
Ben Erciyes Üniversitesi Hastanesinde çalışan bir kadın işçiyim. Yıllardır bu kurumda alın teri döküyorum. Gecemi gündüzüme katıyor; ailemden, sağlığımdan, zamanımdan fedakarlık ederek görevimi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Fakat artık sabrımın sınırına gelmiş durumdayım. Bu mektubu bir çığlık olarak görün; hem kendi sesim, hem de benim gibi susmak zorunda kalan binlerce emekçi kadın adına.
Öncelikle, eşit işe eşit ücret konusundaki derin adaletsizliğe değinmek istiyorum. Aynı iş kolunda, aynı sorumluluklarla çalışan arkadaşlarımız arasında uçurum kadar maaş farkı var. Aynı hastanede biri geçimini zar zor sağlarken diğeri görece daha iyi bir yaşam sürebiliyor. Bu farkı, hangi vicdan kabul eder? Bununla birlikte, kadın çalışanlar olarak mobbinge de sık sık maruz kalıyoruz. Kadın olmamız nedeniyle daha fazla sorgulanan, daha fazla baskı gören, yönetici pozisyonlarda yeterince temsil edilmeyen bizler, sesimizi çıkardığımızda da ya görmezden geliniyor ya da “sorun çıkaran” olarak yaftalanıyoruz. Psikolojik baskılar, ayrımcı tutumlar ve ayrımcılığı görünmez kılma çabaları her gün biraz daha bizi tükenmişliğe sürüklüyor.
Şaka gibi bir teklif
Gelelim en can yakıcı konulardan birine: Kamu Çerçeve Protokolü. TÜHİS’in teklif ettiği zam oranı tam anlamıyla bizlerle dalga geçer nitelikte. Bugün sadece mutfağa giren biri bile bu teklifin ne kadar gerçeklikten uzak olduğunu anlar. Markette, pazarda fiyatlar her hafta artarken bizlere reva görülen bu zam oranı, açlık sınırında yaşamaya bizi mahkum etmektir. Bu oranlar ne geçimimizi sağlar, ne çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılar, ne de emeğimizin karşılığını verir.
Biz alın teriyle yaşayan insanlarız. Taleplerimiz çok büyük değil. Sadece adalet, saygı ve insanca bir yaşam istiyoruz. Eşit işe eşit ücret, mobbingin son bulması ve gerçekçi bir zam oranı bizim hakkımız.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.