Köksüz Maryam
Maryam ürkütücü sakallara sahip olan bir adamın geç işareti yapmasıyla yaşamının başlangıç noktasına yeniden dönerken Afgan bir bebek daha göç yolculuğuna çıkamadan izdihamda ezilerek ölebiliyor.

Benim Adım Maryam, Ginko Çocuk Yayınlarından çıkan bir hikaye kitabı. Marx ve Oyuncak Bebek ise Benim Adım Maryam’ın genişletilmiş halis. Otobiyografik bir roman olan Marx ve Oyuncak Bebek aynı zamanda Madjidi’nin ilk romanı olması nedeniyle 2017 yılında Goncourt İlk Roman Ödülü’nün de sahibi oluyor.

Benim Adım Maryam ile birlikte küçük Maryam’ın İran’dan Fransa’ya uzanan göç hikayesine tanıklık ederken Marx ve Oyuncak Bebek ile beraber hikayenin yolu Maryam’ın ana rahmine düşüşünden yetişkinliğine kadar uzuyor. Bu uzantıyı Madjidi okuruna üç doğum şeklinde sunuyor.

Madjidi’nin Tahran’daki doğumu İran’ın en çalkantılı dönemlerinden olan İslam Devrimi sonrasına denk geliyor. Anne ve babasının komünist olması nedeniyle zorlu altı yıl geçirdikten sonra Fransa’ya göç etmek zorunda kalıyorlar. Maryam, anne ve babasının fikirlerine çocuklarından daha çok bağlı olduğunu düşünüyor ve ara ara bu duruma çocuksu sitemler ederken anne ve babasıyla değil de onlara köşesinden karşı çıkan anneannesiyle hemfikir olduğunu okurdan gizleme ihtiyacı duymuyor.

ÜLKEMDE OLMANI KABUL EDERİM AMA!..

Küçük Maryam’ın hikayesinin ana hatları göçle beraber oluşmaya başlıyor. Maryam’ın okulda dışlanmasından tutun da Fransızca konuşmayı reddetmesinin ardından Fransızcayı kabullenip Farsça konuşmayı reddetmesine, yıllar sonra İran’a dönüp köklerini bulmaya çalışmasına kadar olan her süreçte hem yazar hem de okur göç yolculuğunun ilk başladığı noktaya dönüyor. Bu yüzden Madjidi’nin hem romanı hem de hikaye kitabı bizlere zorunlu bir göçün çocuklarda açacağı yaraların ne kadar kalıcı olduğunu anlatıyor. Yazarın “Ben bir ağaç değilim, köklerim yok benim.” diyerek sitem eden sözleri de bunu özetler nitelikte. Köklerinin yok oluşunun sebebini ise bizlere “Gelenle-kabul eden arasında son derece hızlı bir anlaşma yapılıyor; benim gibi olmaya çabalaman koşuluyla ülkemde olmanı kabul ediyorum. Nereden geldiğini unut, burada bunun bir önemi yok artık” diyerek anlatıyor. Maryam İran’dan Fransa’ya uzanan göçlerinin özgür olmak adına olduğunu da okura sık sık hatırlatıyor.

On yedi yıl sonra İran’a döndüğünde orada kalmak ve Fransa’ya dönmemek konusunda ısrarcı oluyor ancak annesi onu ikna etmek için en gerçekçi cümlelerini Maryam’ın suratına çarpmak zorunda kalıyor: Başörtüsü mü takacaksın? Şeriat kanunlarıyla mı yaşamak istiyorsun? Bir vajinan olduğu için bir pislik olarak mı kabul edilmek istiyorsun? Senin vatanın bu işte.

Hem annesinin sözleri hem de Maryam’ın ağzından ara ara günlük tadında dinlediklerimiz özellikle 1979 yılından sonra İran’ın kadınlar için yaşanması ne kadar da güç bir yer olduğunu anlatıyor.

Kitabı okuyup bitirdiğimizde içimizde burukluk bırakan yalnızca Maryam’ın hikayesi olmuyor. Çünkü tanıklığımız yalnızca bir romanla sınırlı kalmıyor. Her an dünyanın başka bir köşesindeki bir mültecinin hikayesine bütün gerçekliğiyle tanıklık etmeye devam ediyoruz. Maryam ürkütücü sakallara sahip olan bir adamın geç işareti yapmasıyla yaşamının başlangıç noktasına yeniden dönerken Afgan bir bebek daha göç yolculuğuna çıkamadan izdihamda ezilerek ölebiliyor.

Çizim: Claude K. Dubois| Benim Adım Maryam kitabından/ Ginko Çocuk 

İlgili haberler
Benim adım Maryam senin adın ne?

Maryam’ın sessizliği, prensleri tarafından kurtarılmayı bekleyen Rapunzel’in de Sindirella’ın da ses...

Afganistan’dan Van’a bitmeyen yolculuk

Afganların göç yollarında durak noktalarından biri Van. Van’da akşam saatlerinde parklarda toplanan...

Çalışma belgesi çok görüldü, ayrımcı muamele yıldı...

İran’dan kaçarak Türkiye’ye sığınan Mahtap Nozad Tehrani, “BM, iltica başvuru hakkıma saygılı olana,...