Dünyanın ilk romanını yazan kadın: Murasaki Shikibu
Dünya edebiyatında Cervantes’in ‘Don Kişot’ romanı ilk roman unvanıyla bilinse de ondan 600 yıl önce Heian dönemi Japonya’sındaki bir nedime, Murasaki Shikibu dünyanın ilk romanını yazar.

Sevgili hazirun,

Neredeyse bilgisayardaki sıkıştırma programlarından biriyle sıkıştırılmış koca bir yılı eylül ayının içinde açıp, genleşen yoğunluğun altında kalmışız gibi bir yorgunluk içindeyim. Yine de düşündüğümü bile duyamadığım bu doğan ve batıveren gün döngüsü içinde fark ettim ki on dakika otobüs beklesem canım sıkılıveriyor. Bir şey okumadan, yazmadan, dinlemeden, anlatmadan geçen her dakika sanki ziyan oluyor.

Böyle anlardan birinde telefonun not defterine yazdığım hatırlatmalara bakarken yazıp unuttuğum bir isimle karşılaştım. Sadece adını yazsam yeter, bakınca “Nasılsa hatırlarım” diye yazdığım ve işte okuyunca bana asla bir şey ifade etmeyen bu ismi atmosfere kaç CO2 saldığımı çok da hesaplamayan bir umarsızlıkla arama motoruna yazıverdim. Böyle internet üzerindeki dört beş aramanın çay suyu kaynatacak bir karbon salınımına neden olduğunu da bu yıl öğrendim.

“Murasaki Shikibu” yazınca 0.65 saniyede tam 8 milyon 2 yüz 10 bin sonuç listeleniyor.

Bin küsur yılında bin küsur sayfalık bir roman yazarak dünyanın ilk kadın yazarı olmuş Murasaki. Kadın yazar ifadesi de sorunlu bir ifade ama hâlâ altını çizmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yoksa Murasaki Shikibu miladi bin yılında yani 11. yüzyılda roman yazarak dünyanın ilk roman yazarı da oluyor, kadın olsa da olmasa da. Bizse lise müfredatında 16. yüzyılda Decameron’un, hadi onu roman kabul etmediyseniz de Cervantes’in yazdığı Don Kişot’un yazılı literatürde ilk roman olduğunu öğreniyoruz. Ben bundan ziyade az önceki unutkanlığıma takılıyorum. Niçin benim zihnim de arama motoru performansında çalışmıyor? Bu yalnızca B12 eksikliği mi? Böylesi bir “balık hafızalı” tanımından kurtulmak için balıklardan gelecek vitaminden medet ummanın ironisi ve bunayacak kadar yaşlanmak istemediğim düşüncesi neredeyse aynı anda aklımdan geçiyor. Maşallah düşünceler geçmek isteyince kafamın içi Boğaz trafiği gibi ama iş hatırlamaya gelince Antarktika havalimanı gibi boşalıveriyor.

Dr. Alois Alzheimer, ünlü mikroskobunun altında benim beynimi inceleseydi orada kendi ifadesiyle acaba “kaç ampulün söndüğünü” söylerdi?

— Filiz Hanım, sizin zihninizin sokakları zifiri karanlık, ben burada yanan ampul göremiyorum.

— Nasıl göremiyorsunuz doktorcum, ben tarih öğretmeniyim oranın şakır şakır yanması lazım.

— Bakıyorum bakıyorum ama siz balık yağı değil balina yeseniz bu beyne nafile gibi görünüyor.

— Dr. Alzheimer, ben size espri yapasınız diye ödeme yapmıyorum, işinizi yapın lütfen.

— Filiz Hanım, parayla derdim yok. Çok zengin bir bankacının dul eşiyle evlendim. Cecil’in parası araştırmalarıma gidiyor, siz benim için enteresan bir vakasınız yalnızca.

— Ne demek efendim, biz kadınların tüm mal varlığı, can varlığı filan sizin araştırmalarınıza feda olsun. Bilmem mi, ben de eski eşimin akademik kariyerinin sponsoru olmuştum. Diyorum ki belki benim zihnimdeki karanlıkta eş yıpratımının beyin hücrelerini öldüren ve hafıza gerileten etkisi üzerine bir şeyler bulur, bir makale filan yazarsınız. Buyrun, aramızda bir beynin lafı bile olmaz.”

SUYA DEĞİL, İNSANLIĞIN ORTAK HAFIZASINA YAZMAK!

Bulduğum sekiz milyon küsur sonucun tek bir tanesini hatırlayamıyor olmama eseflenerek güvendiğim bir siteden hakkında hiçbir şey hatırlamadığım bu kadın yazarı tanımaya çalışıyorum. Japon sarayında nedime olarak görevli olan yazarımız, bir günlük formatında tuttuğu gözlemlerini kurgu romana dönüştürmüş ve saraydaki bir şehzadenin evliliğini merkeze alan hikâyeyi Japon İmparatorluğu’nun o günkü atmosferinde resmederek hem tarihe hem de 11. yüzyıl Japon toplumuna ışık tutmuş.

Beni Murasaki’nin kaleminde yaratılan bir kadın karakterin taaa bin yıl önceki iç konuşmaları çok etkiledi. Çünkü o iç konuşmalar, benimkilerin çok benzeri olmakla neredeyse aramızdaki bin yılı sıfırlayıveriyor:

“Tüm duygularımı kalbime saklıyorum. Sarayda insanların arasına karışıp söylemek istediğim çok şey birikti ama söyleyeceklerimi nasılsa anlamayacak insanlara bir şeyler anlatmaya çalışmak nafile. Başkalarını yargılayarak, sadece kendini düşünen insanların önünde bir şeyler söylemek sadece sorun yaratır. Anlayışlı birilerini bulmak çok zor. Diğerleri her şeyi sadece kendilerine göre yargılayıp, diğerlerini yok sayıyorlar.”

Belki de Murasaki bu yüzden konuşmayıp binlerce sayfa yazıyor, belki ben de tam da bu yüzden yazıyorum. Kendi hafızam gerçek bir karanlığa gömüldüğünde bile insanlığın ortak hafızasında arandığında bulunabilecek trilyonlarca sonuçtan sadece biri olabilmek için…

Görsel: Ashley Van Haeften/ Flicker (CC BY 2.0)

İlgili haberler
Ben otomobil süremez miyim?: Yapabilirsin diye bağ...

Filiz Gür ‘Sen yapamazsın’ dayatmalarının ardından bir ışık huzmesi sunuyor: ‘Kırk iki yaşında, niha...

Eller aya, biz yaya…

Antik Yunan’da Olimpiyat Oyunlarına kadınlar seyirci olarak dahi girememişler. Yetkililerin gözünden...

Niye Ceyda’nın Şeyma’nın, Hülya’nın hayatının peşi...

Çeşit çeşit diyet, değişik değişik instagram filtreleri, hepimizin üstünde bir “daha zayıf, daha güz...