Son günlerde kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda hükümet katından yeni “müjdeler” açıklandı. Sayılanlar arasında elektronik kelepçe, kadın konukevleri ve OSB’lere kreş ‘yeni’ olmayan gündemler. Kadın İzleme Merkezi’nin kurulması 2012 yılında Bakan Bekir Akdağ tarafından gündeme getirilmiş, ancak o günden bugüne herhangi bir adım atılmamıştı. Peki neden bugün yeniden gündeme geldi? Kadın İzleme Merkezinin işlevi ne olacak? Varolan Şiddeti İzleme ve Önleme Merkezlerinden farkı ne olacak? Kadın kurumlarına ya da konuyla ilgili uzmanlara danışıldı mı? İşlerliği olması için ne yapmak gerekir?
Kadın sığınmaevleri, şiddetten koruma mekanizmaları konusunda çalışmaları olan, alandaki pek çok kuruma bu konularda danışmanlık yapan akademisyen Prof. Dr. Songül Sallan Gül de bu sürece dikkat çekiyor ve uyarıyor: Şiddetin geldiği boyut vahim, yapılması gereken çok şey var ama ihtiyacımız olan sadece tabeladan ibaret yeni kurumlar değil, gerçekten işlerliği olan mekanizmalar...
İstanbul Sözleşmesinin bir gereği olarak kadınların işlemlerinin tek merkezde yapılması bir gereklilik olarak ifade ediliyordu zaten. Hatta 2012 yılında Bakan Akdağ “cinsel saldırıya uğrayan kadınlar için KİM kurulması için çalışma başlattık” demişti. Sonra hükümet ŞÖNİM’leri kurarken bu işlevi yerine getireceğini söylemişti. Ne oldu da şimdi KİM’ler gündeme geldi?
11 Mayıs 2011’de İstanbul Sözleşmesi imzaya açıldığında Türkiye’de kadına yönelik şiddetin, özellikle ev içi şiddetin önlenmesi için nasıl bir kurumsal yapının kurulması gerektiği tartışılıyordu. Çünkü sözleşmenin maddelerine baktığınız zaman özellikle taraf devletlerin sorumlulukları arasında böylesi kurumların kurulması var. 10. maddede diyor ki ev içi şiddetin, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi için uygulamaların izlenmesi, sorumlulukların bir elden yürütülmesi için koordinasyon sağlamak üzere resmi kurum ya da kurumlar kurulabilir. Bu sorumluluklar çerçevesinde 2013 yılında Hükümetin ve bakanlığın GREVİO için bir dizi çalışması vardı. Bu çalışmada böylesi bir koordinasyon kurumunun adının, işlevlerinin neler olması gerektiğine yönelik ciddi bir çalışmaya girilmişti ama sonra hükümet birden ŞÖNİM’leri açtı.
Basından izlediğimiz kadarıyla KADEM mayıs ayında bir toplantı gerçekleştirdi. Çıkan haberlerden anladığımız kadarıyla Türkiye’nin GREVİO temsilcisi Feride Acar’ın da katıldığı bu toplantıda rapor sürecinde neler olması gerektiğine ilişkin bir tartışma yapılmış olabilir. Kadın İzleme Merkezi gibi bir merkez kurulmasına yönelik öneri KADEM’in toplantısında gündeme gelmiş olabilir. Çünkü ne kadar farkındayız bilmiyorum ama eylül ya da ekim ayında GREVİO toplantısına katılacak Türkiye. Ve bu zamana kadar kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında ne yapıldığı rapor edilecek. Şu an Türkiye’deki valiliklerde kadın-erkek eşitliği komisyonlarında harıl harıl bu konu üzerindeki eylem planları çalışılıyor.
Kadın İzleme Merkezleri GREVİO’ya sunulacak raporda “bakın biz bu kararları aldık, somut adım attık” demek için bugün gündeme getirildi o halde?
Bir buçuk ay içinde, hangi somut adımların atıldığına ilişkin bilgilerin de olduğu bir raporun hükümet tarafından sunulması gerekiyor. Bu, sözleşmenin tarafı olan devletlerin bir sorumluluğu. Sözleşmenin bir gereği.
ŞÖNİM’lerin masaya yatırılması ve bu merkezlerin işlerini yerine getirme mantığının, dinamiklerinin sorgulanması çok önemli. Türkiye’de 49 ŞÖNİM var ama işlevsel olan sadece 24-25 civarında. Hatta pilot uygulama olarak 11 ilde başlayan ŞÖNİM’lerin dışında, pek çoğu bir tabela kurumu olma niteliğinde.
Bu merkezlerin şiddete uğramış bir kadın geldiğinde kadının sığınma ihtiyacı söz konusuysa bununla ilgili koordinasyonu yapmak gibi bir işlevi var. Yani o ildeki sığınmaevlerinin koordinasyonunu yapıyor. Şiddete uğramış bir kadın geldiği zaman ilk o merkezlerde görüşülüyor ve sonra sığınma ihtiyacı varsa o ildeki sığınma evlerine yerleştiriliyor. Bizim kadına yönelik şiddet çalışmalarımızda gördüğümüz en büyük sıkıntılardan bir tanesi şu; kadın karakola gidiyor, karakol ortamında kadının anlatıları alınıyor, şiddet öyküsü alınıyor sonra tekrar sığınma evine gidiyor, bir de orada alınıyor, sonra yine savcılıkta alınıyor. Yani bu da kadının tekrar tekrar travma yaşamasına neden oluyor. Dolayısıyla bu anlamda ŞÖNİM’lerin temel amacı ev içi şiddete uğrayan kadınların yaşadıklarını anlatma sürecini tek çizgiden yürütmek.
Kadınlara sığınma evi sürecine girdiklerinde güçlenmeleri için farklı desteklerin de verilmesi lazım. Dolayısıyla ŞÖNİM’lerin amacı sadece şiddet sonrasındaki hukuki ya da diğer sosyal ihtiyaçların karşılanması değil, sonrasında da kadını güçlendirme ve şiddetsiz ortamda yaşamasını sağlayacak bir ortamı görebilmeleri ve bunlara destek verilmesi olmalı.
49 tane olduğu ifade edilen ŞÖNİM’lerin ancak yarıya yakının bu işlevi yerine getirebilmesi çok vahim bir tablo. Henüz ŞÖNİM’lerde böylesi bir işlerlik sorunu varken yeni bir mekanizmanın dile getirilmesi ne kadar mantıklı?
Biliyorsunuz bürokraside karar çıktığı zaman anında konuluyor tabela. Ama işlevsel olması için gerekenler var. Türkiye’de kamunun aldığı kararlardaki en büyük işlevsellik problemi, plan ve personel problemi. Yani bu işlevleri yerine getirmek için nitelikli personel bulundurmanız ve bu personele ayıracağınız kamusal finans olması lazım. Böyle bir finans yok Türkiye’de ve ŞÖNİM’ler çok ciddi personel problemleri ile uğraşıyor. Çoğu kez ŞÖNİM’ler atanan sorumlu, kurumun tek elemanı oluyor. Psikologları yok, sosyologları yok. Şiddeti Önleme Merkezi diyorsunuz doktoru yok, hemşiresi yok. Bir elemanla açılmış görünüyor çoğu ŞÖNİM, 49 ŞÖNİM’in. İşlevsel olanları gerçekten çok az. Benim gözlemim şu; şu an işlevsel olanlar, ilk pilot olarak kurulanlar. Sonrasında kurulanların tamamında sıkıntılar var. Yani gerçek anlamda sağlıklı yürüyen bir ya da 2 ŞÖNİM var. Bunun dışındakiler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıkları il müdürlüklerinden tahsis edilen sadece bir ya da birkaç personelle yürütüyorlar.
KİM’lerin ŞÖNİM’lerin akıbetini yaşamaması için ne yapmak lazım?
Bugün sığınmaevine yerleştirme sürecinin gereklerinin yerine getirilmesi ve bunun sorumlulukları ŞÖNİM’ler için ağır bir iş yeterince; bu finansman ve bu kadro ile. Ama ŞÖNİM’lerin finansman ve kadro sorunları çözülse dahi kalkıp ona bir de sığınmaevi sonrası kadını izleme sorumluluğu verilmesi bana akılcı gelmiyor. Çok ciddi problemler olsa bile en azından sığınma evi süreci işliyor kamusal olarak. Ama bu merkezlerin en önemli özelliği müdahalenin sistematik şiddet sonucunda kadın başvuruyorsa başlıyor oluşu.
Oysa şiddetin bu aşamaya gelmeden durdurulmasına yönelik adımlar atılmasına ihtiyaç var. Artı o evdeki çocuğa yönelik şiddet vakalarının da izleyecek bir birim olması lazım. Sadece sığınmaevi sürecinin koordine edilmesi yeterli değil. Artı; taciz ve tecavüz süreçleri sonrasının izlenmesi konusunda bizde kamusal bir birim yok. Şiddet çok farklı alanlarda çok farklı boyutları ile devam ediyor. Dolayısıyla şiddete uğrayan kadınların evden ayrılmayı düşünmedikleri durumda da bu şiddet merkezlerinin işlevsel hale gelmesi lazım. Bakın mültecilik sorunuyla beraber, mültecilerin takibi de kamusal bir sorumluluk. İstanbul Sözleşmesi de bunu söylüyor. Mülteci kadınlara ve çocuklara yönelik son dönemde taciz vakaları o kadar arttı ki bunları sadece ŞÖNİM'lerle izleyemeyiz. Kadına yönelik her tür şiddetin, kadına ve kız çocuğuna yönelik her tür şiddetin izleneceği bir kadın izleme merkezinin olmasına ben olumsuz bakmıyorum. ŞÖNİM'ler kamunun aklında şiddet gören kadın ve çocukların artık evde yaşayamaz olduğu durumlardaki müdahale süreciyle biliniyor. Evden çıkmak zorunda kalmadan ya da sığınma sonrasında da bu kadınların izlenmesi lazım. ŞÖNİMlerin en büyük eksikliklerden biri bu. Kadınlar ya eve dönüyor, ya çalışıp kendilerine bir hayat kuruyorlar çocuklarıyla, peki bu süreçler izleniyor mu? Eve döndükten sonra ya da kendi hayatını kurma çabası sırasında da kadınların şiddete maruz kalacağını tahmin etmek çok zor değil. Bu sürecin izlenip kadınların hayatını kolaylaştırma görevinin farklı bir birim tarafından üstlenilmesi lazım. Dolayısıyla sürecin bütüncül olarak sağlıklı bir biçimde yönetilmesi lazım. Ama bunu apar topar bir biçimde, tıpkı ŞÖNİM'lerin kuruluş sürecinde olduğu gibi, tartışmadan konuşmadan, birden ortaya atılan bir kararla yapılması bana çok sağlıklı gelmiyor.
Sadece imzacı olduğumuz İstanbul Sözleşmesinin getirdiği bir sorumluluğu yerine getirmiş gibi görünmek adına, eylül-ekim ayındaki bir değerlendirme sürecine yönelik bir adım atmış olma görüntüsü için bir tabela kurum kurulması ŞÖNİM’ler gibi sonlanır. Oysa Türkiye’de kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet kaygı verici düzeyde arttı. Bunun önlenmesi için alınacak kamusal tedbirlerin bütüncül yaklaşımlarla sağlıklı bir biçimde ele alınması gerekir.
NE YAPILACAĞI AÇIK VE ŞEFFAF OLMAZSA BU PROJE DE ÖLÜ DOĞAR
Peki öngörünüz ne sürece dair, KİM’lerin akıbeti nasıl ilerleyecek?
Benim öngörüm şu; GREVİO’ya sunulacak rapor döneminde “Kadın İzleme Merkezlerimiz kuruldu” denilecek, ŞÖNİM’lerin nispeten daha işlevsel olduğu pilot illerde süreç başlatılacak. Ondan sonrası da niyetlere bağlı olarak sürdürülür. Türkiye’nin bugünkü ikliminde de kadına yönelik şiddetin izlenmesi, takibi ya da bu kurumların işlevsel olmasının beklenmesi ne kadar mantıklı olur bilemiyorum.
Bence böylesi kurumsal girişimler ve süreçler birden bire karar verilerek değil, kadın kuruluşlarıyla, akademisyenlerle, bakanlığın ilgili personeliyle, alanda bu konuda uzmanlaşmış, birikimli kişilerle konuşulup, tartışılarak karar verilmeli ve adım atılmalı.
Örneğin bakanlık ya da başbakanlık düzeyinde özel bir birim mi, valilikler tarafından yerel yönetimlerle yerel idarelerin koordinasyonunda bir birim mi, yoksa başka bir biçimde kurulması gereken bir birim mi... Bunun çok ciddi toplantılar ve ortak değerlendirmelerle, öneriler toplanarak ve tartışmalar yapılarak alınacak bir karar olması lazım. Kadın izleme merkezleri böyle bir toplantı sonrasındaki tarafların önerileri ile biçimlenecek bir konu.
Haberlerden anladığımız şu; şu anda bakanlık kendi işleyişinde kadına yönelik şiddetle ilgili sorumluluğu olduğu için bunu kendi bünyesinde açmayı planlıyor. Eğer bakanlığın bağlı olduğu il müdürlüklerinde açılırsa bu bir iş yükü olarak ele alınacak ve yine bir tabela kurumu olacak. O yüzden sürecin sağlıklı götürülmesi lazım. Adı her ne olursa olsun, ister Kadın İzleme Merkezi, ister başka bir şey, ama sürecin nasıl yönetileceği, sürecin finansının nasıl sağlanacağı, görev alanlarının neler olacağı ve bu görev alanlarının yerine getirilmesine yönelik kimlerle ne tür bir iş birliği yapılacağının belirlenmesi lazım. Yoksa ölü doğar.
ŞİDDETLE MÜCADELE İNSAFA VE İYİ NİYETE BIRAKILAMAZ
BÜTÇE VE PERSONEL GEREKİR
Haberlerden öğrenebildiğimiz kadarıyla aslında KİM’lerin işlevlerinin ŞÖNİM’lerin işlevlerinden nasıl bir farklılık taşıyacağı açık değil. Bu açık olmama hali size ne düşündürüyor? ŞÖNİM’ler sağlıklı işletilebilse, özellikle koordinasyon açısından bence iyi bir yapılanmaydı. Ama şu andaki yapıda maalesef çalışmıyor, finans ve nitelikli eleman sorunu nedeniyle. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ŞÖNİMler bünyesinde işlerini sürdürebilecek personele yönelik farklı bir politikası olduğunu umuyoruz KİM’leri de gündeme getirdiğine göre.
Kadın İzleme Merkezleri’nin ne olduğu ne iş göreceği açık değil, haberlerde. Bu merkezler ne iş yapacak, bu merkezlere tahsis edilecek personelin kaynağı nereden gelecek? Eğer bu merkezler de yine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde çalışacaksa, bu merkezler de tabela kurumu olmanın ötesine geçemez büyük ihtimalle…
Kadın İzleme Merkezleri nereye bağlı olacak?
Bakın bu çok önemli. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın il müdürlüklerine bağlı olarak kurulursa ŞÖNİM gibi olur.
Yalnızca tek bir bakanlığın kurumu olarak değil, farklı bakanlıklarının koordine halinde işlevsel hale getirildiği kurumlar ihtiyaç olan. Örneğin sağlık, asayiş, hukuk, sivil toplum ayakları çok önemli. Dolayısyla bunların ortaklaşa yürütebileceği bir Kadın İzleme Merkezi olursa işlevsel olur. Yoksa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde kurun deyip kurmakta bir mesele yok, kurulur. Ama işlevi ne olur, o tartışmalı. Aile danışma merkezlerinde olduğu gibi, ŞÖNİMlerde olduğu gibi, süreç tamamen oradaki bir yöneticinin iyi niyetine ve ilgili valilik ve valilikteki ilgili sorumlu vali yardımcısının insafına kalır.
ŞÖNİM’ler de böyle işliyor. Bakın, ilgili valilik eğer çalıştığı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı il müdürlüğü ile bu işi koordineli götürüyorsa, bu işe gerçekten değer veriyorsa, personel ayırıyorsa ŞÖNİM işlevini yerine getirebiliyor. Ama böylesi kurumların işlerliğinin ilgili kamu yöneticisinin insafına, iyi niyetine bırakılmaması lazım. Türkiye’de en önemli problem bu alana ayrılacak kamusal finans ve personelin bu işlevleri yerine getirebilecek nitelikte ve olanakta olması.
İlgili haberler
Aile Bakanı’ndan müjde (1): Elektronik kelepçe gel...
Daha önce pek çok kez gündeme gelen elektronik kelepçe, toplumsal bir sorun olan ve eşitsizlikten be...
Aile Bakanı’ndan müjde (2): Kadın Konukevleri yayg...
Nüfusu 100 bini geçen belediyeler sığınmaevi açmak zorunda, ama açmıyorlar! Bakan da eksikliğe dikka...
Aile Bakanı’ndan müjde (3): Kadın İzleme Merkezi k...
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’ni kadın kurumlarına ve uzmanlara sormadan apar topar açan hüküme...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.