İsviçre tarihinin karanlık sayfası cadıların yakılması ve günümüze yansımaları
Avrupa'da kadınlar artık meydanlarda, diğer kadınlara ibret olsun, başkaldırıya yeltenmesinler diye yakılmıyor. Ancak yetersiz yasalar ve keyfi uygulamalar, kadınların canını almaya devam ediyor.

7 Şubat İsviçre'de kadınların Federal seçme ve seçilme hakkının elde etmesinin 50.yıl dönümüydü. Ancak 50. yıl bir bayram havasında geçmedi. Çünkü kadınların seçme ve seçilme hakkını İsviçre’de bu kadar geç almasının sadece yerilecek bir durum olduğu konusunda kadınlar hemfikirler. Bu nedenle yapılan etkinliklerin içeriği daha çok İsviçre demokrasisinin eleştirilmesi yönünde oldu. Avrupa`nın ortasında medeniyet ve refah düzeyinin en yüksek olduğu ülkeler sıralamasında yer alan ve eşsiz doğrudan demokrasi ile övünen İsviçre’de kadınlar ne yazık ki Somali`den sonra seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir. Evet, durum 20. yüzyılda böyleydi. Ama İsviçre devletinin tek ayıbı elbette bundan ibaret değildir. İsviçre'nin tarihi kadınların dökülen kanlarıyla kap karadır.

Cadılar, İsviçre ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde sadece masallarda yer alan kötü kahramanlar değildir. Cadı Avı (Hexenjagd) ve yakılması İsviçre tarihinin karanlık sayfasıdır. 15 ile 18.yüzyıllar arasında Avrupa’da yaklaşık 60.000 civarında kişi cadılık ve büyücülük suçlamasıyla korkunç işkencelerden geçirildikten sonra meydanlarda infaz edilmiş yakılmıştır. Bu dönemde infaz edilenlerin yüzde 80’ den fazlası kadınlardır. İsviçre ise 10.000 civarında yaktığı cadılarla rekor kırmıştır.

Cadı damgasını yiyenin, yakılmaktan kurtulması neredeyse imkânsızdı. Devlet o kadar “namusluydu ki” şahitlerin ifadesi cadıları yakmak için yetmezdi. İnfaz etmeden önce illaki cadının cadı olduğunu itiraf etmesi gerekirdi ve bunun için de korkunç işkenceler yapılması kaçınılmazdı. Korkunç acılara dayanamayan kadınların cadı olduklarını ve şeytanla işbirliği yaptıklarını söylemekten başka çareleri yoktu. Tırnaklarının sökülmesi, ellerinin kaynayan suya batırılması, bacaklarının kırılması, ellerinin ayaklarının bağlanıp köprülerden nehirlere fırlatılması yapılan işkencelerden sadece bir kaç tanesidir. Cadılıkla suçlanan kadınların cadı olduklarını itiraf ettirmek için özel olarak korkunç işkence aletleri geliştirilmiştir.


Cadıların içine şeytan kaçtığı ve şeytanla Hıristiyanlığa karşı işbirliği yaptığı suçlaması, ilk kiliseler, tarafından orta çağın başında ortaya atılmıştır. Kadınların kandırılması kolay olduğu için şeytanın onları seçtiği, önceleri din adamları tarafından daha sonra ise devlet görevlileri tarafından halka yayılmış, cadıların nasıl tanınacağına dair sayfalar dolusu detaylı tarifler yazılmıştır. Deyim yerindeyse katli vacip görülmüştür. İnfazlar ve işkenceler bizzat devlet eliyle yapılmıştır. Tarihçiler yakılan kadınların sayılarının daha fazla olduğunu, kayda geçmeyen infazların oldukça yüksek olduğunu tahmin etmektedirler.

Kötü geçen hasat zamanı, aniden yağan dolu, fırtına, ölen inekler, yaralanan atlar, hastalıklar hep cadıların suçudur ve her şeyin yolunda gitmesi için suçlarının itiraf ettirilip yakılması gerekir. Cadılar, ya genç ve çok güzeldir ya da tam tersi yaşlı veya çirkin olmakta cadılık belirtisidir, dik başlı olmak, şifalı bitkilerden ilaç hazırlamak, tuhaf görünmek, asi olmak, kocasından ayrılmak istemek veya ayrılmak, ebelik yapmak, yani herhangi bir şekilde göze çarpmak cadılığın ve şeytanla işbirliği yapmanın belirtisidir. Kısacası sessiz sedasız, üstüne yüklenen görevleri yapmak, meydanlarda yakılmamanın garantisi olarak Demokles'in kılıcı gibi yüzyıllar boyunca kadınların başında sallanmıştır. İnfazlar tamamen politiktir. Mevcut düzenin korunması, halkın sindirilmesi ve disiplin sağlamanın bir aracı olarak kullanılmıştır. Bu nedenle kadınlar sadece Ortaçağ karanlığında değil yakın çağa kadar giderek artan sayıda daha sıklıkla yakılmıştır.

YOKSUL VE EVLİ OLMAYAN KADINLARI YAKTILAR

Yakılan kadınların en büyük ortak özelliği ise yoksul ve evli olmamaları bir erkeğin koruması altında yaşamamalarıdır. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin gerekçeleri arasında da kadınların doğru karar veremeyeceği, başkalarının etkisi altında çabuk kalacağı gibi erkekler tarafından aşağılayan söylemler yer almıştır. Yani cadıları yakanlarla aynı zihniyettir. Tarihte yaşananların günümüze yansımasıdır. Konuya dikkat çekmek, tarihte yaşanan ve üstü kapatılmaya çalışılan kirli sayfaları açığa çıkarmak, anlatmak ve sonuçlarının günümüzdeki yansımalarını göstermek amacıyla, çeşitli kadın örgütleri ve tarihçiler araştırma yapmakta ve girişimde bulunmaktadırlar. 1990 sonra, devlet eliyle yapılan infazlardan dolayı, devletin cadılık ve büyücülük suçuyla suçsuz ve savunmasız insanları infaz etmesinden dolayı, özür dilemesi için mücadele başlatılmıştır. Kadınların en çok yakıldığı kantonlardan biri olan Freiburg da ilgili devlet makamları infazları hukukun katledilmesi olarak ifade etmiş ancak konunun araştırılması konusunda tarihçilere destek vermeyi ve arşivleri almayı reddetmiştir.


Fotoğraf: Anna Göldi Müzesi

İsviçre’de öldürülen son cadı İsviçre`nin Glarus Kantonu’ndan Anna Göldi`dir. Anna Göldi`nin trajik hikâyesi roman olarak kaleme alınmış ve daha sonrada sinemaya uyarlanmıştır. Yoksulların, azınlıkların ve keyfi haksızlığa uğrayanlar yararına mücadele vermek için Anna Göldi adına bir vakıf kurulmuştur ve Anna adına Müze açılmıştır. Cadıların yakılması halk tarafından giderek daha fazla tepki ve ayaklanmayla karşılandığı icin son bulmuştur. 1782 de Anna`nın yakılması bütün Avrupa'da büyük tepki ve kızgınlığa neden olmuştur.

Basel Frauen Stadttour Verein, (kadın şehir turu derneği) kadınlar için tarihi anlam taşıyan yerlere düzenli olarak şehir turları düzenleyip, katılımcıları kadınlar için özel anlam taşıyan mekânlar ve orada yaşayanların etkileyici yaşam hikâyeleri hakkında bilgilendirmektedir. Dernek 2012 yılında Basel-Stadt Kanton parlamentosuna cadıların iade-i itibarı için başvurmuştur. Yedi yıllık mücadele ve resmi girişimler sonunda 2019 yılının mart ayında, büyük kadın grevinin 30. yılı ve ‘kadına şiddete karşı 16’ gün etkinlikleri kapsamında, Basel'in tarihi orta köprüsüne (Mittel Brücke) yakılan cadılar ve suçsuz yere infaz edilen bütün insanların anısına anıt plaket asılmıştır. Basel`e yolunuz düştüğünde veya Basel’de olup da fark etmediyseniz köprünün ortasında Joggeli Kappel`in karşısına yani cadıların bağlanarak işkence amacıyla Ren nehrine fırlatıldığı yerdeki anıta bir göz atabilirsiniz.

SÜPÜRGELERİMİZİ BIRAKMA LÜKSÜMÜZ YOK!

Cadıları anma plaketi, tarihteki haksızlıkların sonucu olarak, günümüzde yaşanan her türlü ayrımcılığa karşı bilinçli bir şekilde mücadele etmemiz gerektiğini bize hatırlatması açısından önem taşımaktadır…

Gönül ister ki yaşanan korkunç şeyler geride kalsın ve biz kadınlar sadece tarihte yaşananların yasını tutalım ve günümüzde bunları yaşamadığımız için sevinelim. Evet, Avrupa'da kadınlar artık meydanlarda, diğer kadınlara ibret olsun, başkaldırıya yeltenmesinler diye infaz edilmiyor, yakılmıyor. Ancak yetersiz yasalar ve keyfi uygulamalar, toplumsal baskılar gene kadınların canını gözlerden uzak köşelerde hatta kendi evlerinde almaya devam ediyor. İsviçre'de ortalama her iki haftada bir kadın öldürülüyor. Haftada ortalama bir kadın öldürme kastıyla ağır yaralanıyor. Bu yazıyı hazırladığım esnada gene iki kadının öldürüldüğü haberi geldi. Ve dünyanın değişik yerlerinde halen kadınlar cadılık suçlamasıyla dışlanmaya ve cezalandırmaya devam ediyor.

Bu nedenle biz cadıların süpürgelerini bırakma gibi bir lüksü olamaz. Kazanılmış hakları korumak için her zaman uyanık olmak ve yeni kazanımlar elde etmek için mücadelenin günlük yaşamımızın bir parçası olması dileğiyle, bütün cadılara sevgiler selamlar.

Manşet fotoğrafı: Wikimedia commons 

İlgili haberler
İsviçreli kadınların 170 yıllık mücadelesi*

7 Şubat 2021, İsviçreli kadınların seçme hakkının 50. yılı. Kadınların 170 yıllık mücadelesiyle elde...

İsviçre’de kadına oy hakkı: Trajikomik bir refer...

İlk kez “Biz de karar vermek istiyoruz, kanton yasası değişsin” diyen Zürihli kadınlar, 1868’de oy h...

ORTA ÇAĞDAN ÇIKAN DERS: Veba salgını ve cadı avlar...

Kara veba gibi çağın öne çıkan krizlerini oluşturan salgın hastalıkların cadılardan kaynaklandığı ön...