Her metal işçisinin vücudunda morluklar ve kesikler var | ‘Normalleşen’ iş kazaları #1
Metal iş kolundan fabrikalarda işçilerin 'çalışmasına engel olmayan' ve en sık yaşadıkları iş kazası, kesikler ve çarpma. 'İş kazası' olarak bile görmedikleri bu durumlara sebep olan koşullar neler?

Metal iş kolundan bir fabrikada, her gün birbirinin neredeyse aynı: robot kollar, aparatlar bir dakikada 50’yi aşkın ürün çıkaran montaj hatları ve bu hatlara bağlı çalışan o robotların bir kolu haline gelmiş işçiler… Hat ilerliyor, kazan kaynıyor, birbirini tekrar eden hareketler sekiz saat boyunca iki tane 10’ar dakikalık ara ve yarım saatlik yemek molası dışında hızla yapılıyor. Aralar dışında tuvalete gitmek gerekirse, işçiler daha da hızlı, daha da koşturarak çalışıyorlar.

Ayşe de Nehir* de sendikalı olan iki farklı metal fabrikasında 8 saatlik mesailerde çalışıyorlar. Ayşe, montaj hattında tabancalarla parça montajı yaparken Nehir ise boyama platformunda, plastik parçaları boyanması için aparatlara yerleştiriyor. İkisi de 8 saat boyunca ayakta çalışıyor. Ayşe de Nehir de sadece kendi kişisel deneyimlerini değil fabrikalarında birlikte çalıştığı işçilerin yaşadığı iş kazalarına da bir çerçeve çiziyorlar.

Ayşe ve Nehir’in “normalleşmiş kazaları” ortak: hızlı çalışma nedeniyle sürekli bir yerlere çarpmaktan oluşan morluklar ve kesikler. Hep aynı hareketler, sürekli tekrarlayan ses, ayakta çalışan işçilerin kollarını bacaklarını mecalsiz hale getirirken, bir yandan da keskin aparatlar, parçalar ellerini kollarını çiziklerle dolduruyor.

İkisi de benzer kazaları farklı şekillerde yaşıyorlar, birlikte çalıştıkları pek çok işçi gibi. Bu kazalarla başa çıkma yöntemleri ise “çok dikkatli” çalışmaya çalışmak, her gün mutlaka en az bir tane aldıkları ağrı kesici ya da kas gevşetici ve istisnasız her işçinin dolabında bulunan yara bantları…

‘ÇALIŞIRKEN KAZA RİSKİNİ ALMIŞ ALGISI VAR’

Makineler, parçalar hepsi metal ve işçiler onlara çarptıklarında hemen morarıyor vücutları: “Herkesin bir yerinde bir morluk vardır. Çok normal. Tabancaya çarpabilirsin, her şey metal, tüm aksanlar metal.”

Bedeninde morluk olmayan bir işçinin olamayacağı konusunda hemfikirler: “Olmayan yoktur çünkü mümkün değil. Parçalar çok keskin, sürekli bir kargaşa ortamı var.”

Nehir’in plastik parçaları taktığı aparatların sivri uçları var. Yaşayabilecekleri kazalardan biri de farklı aparatlar arasından geçerken sivri yerlere kafalarını vurabilmeleri. Buna baret bir önlem, ancak işçiler bu güvenlik aracını kullanamıyor. Sebeplerine ise birazdan geleceğiz. “Taktığın parçalar yüksekte, kafana düşme riski var. Aparata kafanı vurma riskin var. Ayağımız kayabilir, düşebiliriz; o da zemin kumlu olursa olur. Zemin temizse olmaz.”

Ancak bunların hiçbiri işçiler arasında bildirilmesi, önlem alınması gereken iş kazaları olarak görünmüyor. Montaj hattında çalışan Ayşe, “Sen bir işçiye bir yerini kestiğini söylersen sana der ki ‘Kedi şeyini görmüş yara zannetmiş.’ Çünkü onlar açısından bunlar basit şeyler. Eski işçiler de çok iş kazası yapabilir ama bunu önemsemez çünkü sanki bu işin bir parçasıymış gibi. Doğalında olacakmış gibi. Sanki çalışırken o riski almış gibi. Zaten bunlar başımıza gelebilir diye... Kimse öyle kendi canını da önemsemiyor çok büyük bir şey olmadığı sürece” diye açıklıyor bu durumu.

İŞ KAZASI GÜNDELİKLEŞİYOR

Peki çalışma koşullarının kendisi bu kazaları nasıl “işin rutini” haline getiriyor?

En net görünen, sürekli olan şey koşturma hali. Takılma, düşme, vurmayı hep bir acele içinde olmak artırıyor. 10’ar dakikalık iki ara ve bir yarım saatlik yemek arasında işçiler çayını mı içsin, sigarasını mı içsin, yemeğini mi yesin yoksa 2 dakika oturup dinlensin mi? İşçilerin en çok üzerinde durduğu koşturma sebeplerinden biri bu. Tüm o yorucu temponun ve sıcağın içinde kendilerine boşluk yaratmak için sürekli bir hız halindeler: “Biraz yedek yaparsan oturursun, biraz da o yüzden yedek yapıyor. 2 dk daha fazla oturabilmek için. Çok yoruluyorsun. Yemekte oturdun, 10 dk aranda yer bulduysan oturdun o kadar.”

Ayşe de en çok kazanın mola sırasında olduğundan bahsediyor. “En çok iş kazası molaya giderken, yemeğe giderken ya da yemek dönüşü olur. İnsanlar rehavete kapılmıştır açlıktan ve dikkatleri dağılır. Koşma sebeplerinden biri erkenden yapayım işi, bir iki dakika erken gideyim molaya. Yoksa kimse koşmayı istemez.” Yemeğe alelacele giderken tutunarak inmeleri gereken merdivene de tutunmuyor işçiler, çünkü çok kalabalık.

TUVALETE GİDEBİLMEK İÇİN YEDEK ÇIKARIYORLAR

Biri tuvalete giderken ya da molalarını onar dakika daha fazla yapabilmek için birbirlerinin yerlerine de bakıyorlar Nehir’in fabrikasında olduğu gibi. Tabi bu sırada daha hızlı ve daha çok iş yapıyorlar: “Birbirimize parça vurmak çok sık oluyor. Belli bir sayıdan fazla parçayı yere açmaması gerekiyor ama fazladan açıp kimseye yük olmadan tuvalete gideyim gibi bir derdi var. Tuvalete gitmek istese diğerleri yerine bakmak zorunda. Bizi düşündüğü için yapıyor, içi rahat etmiyor. Bir iki dk dinlenmek için de yapabilir. İnsanca. Onun da derdi: ‘Çok sıcak bir an önce bir hava alayım.”

Nehir’in çalıştığı alanda arkalarında fırın var, çalışma alanı için serinletme yöntemi “kendine faydası olmayan” vantilatörler. Yüksek sıcaklığın da etkisiyle çabuk yorulan işçiler, serinlemek için kendi çözümlerini bulmuşlar. Birbirlerine fazladan 10’ar dakikalık molalar yaratacak bir çalışma şeklini benimsemişler: “Molalar, günde 2 kere, 10’ar dakika. Biz kendi aramızda bunu kabul etmeyip dönüyoruz. Daha fazla dinlenebilmek için. Yerimize biri bakıyor. Bir kişi daha çok yoruluyor 20 dk içinde ama idare edebiliyor. Çünkü 20 dk o da çayını içiyor.”

Uzun süre sıcakta çalışmanın yarattığı baygınlık hali de “dikkat ederek” çalışması gereken işçilerin daha çok kafasını vücudunu bir yerlere vurmasına sebep oluyor. Hele de gece vardiyalarındaki uykusuzluk eklenince… Ama Nehir’in dediği gibi, “çalışmaya aynen devam…”

BAŞKASINI İDARE ETSEN Mİ ETMESEN Mİ?

Birbirlerinin yerine bakarken, “kendi iş tanımı olmayan” işe bakmak zorunda kalabiliyor işçiler. Örneğin montaj hattında daha düşük bir moment ile dönen tabancalarla çalışan kadınlar, daha yüksek kuvvetle dönen tabancalarla çalışan arkadaşlarının yerine tuvalete gitmesi için bakarken, çalıştığı makinenin gücü bileğini bükebiliyor. Bu durumda da “iş tanımına uymadığı” iş yaptığı için suç işçide bulunuyor.

Molaların kısa olmasının yarattığı risklerden biri de işçilerin dinlenme alanlarına giderken yayalara tanımlanmış yolları uzun buldukları için diğer üretim hatlarının içinden geçerek forkliftlerin aniden çıkabilecekleri yolları kullanması.
Sadece işçilerin koşturmacası da değil, aynı montaj hattı ya da aynı platformda çalışan işçiler dar alanlarda çalışıyorlar, bunlar da kesme vurmanın fazla olasına sebep oluyor.

Montaj hattında çalıştığı tabancanın koruyucu parçası olmasa bile, koruyucu parça takılana kadar tabii ki işçi işsiz bırakılmıyor! Tabancanın koruyucusu olmadan da “dikkatli” çalıştırılıyor. “Eldiven takmadan çalış” diye uyarıyorlar. Çünkü koruyucu olmadığında eldiven tabancaya dolanıyor, parmağın kopmasın diye eldivensiz çalışmanı öneriyor. Koruyucu parça da ne zaman gelirse elindeki kesikler, çizikler göreceli olarak azalıyor…

İŞÇİLER NEDEN KİŞİSEL KORUYUCU EKİPMAN KULLANMIYOR?
“Belki eldivensiz çalışıyorsundur, belki hızlı çalışıyorsundur yetiştirmek için” diyor Ayşe. Neden eldivensiz çalışıyor peki? Ya da neden koruyucu ekipmanı kullanmıyor işçiler?
Sebeplerinden birini Ayşe, yeterli sayıda ekipmanın işçiye sağlanmaması olarak açıklıyor: “Kullandığı eldiven o gün yırtılmıştır ama amiri ‘Daha yeni verdim’ diyordur, işçi gidip isteyemiyordur. O kesik eldivenle çalışıyordur, doğal olarak bir yeri daha kesilebilir. Önceden eldiven sayımız daha çoktu. 3 günde 1 alıyorsak 5 günde 1 alıyoruz şimdi. Herkes çok söyleniyor ama buna dair kimse bir aksiyon almıyor. Kimse sormuyor da zaten. Alışılıyor.”
Ayşe’lerin fabrikalarında verilen kişisel koruyucu donanımlar çalışma sırasında işçilerin vücut konforunu sağlayan, kaliteli ekipmanlar değiller: “Daha iyi bir iş ayakkabısı verebilir ama en ucuzunu veriyor. Verdiği bileklik daha farklı olabilir. Yaz mesela şimdi, herkes sıcaktan pişiyor, ama patron maliyetine bakıyor, en ucuzunu alıyor. Sıcaktan pişince de kullanmak istemiyor işçiler ya da alerji yapıyor. Alerji mi olsun, bir yerini mi kessin? Bir yerini kesmeyi tercih ediyor. Eldivenler de aynı. Önceden daha iyiydi, şimdikiler hiç öyle değil. Herkesin tırnağı batık batık oluyor, şeytan tırnağı çıkıyor. Eldiven çünkü çok kötü, hiç hava almıyor.”
‘DERDİMİZ SAÇIMIZIN BOZULMASI DEĞİL’
Kafalarını hep plastik parçalara ya da metal aparatlara çarptıklarını anlatan Nehir, baret kullanamıyor. Aslında kullanması gerekli ancak bu çalışma rutininde, çalışma ortamında ve koşullarında baret, gözlük ve maske üçlüsünün yaptıkları kazaları artırdığını anlatıyor: “Baret, gözlük, maske ile yazın çok darlanıyorsun, kafan bulanıyor. Bir de mola döndürdüğün için hızlı çalışıyorsun. Aparatların arasından geçerken dikkat edemiyorsun, en iyi bildiğin yer de olsa çarpabiliyor sana. Aparat yürümeden 3 sn önce uyarı veriyor sana, onu duymuyorsun. Zaten gürültülü bir alan. Baret önemli bir iş güvenliği aracı, gözlük, kulaklık da öyle. Çalışma ortamı öyle bir ortam ki bizim arkamızda neredeyse 500 derecelik bir fırın var. Ve orası aşırı sıcak. O sıcakta baret, gözlük çok zul geliyor. Öyle olunca ne bareti ne gözlüğü ne kulaklığı takmak istiyorsun çünkü çok darlanıyorsun. Bu üçünü de taktığımda daha çok iş kazası yaşadım o darlanmadan kaynaklı. Bir yerden sonra ve o hızın içinde ne yaşadığını anlamıyorsun, çarpıyorsun, kafanı vuruyorsun. Gözlük buharlaşıyor, parçayı göremiyorsun. Bunlar daha büyük sıkıntı. Biz de farkında olmadığımızdan yapmıyor değiliz bunları. Benim canım sonuçta. Ben daha çok düşünürüm onlardan ama o halle çalışmak onu takmamaktan daha iyi. Derdimiz saçımızın bozulması vs. değil.”

Devamını okumak için: İş kazasını bildirsen dert bildirmesen dert | ‘Normalleşen’ iş kazaları #2

Dosyaya ait tüm yazılara ulaşmak için TIKLAYINIZ

*Görüştüğümüz işçilerin ismi değiştirilmiştir.

Fotoğraf: DHA

İlgili haberler
‘Bugün iş kazasında ölmedi, peki yarın ne olacak?’

Eşi TÜPRAŞ’ta çalışan bir kadın, çocuğu ‘Babam öldü mü?’ diye sorduğunda ‘Hayır’ cevabını verdiğini...

Kadınlar daha fazla çalışıyor, iş güvenliği ve sağ...

Halk Sağlığı Uzmanı Nilay Etiler Kocaeli Üniversitesi Tıp Öğrenci Kolunun çağrısıyla Kocaeli Dayanış...

İş kazaları nasıl normalleşiyor?

Dosyamızda farklı iş kollarında kadınların işin sıradan bir parçası haline gelen, artık işçiler için...