1966: Paşabahçe Grevinin yasak tanımaz kadınları
Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde yeni bir dönem başlatan Paşabahçe grevinde kadınların oynadığı rol öykülere bile konu oldu. Kadınlar, grev kırıcılara da grev yasakçılarına da aman vermedi.

1960’lı yıllar Türkiye’de işçilerin önemli örgütlenme ve mücadele deneyimleri biriktirdikleri ve önemli kazanımlar elde ettikleri yıllardı. İşçiler, kadın erkek hep birlikte mücadele ediyor, patronların karşısına birlikte çıkıyorlardı. Hem işçi kadınlar hem de eşi işçi olan kadınlar grev meydanlarında, direniş alanlarında, fabrika işgallerinde mücadelenin başarıya ulaşması için üzerlerine düşeni yapıyorlardı. Öncü işçilerin ve mücadeleci sendikaların çalışmaları neticesinde birçok kadın grev ve direniş alanlarında çocuklarıyla bekliyor, mitinglere ve protestolara gidiyordu. 1966 yılında gerçekleşen Paşabahçe grevi de kadınların destekleriyle kazanılan grevlerden biriydi.

1963 Kavel Direnişi’yle kazanılan grev yasasındaki ünlü “Kavel maddesi”nden sonra Türkiye’de işkolu düzeyindeki ilk Toplu İş Sözleşmesi (TİS) Türk-İş’e bağlı Cam-İş tarafından 1963 yılında imzalanmıştı. Ancak üç yıllığına imzalanan TİS maddeleri işçilerin ihtiyaçlarını karşılamaktan oldukça uzaktı. Bu duruma tepki olarak 2 bin 500 kişinin çalıştığı İstanbul’daki Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası işçileri yeni kurulmuş olan Kristal-İş’te örgütlendiler. İşyeri düzeyinde yetkiyi alan Kristal-İş, TİS imzalamak için başvuruda bulundu ancak CHP’nin de İş Bankası vesilesiyle ortağı olduğu şirketin patronları buna yanaşmadı. Bunun üzerine Kristal-İş 16 Ocak 1966’da grev kararı aldı, 31 Ocak günü grev başladı.

5 Şubat günü Paşabahçe İskele Meydanında bir miting düzenlendi. “İş Hayatında Köleliğe Paydos!”, “Emeği Savunmak Kutsal Vazifemizdir” dövizleri taşındı. Kadınlar, çocuklar ve diğer sektörlerde çalışan işçiler de dayanışma için Paşabahçe işçileriyle bir arada durdular. İşçiler ve aileleri kararlı duruşlarını dosta düşmana gösteriyorlar, bildiriler dağıtarak taleplerini duyurmaya çağırıyorlardı.

Tıpkı Kavel’de olduğu gibi işçi aileleri grevi büyük bir güçle sahiplendi. Aileler, işçileri hak arama mücadelesinde yalnız bırakmıyor, hatta aksine yüreklendiriyordu. İşçilerin eşleri olan kadınlar ve çocuklar grev önlüğü giydiler, grev nöbeti tuttular. Yeri geldi, işveren grevi kırmak için uğraştığında kadınlar fabrika kapısına yığınak yaptı, greve siper oldu. Hatta grev kırıcı kocalarına karşı tavır alıp greve döndürenler bile oldu. Süleyman Demirel’in başbakanı olduğu bakanlar kurulu grevi yasakladıktan sonra 2 bin 500 işçinin sadece 11’i bu yasağa uymuş ve çalışmaya başlamıştı. Çalışan 11 işçiden birinin eşi bir gün fabrikaya geldi ve içerdeki kocasına çalışmayı bırakıp dışarı çıkmazsa akşam onu eve almayacağı haberini gönderdi. Haberi alan işçi, arkadaşlarının yanına döndü ve greve devam etti.

Paşabahçe grevi işçi sınıfının aile boyu çıktığı bir grevdi. İstanbul halkını dayanışmaya davet ettikleri ünlü grev bildirisinde de bunu dile getiriyorlardı:

"Sayın İstanbul Halkına,

Biz işçiyiz. Paşabahçe’de bir fabrika Şişe ve Cam yapar, orada çalışırız. Beyoğlu’nda süslü bir mağazası var. Tabaklar, bardaklar görürsünüz de iftihar edersiniz. İşte onları yaparız biz. 1800 derece hararetin altında çalışırız. En eskimiz 30 seneyi dolduranımız, Vergiler dahil saatte 150 kr. Günde 12.00 TL. alır. Saatte 55 kr.80 kr.90 kr. Alanımız vardır. Vasatisi 125 kr. dur. Hepimiz 2500 kişiyiz. Ailelerimizle 10.000. Toplu Sözleşme Kanunu çıktı dediler. Biz de hak isteyebilecekmişiz. 3 sene evvel sözleşme yapıldı. Bize bir şey veren olmadı. Biz de 3 sene bekledik şimdi verin dedik. Bizim İşverenimiz Şahap Kocatopçu imiş, büyük adammış, zengin adammış. Ama sözleşme yapmak istemiyor. Hakkınız yok diyor. Mahkemeye gittik, Yargıtaya gittik hakkınız var dediler. Ama, adam olmaz diyor. Bizde greve başladık. Fabrika Devletin malı, zararı Devlete biniyor. Kocatopçu tıkır tıkır maaşını alıyor, zarar ettiği yok. Bize hak vermemek için neler yapmadı ki. En son haberimiz olmadan protokol imzalattı. Netice gene bize bir şey vermedi. Üstümüze tabancalı adamlar geldi. İki arkadaşımız hastahanede. Fabrika kapısına ekmek astılar, pencereden tulumba tatlısı gösterdiler, arkadaşlarımız hapishanede yattı. Bugün 80 günü geçti gene de hakkımızı istiyoruz. Dağlarda ebegümeci topluyoruz, labada topluyor, balık olursa oltayı alıp koşuyoruz. Evde fazla eşya vardı kilim, mintan, iskemle gibi. Onları da satıyoruz. Ölüm Allah’ın emri ama bu adam bizimle masaya oturmalı, mahkeme kararına Yargıtay kararma uymalı. Bu adamın hem Devlete milyonlar zarar vermeye, hem de bizleri süründürmeye ne hakkı vardır. Halbuki Fabrikanın bir günlük zararını, bize zam diye verse mesele hallolur.

Sayın Hemşehrilerimiz,

Bu adama dur diyen yok. Gazeteler çok yazdılar, çizdiler, her şeyi biliyorsunuz. Sendikamız Karaköy’deki Ziraat Bankasının İstanbul Şubesinde (28653) No.lu hesap açtı. Emekten yana olanlar, haktan yana olanlar, emeği ile, alın teriyle çalışanlar maddi ve manevi yardıma koşuyorlar, hesaba bir kuruş da olsa para yatırıyorlar. Biz Cemiyette yalnız kalmadığımızı anladık. Sen de hemşehrim, sen de sesini yükselt, yapılan işlerin, haksızlığın hesabını sor. Biz haksızsak yüzümüze vur ama susma. Bir hemşehri olarak yapabileceğin şeyler vardır. Hakem ol, haklıyı haksızı ayır, sonra bu fakir işçiye, bu fakir devlete fazla zarar verilmesine mani ol. Millet isterse, her şeyi yapar, her meseleyi halleder. Hoşça kalın hemşehrilerimiz, birimizin derdi hepimizindir. 1966 yılında bunu anlamayanlar başlarına gelince üzülmesinler.

Halen Grev’de bulunan İşçiler"


Yapılan çağrı yanıtsız kalmadı; İstanbul’un pek çok yerinden işçiler Paşabahçe Grevi ile dayanışma kampanyaları düzenledi.

Paşabahçe işçileri ve aileleri seslerini daha fazla duyurabilmek için Karaköy’den Taksim’e yürüyüş yaptılar. Bu yürüyüş sırasında taşınan “Grev yapıyoruz diye açlıktan ölmüyoruz”, “Esir pazarının satılmış köleleri değiliz”, “Siz ayağımıza gelmeyince biz işyerine gitmeyiz” gibi dövizlerin yanı sıra “Kadınımız, kızımız çoluğumuz çocuğumuz tek bir vücut olduk” dövizinin yer alması kadınların greve katılımının ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir.

Mart ayında Türk-İş, işverenle bir protokol imzalayarak grevi sonlandırmak istese de işçiler bunu kabul etmedi. Ve sadece patronu değil, Türk-İş’i de protesto ederek greve devam kararı aldılar. Bunun üzerine Türk-İş, grevden desteğini çektiğini açıkladı. Fakat çoğunluğu Türk-İş’e bağlı 12 sendika greve desteğini ilan etti. Nisan ayında Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Tez Büro-İş sendikaları bir araya gelerek, sonrasında DİSK’i kuracak çekirdeğin öncüsü olan Paşabahçe Grevi’ni Destekleme Komitesi’ni kurdular.

19 Nisan’da, Süleyman Demirel’in başbakan olduğu dönemin bakanlar kurulu “memleket sağlığını bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle grevi bir ay süreyle erteledi. Buna karşılık işçiler, grev hakkından yoksun bir sendikanın sendika olamayacağını düşündüler. İstanbul’a geleceğini öğrendikleri Demirel’e bir sürpriz hazırlamışlardı. “Grevimizi erteledin, al anahtarı işverenlere ver, yapmadığın bir o kaldı” diyerek bir kurdeleye bağladıkları sendika bürosunun anahtarını Maçka’daki Divan Otel’e giren başbakana armağan ederek yasağı protesto ettiler.


İşçiler, yasağa rağmen kararlıydı, tazminatsız işten çıkarılma tehdidine rağmen talepleri yerine getirilene kadar iş başı yapmayacaklardı, bunu da birinci elden bizzat yasağın sahibine iletmişlerdi. Hiçbir işçinin işten atılmayacağına emin olduklarında eksiksiz işbaşı yaptılar.

18 Mayıs’ta da TİS imzalandı. İşçiler bu sözleşmeyle ücret ve sosyal haklar bakımından önemli kazanımlar elde etti. Türk-İş, Grevle Dayanışma Komitesi’ni kuran beş sendikayı geçici sürelerle ihraç etti. Fakat bu süreç Türkiye işçi sınıfı için çok daha büyük bir kazanım getirmişti. Üzerinden bir yıl geçmeden, Şubat 1967’de DİSK kuruldu.

Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde yeni bir dönem başlatan bu grevde işçi kadınlarla işçi eşi olan kadınlar büyük bir rol oynamıştır. Öyle ki Türk Edebiyatı’nın öykücü çınarı Adnan Özyalçıner, Paşabahçe Grevi’ni konu aldığı “Grev Bildirisi” öyküsünde şöyle diyor: “Fabrikaya yeni işçiler getirileceği haber alınmıştı. Üç gündür ablukadaydı fabrika. Gece yarısı gelip çevresinde, kapılarında halka olmuşlar, çoluk çocuk, kadın, kız, ana, bacı kuşatmışlardı fabrikayı. Giriş çıkış yollarını da tutmuşlardı, ellerinde kazma, kürek saplan, inceli kalınlı sopalarla. Fabrikalarını başkalarına kaptırmayacaklardı.”

Kaynak: Paşabahçe 1966: Gelenek Yaratan Grev, Aziz Çelik ve Zafer Aydın, TÜSTAV

 

İŞÇİ SINIFI TARİHİNDE KADINLAR | Türkiye işçi sınıfının tarihinde dönüm noktası denilebilecek işçi direnişlerinde ve grevlerde kadınların oynadığı kritik rolleri hatırladığımız dosyamızını tamamını BURADAN okuyabilir, podcast olarak dinleyebilirsiniz...

İlgili haberler
1880’lerden 1989 Baharına: Cibali Tütün işçisi kad...

Cibali Tütün Fabrikasında 1880’lerden 1994’e kadar onlarca grev yapıldı. Cibali işçilerinin bıraktığ...

1910: Bursalı ipek işçisi kadınların tarihi grevi

3 Ağustos 1910’da 3 bini aşkın kadın ve kız çocuğu grev çağrısına yanıt verdi. Talepler belliydi: ça...

1963: Kavel Grevi’nin ardındaki kahraman kadınlar

Kavel Grevi işçi sınıfının makine başında çalışanlardan ibaret olmadığını gösterdi. En kritik anlard...

1964: Berec işçisi kadınların 41 gün süren grevi

İşçilerin çoğunun kadın olduğu Berec Pil Fabrikası’nın insanlık dışı çalışma koşullarına grevle yanı...