“Hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Suratlar asık, bedenler yorgun. İçimde kalan küçük yaşam enerjisini de akşam evde aç bekleyen çocuklara çorba pişirmek için harcayacağım. Dile kolay evde okul çağında 3 çocuk var. Zaten okula yeterli ve doyurucu bir beslenme götüremedikleri için akşama kadar inanılmaz acıkıyorlar.”
Bu cümleleri kuran Sevgi, 7 tane ekmek almış. “Bu kadar ekmek çok değil mi?” diye soruyorum. “Bugün sadece çorba pişirebileceğim. Her biri en az bir ekmeği çorbaya katarak yiyecek ki doysun. Kalan ekmeğe zeytin koyacağım okulda yesinler” diyor.
Sevgi asgari ücretle bir metal fabrikasında çalışıyor ve fazla mesai olmadan geçinemiyor. Sevgi eşinden şiddet gördüğü için boşanmak istiyor. Yaşadığı zorluklar yetmezmiş gibi üstüne bir de eşi onu tehdit etmeye devam ediyor. Şu an eşinden saklanmaya çalışıyor. Eşi onu bulmasın diye gizlilik kararı çıkartmak için mahkemeye başvurmak istiyor fakat bu durumu iş yerine nasıl açıklayacağını bilmiyor. “Peşimde böyle bir bela olduğunu öğrenirlerse işten atılırım” diyor. Sevgi bu konuda çok haklı çünkü daha önce aynı fabrikada çalışan bir başka kadının başına bunlar gelmiş ve işten çıkarılmıştı.
Aslında bu sadece Sevgi’nin değil birçok kadının hikayesi. Sevgi ile sohbetimiz kurduğu hayaller üzerinden ilerliyor. “Ne var yani şöyle çocukların karnı doysa. Benim çocuklarım da her şeyden deneyebilse. Ne bileyim ekmek, zeytin değil de şöyle içine bolca kaşar peynir doldurduğum bir tost yiyebilsem” diyor Sevgi.
‘KİME GÜVENECEĞİZ?’
Bunları yaşayan birçok insanı anlatmak mümkün. Artık öyle anlatılacak başka hikaye de yok. “Karnımız doyuyor şükürler olsun, hiçbir dert kalmadı durumumuz düne göre daha iyi” diyen kimse yok. Çocuklar bir öğün sağlıklı beslensin diye tartışırken şimdi işçi kadınlar sadece çocuklarının tost yiyebilmesinin hayalini kurar hale gelmiş durumda.
Yaşanan ortak dertler bazı yerlerde kadınların birlik olmaya yan yana durmaya davetiye çıkaran koşulları oluşturuyor. Ama araya yıllarca sadece ayın sonunu getirmek için çalışmış, “Aman ha hiçbir şeye karışmayayım da işten atılmayayım” diyen işçilerin bir de birbirilerine olan güvensizliği giriyor. Bunlar elbette yeni değil fakat daha derin ve daha kötümser bir biçimde karşımıza çıkıyor.
Birkaç örnekten hareketle özetliyeyim. Fabrikada işçiler arasında “Bir şey yapmalıyız” kararı alınmış ama “Kime güveneceğim?” sorusu var akıllarına takılan. Bir de “Hadi diyelim ki işçiyi ikna ettik. Fakat bu defada işçilerin sırtında paslı hançer gibi saplanan bu sendika bürokrasisi yok mu işte buna ne demeli?” diyorlar.
Hacer; “Eşim çalıştığı fabrikada sendikaya üye oldu. Fakat sendikalaştıkları için 7 işçiyle birlikte işten atıldılar. Sendika onlara sahip çıkmadı. Yıllarca tek başlarına 7 işçi kendi buldukları avukatla dava açıp uğraştılar.” diyor ve sendikalara güvenmediğini anlatıyor.
DAHA GÜÇLÜ BİRLİKTELİKLER İÇİN
Hangi işçiye dokunsan kötü deneyimler çıkıyor karşımıza. Bir şekilde birliğini kuran işçilerin, daha güvenceli bir çalışma ortamı için ilk dillendirdikleri şey sendikalaşmak oluyor. Bir başka örnek de Derya’dan. Derya iki çocuk annesi bir işçi kadın. 8 yıllardır bir metal fabrikasında çalışıyor. Çalışma koşulları üzerine yaptığımız sohbette nasıl zor koşullarda para kazandığını söylüyor. Aldıkları asgari ücretin hiçbir şeye yetmediğini bu nedenle fabrikada fazla mesaiye kalmayarak zam için tepki koyduklarını, ufak da olsa bir iyileştirme zammı aldıklarını anlatıyor ve “Bu yetmez bizim daha güçlü birlikteliğe ihtiyacımız var ama işte kime güveneceksin?” diyerek eski bir deneyimini aktarıyor. Daha önce çalıştığı fabrikada sendika varmış. Ama sendika sözleşme dönemlerinde dönüp işçilere nasıl bir sözleşme istiyorsunuz diye sormazmış. “Patronla kapıların arkasında anlaşırlardı. Bir baktık zamanla 4 ikramiyemiz 2’ye düştü. Temsilcimiz sanki işçilerin değil de patronların temsilcisi gibi davranıyordu. Bize ustalardan çok o sayı baskısı yapardı. Zamanla sendika varlığını hissedemez hale geldik” diyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen işçiler yine de birçok yerde birliklerini kuruyor ve sendikalaşıyor. Bu kadar sorgulamamın olması da ayrıca bir olumsuzluk değil. İşçiler bu konuları dün gibi tartışmıyor. Kendilerinin de bir denetim mekanizması oluşturması gerektiğinin farkında. Elbette işçilerin sendikaya üye olmayı sadece bir ekonomik durum üzerinden görmemesi ve daha çok sorgulamasına ihtiyaç var. Bu dönem, işçilerin “Bir şey yapmak lazım” eğiliminde olmasının yanı sıra sendikaların durumunu da tartışıyor olmasını getiriyor.
Fotoğraf: Canva Pro kolaj
İlgili haberler
Tasarrufa karşı sendika adım atmalı
Tasarruf tedbirleri kapsamında belediye çalışanlarının yaşayacağı hak kayıplarına ve kamusal hakları...
Direnişteki Polonez işçileri: Sendika hakkımızı ka...
İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez’de sendikalaştıkları için işten çıkarılan işçiler fabrika önünde...
Bütçeden payımızı patrondan hakkımızı istiyoruz
2024 yılı bütçesinde patronlara destek için bütçeden 376,5 milyar lira kaynak ayrıldı. Bu rakama İşs...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.