Okul zili kuru ekmeğini gazete kağıdına saran çocuklar için çaldı
'Anlaşılan yetkililer, gözlerini gerçeklere kapamayı tercih etti yine. Yarım domatesleri yok sayıp önlüğün beyazına takıldılar.'

Sıradan bir okul günü. Bahçe nöbetçisiyim. Hava öyle sıcak ki öğretmeni ve öğrencisiyle herkes kendini bulduğu gölgeye atmış. Büyükçe bir ağacın gölgelediği duvarın dibinde beş öğrenci oturmakta. Yanlarına gittim. Ne var ne yok, derken önlerindeki buruşturulmuş kağıtlar dikkatimi çekti. Kızlar, o çöpleri atmayı unutmayın, dedim elimle işaret ederek. Hiçbir şey demediler önce. Ben “Tamam mı?” diye üsteleyince içlerinden biri, “Hocam, yemeğim var” dedi. Yavaşça açtı, biraz da çekinerek. Kağıtların birinden sadece çeyrek ekmek çıktı. Diğerinde de yarım domates ve bir parça ekmek göründü. Hayatımda utandığım, kendimi suçlu hissettiğim nadir anlardan birini yaşadım. İçimden kendime lanetler okuyarak “Afiyet olsun” deyip döndüm. Bir kuru ekmek ve yarım domates için “afiyet olsun” dediğime de kızdım. Keşke gitmeseydim de görmeseydim, diye düşünmedim değil. Öte yandan bu yoksulluğu görmedim diyelim ya diğer şeyler? Onlar ne olacak? Gözlerimizi kapatsak ya da yönümüzü çevirsek her şey ne kadar güzel, ne kadar doğru mu diyeceğiz?

OKUL ZİLİ KİMİN İÇİN ÇALDI?

Yeni eğitim dönemine başlayalı iki hafta oldu. Öğrencilerimizin çoğunu en son geçen sene, 1. dönem karne gününde görmüştük. Depremden sonra yeni karşılaştık. Şu bir gerçek ki çok özlemişiz öğrenci sesini. İlk günlerin heyecanı çok sürmedi elbet. Konuşmaların içerikleri değişti, gözlerdeki ışıltı sönükleşti. Bazı öğrenciler 8 ay sonra okula ilk defa gelmişken, bazıları ise hiç dönmedi. Depremden sonra göç edenler de olmuş, okulu bırakıp çalışmaya başlayanlar da. Girdiğim sınıflardaki öğrencilerimin neredeyse yarısı bu dönemi çalışarak geçirmiş. Kimi kuaförde, kimi tekstilde, kimi markette... Hepsi de aldıklarını ailelerine vermişler: “Ne yapalım hocam, faturaları ödemek zorundaydık”.

Evet, okul zili çaldı. Ama, kim için çaldı? Henüz 15 yaşındaki çocukların omuzlarına binen ağır yüklerin habercisi olmak için çaldı. Verecek yol parası olmayan, bir saat yürüyerek okula gelen öğrenciler için çaldı. Kuru ekmeğini utanarak gazete kağıdında saklayan çocuklar için çaldı ziller. Domatesin yarısını çocuğuna beslenme olarak veren annelerin çaresizliği için çaldı. Eğitim hayatından koparılanları, “Hocam, belli olmaz, babam göndermeyebilir.” diyen öğrencileri görmek için çaldı.  

‘ROL MODEL’ DAYATMASI

Öte yandan, öğretmenler de unutulmamış. Sonunda bizim sorunlarımıza da ışık tutulmuş diye tam sevinecekken hevesimiz yarım kaldı. MEB, biz öğretmenlere “beyaz önlüğü” layık görmüş. Gerekçesi öğrencilere “rol model” olmak. Eğitimdeki aksamaların sebebi önlük olmayışı mıydı? Beyaz önlük, ay sonunu getiremeyen, ikinci bir işte çalışmak zorunda kalan öğretmene çözüm sunabilecek mi? Çocukların boş beslenme çantalarının üzerini ya da okulumdaki çocukların yaraları kabuk tutan, güneş yanığı ellerini örtebilecek mi acaba?

Anlaşılan yetkililer, gözlerini gerçeklere kapamayı tercih etti yine. Sorunlara kalıcı çözümler üretmekten kaçındılar. Yarım domatesleri yok sayıp önlüğün beyazına takıldılar. Vatandaşın çektiği ekonomik sıkıntılara sırtlarını dönüp tasarrufu eğitimde ve öğrencilerde gördüler. Sene başında anaokullarında verilen ücretsiz bir öğün yemek uygulamasında kesintiye gittiler. Üniversiteler de dahil eğitimin her kademesinde verilmesi bir hak olan ücretsiz yemekten ısrarla kaçıyorlar. Güvenlik görevlisi eksikliğine çözüm bulmayarak okulları tehlikeye açık hale getiriyorlar. Açık liseye geçişi zorlaştırdık derken bir şeyden hiç bahsetmediler oysa: Evlilik. Mesela 15 yaşındaki bir öğrenci, evlenirse açık liseye geçebilecek. 

YALNIZ DEĞİLİZ!

Bir kadın, bir eğitimci ve bir anne olarak tüm bu sıkıntıları sadece görmüyor, yaşıyorum ben de. Kendimi çaresiz hissettiğim dönemlerim de oldu şüphesiz. Ancak, sadece ne olacak diye düşünerek bir yere varamadığımız da bir gerçek. Aslında, yalnız değiliz. Aynı sorunların, belirsizliklerin içinde bocalayan milyonlarız. Aynı iş yerinde, çarşıda, pazarda, otobüste veya mahalledeki kız kardeşlerimiz de benzer durumda. Öyleyse, belki de yapmamız gereken onlara el uzatmak ya da bize uzatılan eli tutmak. El ele vererek birlikte ortak taleplerimizin çağrıcısı olmak. Kadın erkek, genç yaşlı demeden çoğalmak. Unutmayalım ki, bizler birer birer çoğaldıkça onlar birer birer eksilecekler. Bulunduğumuz her yerde haykıralım: Bir öğün sağlıklı, ücretsiz yemek her çocuğun hakkı. Bütçeden hakkımızı istiyoruz. Eğitimde fırsat eşitliği istiyoruz. Çocukların yeri okullardır. Nasıl giyineceğimize biz kadınlar karar veririz.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Adana’da yaşayan kadınlar: ‘Kırk yıl hatırı var de...

Adana’da bayram öncesi konuştuğumuz kadınlar, ekonomik gidişattan yakındı: ‘Çok ucuz gibi görünen şe...

Eğitim Sen Adana: Okullarda çocuklara ücretsiz ve...

Eğitim Sen Adana Şubesi, her çocuğa bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek verilmesi için bütçe ayrılması...

Abur cuburla karın doymaz: Her okulda #1ÖğünÜcrets...

Bursa’da okullarda bir öğün ücretsiz yemek kampanyası ses bulmaya devam ediyor. Veliler neden okulla...