Bir anne olarak anlatıyorum: Yaşadıklarımız ‘normal’ değil
‘Bırakın kaç çocuk yapacağımıza karar vermeyi, önce doğurduğumuz çocuklara sahip çıkın. Eşit, sağlıklı bireyler olarak topluma kazandırılmaları için gerekenleri yapın.’

Merhaba sevgili kadınlar,

Bir süredir aile yılı kapsamında kadınlara sürekli ne yapması, kaç çocuk doğurması, hangi koşullarda çalışması, nasıl bir kadın olması, nasıl gülmesi, nasıl giyinmesi gerektiğinden tutun da “çocuğu olmadan aile olamayacağına” kadar ahkam kesiliyor. Şimdi size söylemlere karşı gerçekleri kendi yaşadıklarım üzerinden anlatmak isterim.

Bir yıl önce doğum yaptım. Bu bir yıllık süreçte hem psikolojik olarak hem de çocuk bakımının yükü açısından yaşadıklarımın “kader, kısmet” değil de nasıl önceden planlanmış politik hamleler nedeniyle ortaya çıktığını öğrendim. Hamileliğimi öğrendiğim an aklımdaki ilk iki şey şuydu: Bu çocuğa ekonomik açıdan nasıl bakacağım, böyle bir dönemde hangi parayla hastane masraflarını karşılayacağım?

Çünkü kirada oturan ve asgari ücretin bir tık üstü maaş alan biri için bunlar çok yüksek masraflar. Doğum ayına kadar devlet hastanesinde tüm takiplerimi yaptırdım fakat her kontrolde saatlerce beklemek zorunda kaldım. Çokça ağrım ve bazı sağlık sorunlarım olmasına rağmen beklemek durumundaydım. Asla stabil olarak bir doktorun takipli hastası olamadım çünkü hasta çok ve doktor yetişemiyor. Hatta riskli bir gebelik sürecim olduğu için altı ve yedinci aylarda doğum ihtimali de ortaya çıkınca stres seviyem daha da yükseldi. Bir yandan kendimin ve bebeğin sağlığı, diğer yandan ise işten erken ayrılmam gerekirse ne yapacağım kaygısı yoğundu. Ücretli izinde alacağım 5-10 bin lirayla nasıl geçinecektik? Başta geçim kaygısı olmak üzere birçok mesele zihnimde daha da yorucu olmaya başlamıştı.

Devlet hastanesinde takipli bir hasta olamadığım ve haliyle güveneceğim bir doktor arama ihtiyacım olduğu için maalesef özel hastaneye yönelmek zorunda kaldım. Ve bilin bakalım doğumdan kısa bir süre sonra ne oldu? Yenidoğan çetesinin dümenler çevirdiği, el kadar bebeklerin canına kıydığı hastanelerden birinde doğum yapmışım. Bunu doğum yaptığım hastane kapatılınca öğrendim. Ucuz atlattığıma mı sevineyim, onlarca ölen bebeğe ve ailelerine mi üzüleyim?

Hani şu “doğal olan normal doğumdur” zırvası da var ya, oraya da ufacık değinmiş olayım. Anne de doktoru da bebek ve anne için en sağlıklı olan doğumu planlar. Ama bazen vajinal doğum esnasında bile gidişat sezaryene dönebilir, buna dair kararı da ancak işin ehli olan doktor verir. Ben vajinal doğum istemeyebilirim, korkabilirim. Bunların her biri her kadına özgü şeylerdir. Esas devlet bu korkuyu aşmama yardımcı olmak için ne yapıyor?

GEBE KADINLARIN EN BÜYÜK KAYGISI GÜVEN

Bu ülkede yaşayan ve gebelik geçirmiş ya da hâlâ geçiriyor olan kadınların en büyük kaygısı güven. Doktoruna güvenmek ister, sağlık sistemine güvenmek ister, hastanedeki personele güvenmek ister... Kadınlar devlet hastanelerine güvenmediği için elinde ne var ne yok özel hastanelere yatırıyor. Hele Yenidoğan skandalından sonra kadınlar neye güveneceğini bilmiyor. Peki bu kaygılarımızın sorumlusu sağlıkta özelleştirmenin önünü her fırsatta açıp bizi yoksullukla boğanlar değil de kimler?

Şimdi biz kadınlara “Üç çocuk yapın” diyenler var ya, soruyorum: Birçoğumuzun çocuğu kucağımıza gelemeden toprağın altına girdi, hem de göz göre göre takip etmediğiniz korkunç bir çetenin eliyle. Bu çetenin mensupları sırtını kimlere yaslayıp bu cinayetleri işledi?

Keza sağlık sitemindeki çürümüşlük bununla da sınırlı değil. Birçok aşı, birçok ilaç dudak uçuklatan fiyatlarla piyasaya sürülüyor. Halkın en temel hakkı olan sağlıklı olma hakkı elinden alınıyor. Her yer SMA hastası çocukların sadaka kutuları ile dolu ve aileleri adeta “valilik onaylı” dilenciler haline getirildiler. 20 küsür senedir “Sağlıkta çığır açtık” diyenler bu tabloya ne yanıt verecek?

HANGİ 'NORMALİN' ÇOCUKLARI

Bize reva gördüğünüz üç kuruşluk maaşlarla beslenmesine bir tost koyamadığımız, ayda bir bile olsa et yediremediğimiz çocuklarımıza, tahayyül edemediğimiz, dilimizin dönmediği rakamlardaki bütçelerden bir sabunu bile çok gören siz, eğitim sistemini her yıl onlarca istismarla, şiddetle adını duyuran çeşitli tarikatlara peşkeş çekerek biz emekçi kadınlara nasıl bir gelecek vadediyorsunuz?

MESEM’lerde, atölyelerde okula gitmesi gereken yaşta çalışıp hasbelkader hayatta kalan çocuklar hangi “normal”in çocukları?

Çocuklarının eline kurutma makinesi verip yan odada canına kıyan kız kardeşimizi de, defalarca kez karakola gittiği halde korunmadığı için çocuğunun gözü önünde kocası tarafından katledilen kız kardeşlerimizi de, canice yöntemlerle gencecik yaşta öldürülen kız kardeşlerimizi de unutmuyoruz. İnanın hepsi aklımızda.

Bu sorular çoğalır, artar. Ama hepsine cevabımız çok açık. Yıllarca ülkeyi kadın ve çocuk mezarlığına çeviren, bu ülkeyi yönetenlerden başkaları değil. Bırakın kadınların nasıl doğum yapacağına dil uzatmayı da yapmanız gerekeni yapın. Kadınları ve çocukları koruyun! Bırakın kaç çocuk yapacağımıza karar vermeyi, önce doğurduğumuz çocuklara sahip çıkın. Eşit, sağlıklı bireyler olarak topluma kazandırılmaları için gerekenleri yapın. Sokaklarda, okul önlerinde uyuşturucu çetelerinin eline düşmemeleri için sorumluluklarınızı yerine getirin. Önce kadınları ve çocukları yaşatmayı dert edinin, gerisini nasıl yapacağımızı biz kadınlar çok iyi biliyoruz.

Fotoğraf: Pixelshot

İlgili haberler
‘Doğal Olan Normal Doğum’ pankartının perde arkası

Kadınlar doğum öncesi yeterli bakım ve sağlıklı koşullardan yoksun bırakılıyor. Dr. Ayşe Gültekingil...

Normal doğum teşviki için ek ödeme: ‘Normal doğum...

Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanlarına doğum oranlarına bağlı ek ödeme düzenlemesi getirdi. SES MYK...

Manisa Celal Bayar Üniversitesi'nde öğrencilerden...

Manisa Celal Bayar Üniversitesi öğrencileri, "Doğal Olan Normal Doğum" sempozyumunu protesto etti; b...