‘Doğur’ demekle olmuyor
Kadın doğum uzmanları kadar alanda aktif çalışan ebelerin sayısı da yetersiz. Bir yılı aşkın süredir yapılmayan ebe atamaları, ne yazık ki bu ‘doğal’ sürecin kapsamı dışında tutuluyor.

2025 yılı iktidarın söylemleri açısından önce kadınlar sonra diğer kesimler arasında çokça tartışmalara sahne oldu ve daha da olacak gibi görünüyor. İktidarın 2025'i aile yılı olarak ilan etmesi ve bu ilanın peşinden gelen tartışmalar bazen tepki bazen de bazı beklentilerle karşılandı. Doğum izni sürelerinin uzatılması gibi başlıklarla önümüze sürülen vaatler, “annelik” konusunu her zamandan daha çok tartışmaya açtı.

Ana başlık annelik olunca kadınların aklına ilk olarak gebelik ve doğum sürecindeki izinlerin uzatılması, ücretsiz kreş hakkı, çocukların okullarda ücretsiz beslenmeleri için düzenlemeler yapılması gibi başlıklar geldi. Bu başlıklar altında tartışmalarımız sürerken kadınların kaç çocuk doğuracağı ve nasıl doğuracağı konusuna dört bir koldan müdahaleler arttı.

EK ÖDEMELERİMİZ NE OLDU?

İkinci soru işin içine Sağlık Bakanlığının da girmesiyle beraber panoları yeni bir sloganın süslemesine vesile oldu: “Doğal olan normal doğum.” Bu kapsamda önce sağlık kurumlarının, ardından hekimlerin sezaryen oranları takip edilmeye başlandı. Anne ve bebek dostu hastaneler önceki yılların da mevzusuydu ancak bu yıl anne dostu hastaneler daha dillendirilir oldu. Bu doğrultuda ülke genelinde ve Bakanlık bünyesinde eğitimlere başlandı. Ebelik mesleğine yeni bir yönetmelik hazırlandı. Hekimlere ve ebelere yılın sloganı doğrultusunda hareket ederlerse teşvikler verileceği vadedildi. Doğumhanelere hastane idareleri tarafından teşekkür yazıları gelmeye başladı.

Memur kadınlar doğum sonrası izinlerin uzatılıp uzatılmayacağını, kurumlarındaki kreşlerin yeterliliğini tartışırken işçi kadınlar bu tartışmaların iş yerlerine nasıl yansıyacağını anlamlandırmaya çalıştı. Sağlık Bakanı açıklamalarına yenisini ekledi: “Çocuğunuz yoksa aile olamazsınız.” Tüm bunlar olurken sezaryen oranlarında aman aman bir oynama olmadığı için ebelerin ve hekimlerin ek ödemeleri yerinde saydı. Bakanlığa bağlı hastanelerde görev yapan kadın doğum uzmanları, mevcut şartlarda bir kadın vajinal doğum yapsın da kimse yakasına yapışmasın diye elinden geleni yaptı. Sezaryen oranlarının yüksek olduğu özel sağlık kuruluşlarına yine kimse dokunmadı derken onlar da aba altından sopalandı, planlı sezaryen yasaklandı.

DOĞUM YÖNTEMİNİ TARTIŞMADAN ÖNCE ÇÖZÜLECEKLER LİSTESİ

Bu tartışmalar gösteriyor ki doğum şekli, farklı kesimler arasında tartışılmaya devam edecek. Bu yazıda doğumun hangi yolunun normal olduğu konusunu tartışmayacağız. Tartışmaya açık olmayan bir şey varsa o da hem vajinal yolla hem de sezaryen yoluyla yaptırılan doğumun risklerinin olduğu. Bu yüzden sağlık kuruluşları herhangi bir tıbbi işlem uygulanmadan elinize onam formları tutuşturur.

Doğum yöntemine sıra gelmeden önce tartışılması gereken bir dizi sorun var. Bunlardan ilki birinci basamak sağlık hizmetlerine kadınların yeterince erişemiyor oluşu. Bugün özellikle kırsalda yaşayan kadınlar gebelik izlemlerini yeterince yaptırmıyor. Kadınlar koruyucu yöntemlere ulaşma noktasında farklı zaman dilimlerinde farklı sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Birçok köyde hekim yetersizliği nedeniyle Aile Sağlığı Merkezleri haftanın belli günlerinde hizmet veriyor. Örneğin gebelik ve doğum sürecine dair uzmanlar eşliğinde eğitim veren ve vajinal doğuma hazırlayan gebe okulları her zaman mahallenize gelemiyor, telefonla aranıp ilçe sağlık merkezine ya da hastanelere çağrılıyorsunuz. Anlayacağınız, kadınlar açısından verilen hizmet askıda kalmaya devam ediyor.

Bir diğer sürekli sorun, poliklinik hizmetlerine ulaşılamaması. “Kuyruklar bitti” diye övünülen hastanelerde uzman hekim sayısının yetersizliğinden dolayı muayene sırası bulmak hâlâ önemli bir sorun. Hele yan dallardan hiç bahsetmeyelim.

KADINLAR BU SENARYOYU DAHA ÖNCE İZLEDİ

Şimdi aile yılı ilan edenler söylesin bakalım; gebelik sürecinde takipleri eksik kalmış, perinatolojiden güç bela randevu bulmuş, yetersiz beslenmiş, tetanoz aşılarının dozu tamamlanmamış bir gebe için kameralara bas bas bağıracağınız şey, onun “normal” doğurması gerektiği mi? Bütünlüğü bozulmuş sağlık sistemi içinde kadınlar kendileri için en uygun olana ulaşmaya çalışırken aldıkları hizmet yarım yamalak kalıyor. Mesela ilçeden sevkle il merkezindeki bir hastaneye, yedinci doğumunu gerçekleştirmek için gelen bir gebe vajinal doğumu reddediyor ve kadın doğum uzmanına “Beni sezaryene al” diye yalvarıyor. Çünkü bir daha çocuk doğurmaması için kalan tek yöntemin, sezaryen esnasında tüp bağlama yöntemi olduğunu düşünüyor. O kadına “Normal doğuracaksın” diye dayatanlar, “Şöyle korunabilirsin, al bu da koruyucu yöntemin” demeyi geri planda bırakıyor.

Geçtiğimiz günlerde ebe bir arkadaşımız Bakanlığa bağlı hastanelerdeki vajinal doğum dayatmalarının kadınları, özel sağlık merkezlerinde ciddi ücretlerle sezaryenle doğuma teşvik edeceğini düşündüğünü dile getirdi. Bu imkansız bir senaryo değil, bunu kürtaj hakkının geldiği noktadan biliyoruz. Bugün yasal olarak 10. haftaya kadar yapılabilen kürtaja kamu hastanelerinde uzman hekimler asla yanaşmıyor ve kadınlar bu hakka özel hastanelerde, bazen bütçelerinin çok üstünde paralar saçarak ulaşabiliyor.

SLOGAN HAZIR AMA DOĞUMHANELER DEĞİL

Bu süreçte vajinal doğum tartışmalarının göbeğinde yer alan doğumhanelerin vaziyeti de oldukça önemli. Çünkü Bakanlık politikaları kapsamında kadının doğum yapacağı alanlar konforlu hale getirilmeye çalışılıyor. Ancak polikliniklerdeki yetersizlikler, doğumhaneler başta olmak üzere diğer kadın hastalıkları ve doğum servislerinde de kendini gösteriyor. Alan ve sağlık çalışanı yetersizliği, ortalıkta pilates topları ve fiyonklu bebek kodları uçuşsa da sürecin tamamen “doğal” ilerlemesine engel oluyor. Kadın doğum uzmanları kadar alanda aktif çalışan ebelerin sayısı da yetersiz. Bir yılı aşkın süredir yapılmayan ebe atamaları ne yazık ki bu “doğal” sürecin kapsamı dışında tutuluyor. Bir uzman hekimse nöbetinde birden fazla alandan sorumlu olmak zorunda kalıyor.

İktidar “Doğal olan normal doğum” kampanyasıyla üç köşesi kayıp bir yapbozda elindeki tek parça ile resmi tamamlamaya çalışıyor. Diğer parçaları kadınları sözün dışına iterek bulması neredeyse imkansız. Bizim “Şöyle doğurun, şu kadar doğurun” naralarına değil, hem çocuklar hem kendimiz için nitelikli, ulaşılabilir ve sürekli sağlık hizmetine ihtiyacımız var.

Fotoğraf: Pixabay

İlgili haberler
Aile yılının dört aylık bilançosu

Aile yılının iktidar açısından en temel başlıkları ise nüfus politikaları ve kadınların esnek çalışm...

Yaşamıyoruz, hayatta kalmaya çalışıyoruz…

Devlet hastanelerinden randevu bulmak neredeyse imkansız. Maalesef özelde doğum yapmak zorunda kaldı...

Bir anne olarak anlatıyorum: Yaşadıklarımız ‘norma...

‘Bırakın kaç çocuk yapacağımıza karar vermeyi, önce doğurduğumuz çocuklara sahip çıkın. Eşit, sağlık...