
2025 yılı aile yılının ilk dört ayını geride bıraktık. Aile yılının iktidar açısından en temel başlıkları ise nüfus politikaları ve kadınların esnek çalışması oldu. Ama işçi ve emekçi kadınlar da boş durmadı.
8 Mart günü kadınlar aile yılını, mücadele yılı ilan ettiklerini duyurdu ülkenin dört bir yanında. Şiddete karşı mücadele etmeyen, yoksulluğun ve işsizliğin müsebbibi iktidarın kadınların bedenlerine, hayatlarına müdahalesini kabul etmeyeceklerini ilan ettiler.
Derken devamı geldi... 19 Mart günü başlayan süreçte, her yaştan kadın en önde yürüdü. Kitleler halinde alanlara aktı kadınlar. Bütün öfkeleri ile, yıllardır biriktirdikleri ile…
Aile yılı mücadele yılı olarak devam edecek görünen o ki…
NÜFUS ELDEN GİDİYOR (!)
Düşen doğum ve evlilik oranlarına geçtiğimiz dört ay boyunca sürekli vurgu yapıldı. Üç çocuk ısrarı her fırsatta vurgulandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 06 Ocak günü kabine toplantısının ardından 2025'i aile yılı ilan ederek doğum hızındaki düşüşün Türkiye açısından varoluşsal bir tehdit olduğunu vurguladı ve “Her seferinde yaptığımız üç çocuk çağrısının ne kadar önemli olduğunu göstermiştir” dedi.
Aile yılı ilanının hemen ardından Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile birlikte ilgili bakanlıklar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu ve ilgili kuruluşlardan oluşturulan Nüfus Politikaları Yüksek Kurulu 9 Ocak günü ilk toplantısını gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz gerçekleştirilen ilk toplantı sonrası kurulun sağlıklı bir nüfus yapısı için kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler geliştireceği, doğurganlık oranları ve nüfus yenileme seviyesini sürdürülebilir kılmak için eylem planları ve yol haritası oluşturacağını açıkladı. Bundan sonraki süreçte gençlere evlilik kredileri, aile danışmanları, çocuk başına çocuğun bezini dahi karşılayamayacak doğum yardımları gündeme getirildi.
Erdoğan, evlenme yaşının yükselmesinden ve boşanma oranlarındaki artıştan duyduğu rahatsızlığı da sıkça dile getirdi. Evliliğin teşviki konusunda Diyanet ve kitle örgütlerine çok iş düştüğünü de ifade etti. gel
Erdoğan, “Biliyoruz ki bugün pek çok aile, 25 yaşına, 30 yaşına, 35 yaşına gelmiş çocuklarını evlenip yuva kurmaya, çocuk sahibi olmaya ne yazık ki ikna edemiyor. İnşaat sektörü artık 2 veya 3+1 değil, daha ziyade stüdyo tarzı 1+1 konutlar yapmaya yöneliyor. Asıl tehlike burada” sözleriyle genç evliliği teşvik etti, bir yandan da iktidar boşanmalarda arabuluculuk uygulamasını propaganda etmeye ve nafaka hakkını da hedefe koymayı sürdürdü.
25 Nisan’da ise Sağlık Bakanı Memişoğlu katıldığı bir programda, “Eğer çocuğunuz yoksa sadece karı koca oluyorsunuz, aile olamıyorsunuz” dedi.
'NORMAL DOĞUM' BASKISI DA NEYMİŞ CANIM?
Kadınların kaç çocuk doğuracağının yanı sıra nasıl doğum yapacakları dahi iktidar açısından gündem oldu. Sezaryen doğum fiilen engellenmeye başlandı. Sağlık Bakanı çocuk sahibi olmayan çiftleri aile olarak tanımlamadığını belirtirken, 13 Nisan’da Sivasspor sahaya “normal doğum” pankartı ile çıktı. 11 tane erkeğin kadınlara nasıl doğum yapacaklarını söyledikleri ülkede, en normal olmayan şeyin bu 11 erkeğin durumu olduğu uzunca konuşuldu.
Erdoğan kadınların “normal doğum” tepkilerine yönelik, "Bakanlığımızın normal doğumu teşvik etmesi, cerrahi müdahale yerine normal doğumu özendirmesi sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor?" ifadelerini kullandı. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, "Normal doğum kadınlara bir dayatma değil, hekimlerin değerlendireceği bir konu" dedi. Çelik her ne kadar bunun bir dayatma olmadığını söylese de 19 Nisan’da Sağlık Bakanlığı yeni bir yönetmelikle özel tıp merkezlerinde planlı sezaryeni yasakladı. Bunun yanı sıra devlet hastanelerinde de “normal doğum” baskısı arttı. İlk doğumunu sezaryenle yapan kadınlar, sağlık açısından tehlikeli olmasına rağmen ikinci doğumu vajinal yolla yapmaya zorlandı.
İŞÇİ KADININ İLİĞİNİ SÖMÜRME PLANI
Bu süreçte sıkça esnek çalışma güzellemeleri yer aldı iktidar medyasında. Kadınlar için nasıl avantajlar (!) yaratacağı dillendirildi. Ancak ücretlerin durumu, iş güvencesi, sigorta gibi çalışma hayatının en temel hususlarına ilişkin tek bir söz dahi edilmedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz Nüfus Politikaları Yüksek Kurulu sonrasında, “Kadınların hem ev hayatını, hem iş hayatını aynı anda sağlıklı biçimde sürdürmeleri ve ikisi arasında bir tercihe zorlanmamaları için yeni çalışma modelleri geliştirmemiz gerekiyor” açıklamasını yaptı. İktidar 12. Kalkınma Planı ve Orta Vadeli Program kapsamında “aile ve iş yaşamı uyumu” adı altında kadın emeğinin ucuz işgücü olarak kullanılması için güvencesiz, esnek ve uzaktan çalışma modellerini yaygınlaştırmaya başladı.
İYİ DE ÇOCUĞA KİM BAKACAK?
Her ne kadar aile yılı kapsamında “çalışan anne babalar için ücretsiz veya düşük ücretli çocuk bakım hizmetleri yaygınlaştırılacak” denilse de bu vaat gerçekliğe kavuşmadı. Hatta belediyelere iktidarın siyasi hesapları ile operasyonlar düzenlenirken, belediyelerin açtığı kreşler dahi tartışma konusu edilebildi. Çocuk bakım sorunu yine kadınlara yüklendi, kadınların esnek ve güvencesiz çalıştırılması için bir bahane haline getirildi.
14 Ocak’ta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş, “Komşu anne sistemi gibi farklı bakım modellerini de hayata geçiriyoruz. Amacımız, hem anneleri hem babaları evlilik süreçlerinde anne baba olduklarında desteklemek ve iş ile yaşam döngüsü arasında bir tercih yapmak zorunda bırakmadan onlara her türlü desteği sağlamak” diyerek çocukların bakımını dahi kadınların güvencesiz istihdamı ile çözmeye giriştiklerini itiraf etti.
VARSAYALIM Kİ DOĞURDUK...
Mart ayı itibariyle yoksulluk sınırının 77 bin liraya dayandığı, açlık sınırının 23 bin 615 lira lira olduğu ülkede 22 bin 14 lira asgari ücret milyonlara reva görülürken, kadınlardan 3 çocuk ve daha fazlası istendi. Ama bu çocukların nasıl yaşadığı hiç gündem edilmedi. Çocuklar eğitimden giderek uzaklaşırken Niğde’de iş cinayetinde hayatını kaybeden 14 yaşındaki Abdurrahman Özkul işçi evlerinde dünyaya gelen ve daha çok gelmesi istenen çocuklara biçilen hayatı gösteriyordu. Nitekim 2025 yılının nisan ayının iki haftasında 15 çocuk ve genç işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
TÜİK rakamlarına göre çocuk işçiliği oranı yüzde 22.1. Üstelik, bu oranın içinde kayıt dışı çalışan, MESEM'e giden 2 milyona yakın çocuk yer almadı. Çocuk emeği üzerinde sınırsız sömürü devam ederken bu durum MESEM’lerle daha da sistematik hale getirildi.
Türk-İş verilerine göre 15-19 yaş arası bir çocuk için gıda harcaması 6 bin 978 lira, 4-6 yaş arası bir çocuk için ise 3 bin 771 lira tutarında. Eğitim, barınma, giyinme, sosyal aktivite, spor, sanat, kültürel ihtiyaçların hiçbiri yok bu rakamlar içerisinde. Buna rağmen kadınların, okullarda bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek talebi iktidar tarafından reddediliyor. Kız çocuklarının örgün eğitime devamında ciddi sorunlar var. Giderek artan yoksulluk çocukların eğitime devam etmesine engel oluyorken, çocukların okulda bir simit alamadığı, açlıktan bayıldıkları bir ülkede yaşıyoruz.
Yani iktidar beş kuruş harcamadan, her bir işçi ailesinden hayatta kalmanın kıyısında yaşayan, daha çocuk yaşta atölyelerde vızır vızır çalışması üzere işçiler üretmesini istiyor.
DEVLET İZLERKEN KADINLAR KATLEDİLDİ
Cumhurbaşkanı 8 Mart’ta yaptığı açıklamayla 2022'de kanun düzeyinde yaptıkları değişikliklerle kadına yönelik suçların cezasını artırıp caydırıcılığı güçlendirdiklerini, şiddet önleme ve izleme merkezleri, kadın konukevleri ve sosyal hizmet merkezlerinde bulunan şiddetle mücadele irtibat noktaları ile kadına şiddetle mücadeledeki kurumsal kapasiteyi önemli oranda artırdıklarını ifade etti ve “sıfır tolerans” ilkesini yineledi. Ama geçen zaman içerisinde tek bir sığınmaevi açılmadı. Tedbir kararlarına rağmen kadınlar katledilmeye devam edildi, cezasızlık ayyuka çıktı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, 2024 yılı en çok kadın cinayeti ve şüpheli kadın ölümünün gerçekleştiği yıl oldu, 394 kadın cinayeti ve 259 şüpheli ölüm gerçekleşti.
3 Şubat’ta Yargıtay, 2020’de Pınar Gültekin’in vahşice öldürülmesinin ardından verilen “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını”, birini yakarak öldürmenin “canavarca hisle ve tasarlayarak öldürme” olmadığını iddia ederek bozdu ve haksız tahrik indirimi uygulanmasını istedi.
BAŞIMIZIN BELASI YARGI PAKETLERİ
Çocuk ve kadına yönelik suç işlemiş olanların yararlanacağı ancak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmışların, özgürlük ve demokrasi istemişlerin ya da işçilerin örgütlenmesi için çaba harcayanların yararlanamayacağı affı barındıran bir yargı paketi konuşuluyor ülkede. Bununla birlikte kadın ve LGBTİ’lerin hayatlarını hedef alan 10. Yargı Paketi de sahneye çıkmak için bekliyor.
AKP, muhaliflerle doldurulmuş cezaevlerini rahatlatacak bir af düzenlemesi üzerinde çalışıyor. Pandemide çıkarılan ve açık cezaevinde bulunan hükümlülerin, kalan cezalarını denetimli serbestlikle geçirmesi planlanıyor. Kadına ve çocuğa şiddet faillerini de kapsayan kamuoyunda örtülü af olarak tartışılan bu uygulamayı daha da genişletmek isteyen bir paket söz konusu olan.
Bunun yanı sıra Ceza İnfaz Yasası’nda planlanan yeni değişiklikle ev hapsi, geceleyin infaz ve hafta sonu infaz uygulamasındaki 3 yılın altındaki cezaların, 5 yıla çıkarılması isteniyor.
10. Yargı Paketi ile birlikte ise kadın ve LGBTİ’lere yönelik saldırının boyutu artıyor, TCK 225. Maddede düzenlenen hayasızca hareketler suçuna, “Doğuştan gelen biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı tutum ve davranışta bulunmayı alenen teşvik etmek, övmek veya özendirmek ile aynı cinsiyetten kişilerin nişan ya da evlenme töreni yapması” da ekleniyor. Üstelik her iki eklemeye ilişkin dört yıla varan üst sınırla hapis cezası öngörülüyor.
Diğer düzenleme cinsiyet değiştirme sürecini düzenleyen Türk Medeni Kanunun 40. Maddesine ilişkin. Bu maddeye ilişkin değişiklik yaş sınırını 18’den 21’e çıkarırken, üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun kalma şartına bağlanıyor.
EŞİTLİK İÇİN MÜCADELE EDEN KADINLARA 'SIFIR TOLERANS'
Erdoğan, aile yılının ilk dört ayında eşitliği sağlayacak hakların kadınlar için söz konusu olamayacağını, bu hakların “Batı özentisi nifak tohumları” olduğunu söylerken kadınların özgür ve mutlu olduğunu iddia etti.
Erdoğan, 19 Nisan’da katıldığı KADEM 5. Genel Kurulunda “Kadını ve erkeği karşı karşıya getiren anlayış, asırlarca yönünü şaşırmış bir vaziyette insanlığa en karanlık deneyimleri yaşatan Batı'ya aittir…. hak, özgürlük, eşitlik ambalajıyla reklamı yapılan bu çarpık demokrasi anlayışının albenisine uzunca bir süre ne yazık ki kapıldık. Bunun da sıkıntılarını çok farklı alanlarda yaşadık, halen de yaşıyoruz. Kadın hakları ile ilgili Batı patentli kampanyalara ve argümanlara da aynı zaviyeden bakmamız gerektiğine inanıyorum” diyerek kadınların yaşadıkları şiddete, eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı yürüttükleri eşitlik mücadelesine karşı duruşunu bir kez daha gösterdi. Dahası kadınların, bahsettiği “yeni Türkiye’ye” uyum sağlamayı öğreneceğini söyledi.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.