
Geçtiğimiz günlerde bir futbol takımının oyuncuları tarafından saha içinde taşınan pankartta yazan “Doğal olan normal doğum” sözleri çokça tartışıldı. Sağlık Bakanlığının geçtiğimiz yıl “Normal Doğum Eylem Planı” hazırlamasıyla birlikte başlayan tartışmalar Fenerbahçe ile oynadığı maç öncesi Sivasspor futbolcularının sahaya “Doğal olan normal doğum" yazılı pankartla çıkmasıyla yeniden gündeme geldi. Pankart, sosyal medyada ve kamuoyunda çok tepki toplamıştı.
Hükümetin “doğal olan normal doğum” vurgusu yalnızca bir sağlık politikası tercihi değil; kadın bedeni üzerinde artan denetimin, annelik üzerinden kurulan toplumsal rol dayatmalarının da bir parçası. Kadınların gebelik öncesi ve sonrası dönemde bütünlüklü, erişilebilir ve bilimsel sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılması ise hem fiziksel hem psikolojik olarak ağır sonuçlar doğuruyor. Bu sürecin kadınlar üzerindeki etkilerini, neden “normal doğum” vurgularının “aile yılı” ile birlikte ele alındığını Türkiye Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ayşe Gültekingil ile konuştuk.
Türkiye Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ayşe Gültekingil
‘SİSTEMSEL SORUNLARI DÜZELTMEK YERİNE KADINA VE HEKİME DAYATMA YAPILIYOR’
“Normal doğum” olarak ifade edilenin “vajinal doğumu” kastediyorlar. Sağlık Bakanlığının bu çağrıyı yapmasının altında yatan neden ya da nedenler neler?
Sağlık Bakanlığının bu çağrısı, anlık ve sadece bakanlık bazında değerlendirilmemeli. Hem Sağlık Bakanlığının hem de genel olarak hükümetin gerek sağlık hizmetlerinin metalaşması gerekse de kadın bedeninin kontrolüne yönelik uzun süredir pek çok farklı plan ve politikası mevcut.
Sağlık hizmetleri kapsamında değerlendirmek gerekirse, 20 sene önce başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı, hastalara verilen sağlık hizmetlerinde kökten değişikliklere yol açtı. Sağlık hizmetlerinin hem yoğun bir şekilde özelleşmesi hem de devletten alınsa dahi performans sistemi içerisinde değerlendirilmesi, bu hizmetlerin metalaşmasına ve ekonomik bir değere indirgenmesine sebep oldu.
Bunun yanında, koruyucu sağlık hizmetlerinin yine bu anlayış içerisinde geri plana itilmesi, kadınların hem üreme sağlığı hizmetlerine erişiminde hem de gebelik takiplerinde büyük sorunlara yol açtı.
Hem gebelikten koruyucu önlemlere erişemeyen, hem de gebelik takibini yaptıramayan, özellikle orta-alt gelirli kadınların takipsiz ve sağlıksız gebelik süreçleri yaşaması, riskli doğumların artmasına da sebep oldu. Daha üst-orta gelirliler için ise, sağlık hizmetlerinin 2002 sonrası hızla özelleştirilmesi sonucu başvurdukları ve hizmet aldıkları özel hastanelerde, performans ve ödeme açısından daha kârlı olan sezaryen doğumun teşvik edilmesi nedeniyle sezaryen oranlarında artış izlendi.
Bunun yanında, sağlık sisteminde yaşanan sorunların hekimlere fatura edilmesi; halk ve hekim arasında sonu şiddet ve malpraktis davalarına varan süreçlerin yaşanmasına sebep oldu. Bu da doğum yaptıran hekimlerin, risk almamak adına sezaryene yönelmesine neden oldu. Doğum öncesi izlemlerin yetersiz olması nedeniyle, pek çok gebenin eksik bilgilendirme veya korku sebebiyle sezaryene yönlendiği görüldü.
Durum böyleyken, artmış sezaryen oranlarını düşürmek için sistemsel sorunlara yönelmek yerine, çözüm yine kadınlar ve hekimlerden isteniyor, hatta dayatılıyor. Burada hem sağlık sisteminin sorunlarını çözmenin zorluğu ve maliyeti, hem de genel olarak kadın bedeni üzerindeki kontrolü artırma politikalarının rol oynamakta olduğunu düşünüyoruz.
Kürtajı zorlaştıran politikalar, esnek çalışma saatleri, üç çocuk politikası derken son bir sene içerisinde nüfus politikaları enstitüsünün kurulması, aile yılı ilan edilmesi ile kadın bedeni, gittikçe artan bir hızda politikanın nesnesi haline gelmekte. Vajinal doğum çağrısını da bunlardan ayrı değerlendirmek mümkün değil. Hepsinin ortak hedefinin kadınların daha çok aile içerisinde konumlandırılması, hem doğum yaparak nüfus yenilenme hızı hedefinin sağlanması ve nüfusun gençleşmesini sağlaması, hem de esnek çalışarak veya çalışmayarak evde bakıma ihtiyacı olan bireyler için ücretsiz bakım emeği sunması olduğunu düşünüyoruz. Bu şekilde gittikçe bozulan ekonomik yapının düzelticisi nesnesi olarak konumlandırılmaya çalışılıyor. Vajinal doğum özendirmesi de hem maliyeti açısından, hem bakım emeğine çabuk dönülmesi açısından bu bütünün bir parçası.
Fakat sonuç olarak bu politikalar kadınların ekonomik olarak daha güvencesiz yaşamalarına, riskli doğumlara zorlanmasına, sağlıklarını ve ekonomik ve sosyal bağımsızlıklarını yitirmelerine ve sonuçta şiddet sarmalına itilmelerine yol açmakta ve bu nedenle elbette bu politikaların karşısındayız. Kadınların toplumda sağlıklı, ekonomik ve sosyal olarak bağımsız bireyler olarak yaşamasını istiyoruz ve devletin de bu konudaki sorumluluğunu yerine getirmesini talep ediyoruz.
BAKANLIK DOĞUM İÇİN SAĞLIKLI KOŞULLARI SAĞLAMALI
Kadınların sağlıklı koşullarda doğum yapmasının koşulları neler? Bugün hastanelerdeki eksiklikler neler? Bakanlığın buradaki sorumluluğu nedir?
Kadınların sağlıklı koşullarda doğum yapmaları için öncelikle gebelik öncesi sağlık taramalarının yapılmış olması, gebelikte takibi gerekli hastalıkların saptanması, eksik aşıları varsa tamamlanması, beslenme ve kemik problemlerinin düzeltilmesi, vitamin eksiklikleri varsa yerine konması gerekir. Gebelik olmasını takiben en kısa sürede düzenli gebelik takibine başlanması ve düzenli olarak devam edilmesi, gerekli ölçümlerin yapılması, sağlıklı bir gebelik sürdürebilmesi için önerilerde bulunulması, vitamin, demir gibi tedavilerin başlanması, doğum için bilgilendirme yapılması, riskli durumlar konusunda gebenin bilgilendirilmesi lazımdır.
Riskli gebeliklerin saptanması ve ileri merkezlere sevki gerekir. Ne var ki gebelerin yaklaşık üçte biri doğum öncesi bakım almamaktadır, kırsal alanda bu oran yarıya çıkmaktadır. Bunun sebepleri arasında maddi olanaksızlıklar, yakın sağlık kuruluşlarının olmaması veya çeşitli faktörler nedeni ile (dil sorunu gibi) buradan yararlanamama, kadının yaşı, eğitim ve çalışma durumu sosyoekonomik statüsü ve hane içindeki konumu gibi faktörler öne çıkmaktadır.
Sağlık sisteminin koruyucu politikalardan uzaklaşması, birinci basamak sağlık hizmetlerinde yaşanan maddi, fiziki, ekonomik sorunlar ve erişim zorlukları, önleyici ve koruyucu sağlık hizmetlerine kaynak ayrılmaması, ebelik sisteminin işlemez hale gelmesi gibi durumlar sağlık sisteminde doğum öncesi izlemde sorunlara sebep olmaktadır.
Doğum sırasında ve sonrasında gelişen komplikasyonlar da anne ve bebek için en önemli ölüm sebeplerinden birisidir. Doğum sırasında aşırı kanama, yüksek ateş gibi ciddi komplikasyonların izlenmesi gerekir, bu komplikasyonlar doğum için uygun sağlık merkezlerinde çok daha az görüldüğü bildirilmiştir. Aynı şekilde doğum sırasında bebek ölümü de sağlık personelinin olmadığı doğumlarda çok daha yüksektir. Doğum öncesine benzer sebeplerle gebeler sağlık hizmetlerine ulaşmada veya yararlanamama, geleneksel yöntemlerin benimsenmesi, kadının yaşı, eğitim ve çalışma durumu sosyoekonomik statüsü ve hane içindeki konumu gibi faktörler nedeni ile sağlık merkezlerinde doğum yapmamaktadır. Bu nedenlerle doğum için de gebenin hızla ulaşabileceği, yeterli personel ve ekipmanı bulunan, özellikle riskli veya erken doğumlarda kadın doğum uzmanı ve yenidoğan ünitesi bulunan, doğum ve sonrasında hijyenik koşullarda, yeterli ve ana dilde sağlık hizmeti sunulabilecek, doğum sonrası anne bebek bakımının verilebileceği merkezlerin olması gerekir.
Bu aşamada sezaryen oranlarını düşürmek isteyen Sağlık Bakanlığının yapması gerekenin bunu kampanyalarla veya zorla uygulatmaya çalışmak yerine anne ve bebek sağlığını gözetecek şekilde 1, 2, ve 3. basamak sağlık kuruluşlarında doğum öncesi izlem ve doğum ile ilgili eksikleri saptayarak bunların tamamlanmasının sağlanması olduğunu düşünüyoruz.
Fotoğraf: Canva
Özel hastanelerin doğum paketleri, dönemsel indirimleri olduğunu biliyoruz. Kadınlar devlet hastanelerindeki hangi koşullar nedeniyle doğum için özel hastaneleri tercih etmek zorunda kalıyor?
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile beraber hastanelerdeki hasta sayısının ciddi şekilde artması ve hasta başına düşen zamanın aynı oranda azalması; bu nedenle doğum öncesi izlemde gebelerin yeterli şekilde takip edilememesi ve bilgilendirilememesi, başta üniversite hastaneleri olmak üzere pek çok hastanede ekipman ve personel eksikliği olması, doğumhane koşullarının yetersizliği, özellikle vajinal doğumda pek çok devlet hastanesinde anestezi verilememesi, gebeye yeterli psikolojik desteğin sağlanamaması; doğum öncesi izlem ve doğum sırasında devlet hastanelerinin yetersizlikleri olarak öne çıkmaktadır. Yeterli ve yakın izlem olanağının olmaması, güvenli doğum için koşulların yeterli olmaması veya gebenin kendini güvende hissetmemesi nedeniyle sosyoekonomik durumu iyi olan gebeler, özel hastane izlemini tercih etmektedir. Aynı zamanda devlet hastanelerinde doğum sonrası anne ve bebeğe yeterli destek sağlanamayışı da hastaları devlet hastanesinden özel hastaneye yönlendiren bir faktör olarak öne çıkmaktadır.
‘SEZARYEN RAKAMLARI KILAVUZDUR, BASKI ARACI DEĞİL’
Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) sezaryen doğuma ilişkin verileri bize ne söylüyor? Buradan çıkarılması gereken sonuç ne?
DSÖ sezaryenin tıbben gerekli olduğu durumlarda hem anne hem de bebek için hayat kurtarıcı olduğu, bu nedenle yapılan sezaryende ideal oranın yüzde 10-15 olduğunu, daha yüksek sezaryen oranlarının anne bebeğe ek fayda sağlamadığını söylemektedir. Elbette başta DSÖ’nün ideal sezaryen oranı, Türkiye olmak üzere pek çok ülkenin rakamlarının çok altındadır, Avrupa Birliği ülkelerinde sezaryen oranının ortalama yüzde 29, OECD ülkelerinde ise yüzde 28 olan sezaryen oranı, ülkemizde en son yüzde 60 olarak tespit edilmiştir. Sezaryen oranının ülkemizde bu kadar yüksek olması, elbette üzerine düşünülmesi gereken bir konudur. Ancak yine DSÖ’nün belirttiği gibi, “Sezaryen doğum oranları toplumun bu müdahaleye erişim ve kullanım düzeyinin bir ölçümüdür. Bu oranlar; işleme erişim, acil obstetrik bakım ve anne çocuk sağlığındaki gelişmeleri izleme değerlendirmede, kaynak kullanımında politika yapıcılar ve hükümetlere bir kılavuz olarak hizmet verebilir.”
Yani DSÖ’nün sezaryen hedefi, ulaşılması zorunlu sağlık hedefleri değil, aslında sağlık politikalarının yönlendirilmesine dair hedeflerdir. Bu nedenle DSÖ oranlarını göstererek özellikle kadınlara ve hekimlere doğum şeklini dayatmak yerine sezaryen oranındaki artışı görerek bunun sağlık sistemi ile ilgili hangi sorundan kaynaklandığını bulmak ve buna göre sağlık politikaları geliştirmek DSÖ’nün önermekte olduğu bütüncül yöntemdir. Bu nedenle biz de DSÖ rakamlarının ve hedeflerinin toplum ve kadın sağlığını olumlu yönde etkileyecek şekilde kullanılmasını istiyor ve öneriyoruz.

YAPILACAKLAR NET
Türkiye’de gebelik ve doğum sonrasında acil çözüm bekleyen sorunları düşündüğümüzde, doğum yöntemine dair tartışmalar bu tablo içinde sizce nasıl bir yere oturuyor? Sizce öncelik verilmesi gereken konular nelerdir?
◾Türkiye sağlık sistemini son doğum tartışmaları ışığında düşündüğümüzde TTB Kadın Sağlığı ve Kadın Hekimlik kolu olarak aslında net taleplerimiz ve önerilerimiz mevcut.
Öncelikle nüfus arttırma odaklı pronatalist ve kadını nesneleştiren politikalar yerine kadın sağlığını önceleyen, kadınların yaşamları ve bedenleri konusundaki gereksinimlerini ve karar verme haklarını dikkate alan ve önceleyen sağlık politikaları geliştirilmesini istiyoruz.
◾Kadınların doğum yapıp yapmayacaklarına, hangi sıklıkta ve kaç doğum yapacaklarına, hangi şekilde doğum yapacaklarına kendi bedenlerine dair doktorlarınca kendilerine söylenen sağlık parametrelerini değerlendirerek kendilerinin karar vermesini, kadınlara ve hekimlere tıp dışı sosyoekonomik nedenlerle bu konuda baskı uygulanmamasını istiyoruz.
◾Gittikçe yıpranan 1. basamak sağlık hizmetlerinde koruyucu sağlık hizmetlerinin, gebelik önleyici hizmetlerin ve doğum öncesi izlemin yapılabileceği şekilde 1. basamak sağlık hizmetlerine kaynak ayırarak güçlendirilmesini istiyoruz.
◾Doğum yöntemini kadınlara dayatmak yerine sağlık sistemindeki kadınların ve bebeklerin sağlıklı ve güvenli bir doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası süreci yaşamalarının önündeki engellerin tespit edilmesi ve buna yönelik sağlık politikalarının geliştirilmesini istiyoruz.
◾Sağlık hizmetlerinde metalaşmadan vazgeçilerek tekrar toplum için sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve herkesin eşit, nitelikli, ulaşılabilir, parasız bir sağlık sisteminin kurulmasını istiyoruz.
HEKİMLERİ SEZARYENDEN FİİLEN İMTİNA ETTİRECEK BASKI UYGULANIYOR
Bakanlık tarafından Sağlık Tesislerinde Normal Doğumun Teşvikine Yönelik Usul Ve Esaslar konusunda attığı adımlar neler? Bunun hekimler üzerindeki etkilerine dair geri dönüşler alıyor musunuz? Gözlemleriniz var mı?
Doğum eylem planının hastanelerde yoğun biçimde tanıtıldığı ve hekimler üzerinde belirgin baskı oluşturduğuna dair geri dönüşler alıyoruz. Buradan hareketle her ne kadar rakamsal konuşmak için henüz erken olsa da tıpkı kürtaj ile ilgili yasaklanmasına dair algı oluşturulduğu dönemdeki gibi yasal olarak olmasa da fiilen bazı hekimlerin sezaryen yapmaktan imtina edeceklerini, bunun da kadın ve bebek sağlığını tehlikeye atma riskinin olduğunu öngörüyoruz. Bu nedenle çok geç olmadan bu dayatmadan vazgeçilmesini ve güvenli ve sağlıklı doğum için toplumdaki tüm paydaşlarla birlikte ortak bir plan yapılmasını istiyoruz.
Manşet fotoğraf: Pixabay | Kutu fotoğraf: Unsplash
İlgili haberler
‘Vajinal doğumu değil, yetersizlikleri konuşalım’
Sivasspor, Fenerbahçe arasında gerçekleşen futbol maçında Sivasspor oyuncularının 'Doğal olan normal...
Normal doğum teşviki için ek ödeme: ‘Normal doğum...
Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanlarına doğum oranlarına bağlı ek ödeme düzenlemesi getirdi. SES MYK...
Gebe ve doğum yapan kadınlar İş Kanunu'ndan kaynak...
Avukat Devrim Avcı, 'Haklarımız var' programı ile kadınların sahip olduğu hakları anlatıyor. Bu haft...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.