
Kadıköy’de bir pazarda bıçaklanarak hayatını kaybeden 14 yaşındaki Ahmet Mattia Minguzzi’nin ölümü, Türkiye’de çocuk adalet sistemi ve çocuklara yönelik ceza politikalarını yeniden tartışmaya açtı. Arkadaşlarıyla kaykay malzemesi almak için pazara giden Ahmet, burada 15 yaşındaki B.B. tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Olayın ardından cinayet faili çocukların da “yetişkin gibi yargılanması” yönünde bir talep piyasaya sürüldü. Hukukçulara göre bu talep adalet sistemini de çocuk haklarını da tehdit ediyor. Girne Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan, talebin çocuk adalet sisteminin temel prensiplerine açıkça aykırı olduğunu vurgularken; tehlikeli bir manipülasyon olduğunun da altını çiziyor.
Girne Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan
Türk Ceza Kanunu ve diğer farklı yasaların bir araya gelmeleriyle “çocuk adalet sistemi”nin oluştuğuna dikkat çeken Atılgan, “Çocuk adalet sistemi dediğimiz mekanizma içerisinde ceza ehliyeti çocuğun yaşına göre belirlenir ve bu sistemin yalnızca bir unsurudur” hatırlatmasında bulundu.
Atılgan, kamuoyunda “çocuk indirimi” ifadesiyle yürütülen tartışmalara ilişkin ise “Kadın cinayetleriyle bir paralellik kurularak kamuoyu yanıltılıyor. Sanki çocuk olduğunda ceza indiriliyormuş da kadın cinayetlerinde indirime karşı çıkılıyorsa burada da çıkılmalıymış gibi bir izlenim yaratıldı. Bu bir indirim değildir, yaş küçüklüğü ceza ehliyeti açısından farklı bir düzenlemedir” diyerek çocukların yetişkinlerle aynı usullerle yargılanamayacağını ve cezanın infaz edilemeyeceğini hatırlattı.
Yasa değişikliği taleplerinin de mevcut davalar üzerinde etkili olamayacağını hatırlatan Atılgan, “Varsayalım yasa değişti, hatta çocuk adalet sistemi tamamen ortadan kaldırıldı; bu durumda bile şu anda yargılanan fail çocuklar için hiçbir şey değişmez” açıklamasında bulundu.
CEZA YAŞININ DÜŞÜRÜLMESİ SUÇLA MÜCADELEDE ETKİSİZ
Ceza ehliyeti yaşının düşürülmesi önerisini de eleştiren Atılgan dünya genelinden örnek vererek bunun çocukların suça sürüklenme sayısını azaltmadığını, aksine arttırdığını belirtti: “Ceza ehliyeti yaşının düşürülmesi çocuk yaşta evlilikler ve istismar gibi alanlarda engellerle karşılaşanların önünü açmak için talep ediliyor. Amerika gibi ağır cezaların uygulandığı ülkelerde çocuk suçluluğu hızla artmış, çocuklar beş-altı yaşlarına kadar kriminal özne haline getirilmiştir. Cezaevleri adeta suç eğitimi merkezlerine dönüşmüş, suçta tekerrür oranı da yükselmiştir.”
Atılgan’a göre, ceza ehliyeti yaşını düşürmek ya da çocukları yetişkin gibi yargılamak çocukluk kavramını ortadan kaldırmak anlamına geliyor: “Çocuklar yetişkinlerin küçük hali değildir. Yetişkinlerin elbisesini küçülterek çocuklara giydiremeyeceğimiz gibi, yetişkinler için yapılan yasayı da kesip biçip çocuklara uygulayamayız. Uygularsak sistem çalışmaz, çocukların gelişimi zarar görür.”
Çocukların suça sürüklenmesinin ceza yaşının düşürülmesi ya da cezanın artırılması ile değil; çocuğu suça iten sosyal koşulların ortadan kaldırılması ve adalet mekanizmasının güçlendirilmesi ile mümkün olabileceğine dikkat çekti.
‘ÇOCUKLAR TEHLİKELİ DEĞİL, TEHLİKEDE’
Çocuk adalet sisteminin cezalandırma değil koruma odaklı olduğunu vurgulayan Atılgan, yargılama aşamasında çocuğa yetişkin gibi yaklaşan modelin 19. yüzyılda terk edildiğini hatırlattı. Bugün çocuk yargılaması ve infaz sisteminin çocuk koruma sisteminin bir parçası olduğunun altını çizen Atılgan, “Suça sürüklenen çocuklar, aynı zamanda ihmal ve istismara uğramış çocuklardır. Toplumun adaletsizliği onları suça sürüklemiştir” uyarısında bulundu.
Türkiye’de çocukları korumaya yönelik stratejik planların eksikliğine dikkat çeken Atılgan çocuk güvenliği konusundaki devlet politikalarının yetersizliğine dikkat çekti: “Çocuk güvenliği eylem planı yok, çocuk koruma strateji planı hazırlanmış değil. Çocuklarla ilgili sosyal politikalar üretilmiyor. Bu eksiklikler çocukların risklere daha fazla maruz kalmasına neden oluyor. Yoksulluk, göç ve adaletsizlik gibi etkenlerle karşı karşıya kalan çocuklar tehlikeye düşüyor. Sonra bu çocuklar tehlikeli ilan ediliyor. Oysa biz hep aynı şeyi söylüyoruz: Çocuklar tehlikeli değil, tehlikedeler.”
‘ÇOCUK ADALET SİSTEMİ KORUMA POLİTİKASIYLA BİRLİKTE ÇALIŞMALI’
Çocuk adalet sisteminin, etkili bir çocuk koruma politikasıyla birlikte çalışması gerektiğini vurgulayan Atılgan, Türkiye’de çocuğu güvende tutmaya yönelik bir sistemin bulunmadığını da söyledi: “Bir koruma sistemimiz var. Arızalı ya da sağlam, bir şekilde işliyor. Çocuk adalet sistemimiz de öyle. Ama çocuğu güvende tutma sistemi yok. Çok acil şekilde bu sistemin kurulması gerekiyor.”
‘ŞİDDET ÇOCUKLARI HEM MAĞDUR HEM FAİL YAPIYOR’
Akranlar arası şiddet ve dijital zorbalığın Türkiye’de ihmal edilen iki önemli risk alanı olduğunu vurgulayan Atılgan “Çocuklar kendilerine yapılan zorbalığın bir süre sonra faili haline geliyor. Dijital zorbalık da hem fail hem mağdur üretiyor” dedi.
‘ÇOCUK KATEGORİSİ TÜM SİSTEMDEN SİLİNMEDEN MÜMKÜN DEĞİL’
Türkiye’nin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Lanzarote Sözleşmesi) gibi uluslararası belgelerin de bu tip uygulamaların karşısında olduğunu hatırlatan Atılgan, “Ceza Kanunu, on sekiz yaş altını çocuk sayar. Bu maddenin dahi değiştirilmesi gerekir. Oysa bu talepler, acılı bir ailenin yasının manipüle edilerek yönlendirilmesinden ibaret” diyerek çocuk kategorisinin tüm hukuk sisteminden silinmeden önerilen düzenlemelerin yapılamayacağını söyledi.
Çocuklara ilişkin uluslararası sözleşmelerin de bütüncül bir yaklaşımla oluştuğunu belirten Atılgan, “Bu sözleşmeler bir paradigmadır. Akran suçluluğu gibi durumlarda her iki tarafın da çocuk olduğu unutulmamalıdır. Bu sözleşmeler birbirini tamamlar. Bu mekanizmaları uygulayabilmek için eylem planları hazırlanması gerekir” çağrısında bulundu.
‘ÇOCUK SAVCILIĞI KAĞIT ÜSTÜNDE’
Çocuk suçluluğunun önlenmesinde kilit rol oynayabilecek mekanizmalardan birinin çocuk savcılığı olduğuna dikkat çeken Atılgan, bunun işlevsizliğini ise şöyle anlattı: “Önlenebilir olduğu halde kamu kurumlarınca suçun önlenmemesi çocuğa yapılan en büyük haksızlıktır. Bu yüzden çocuk savcılığı gibi önleyici mekanizmalar son derece önemlidir. Ama Türkiye’de çocuk savcılığı ne yazık ki sadece kağıt üstünde var.”
Çocuk savcılığının yıllardır hayata geçirilmediğini hatırlatan Atılgan, “Kuruldu, kurulacak, açıldı, açılacak derken çocuk savcılığı sadece çocuk suçları soruşturma bürosu olarak kaldı” dedi.
‘YAYGINLAŞTIRILAN ÇOCUK İŞÇİLİĞİ BİR SOSYAL CİNAYETTİR’
Çocuk işçiliğinin devlet eliyle meşrulaştırılarak yaygınlaştırıldığını söyleyen Atılgan, çocukların çalışırken ölmesinin sıradanlaştığını dile getirdi: “Çöpten çocuklar çıkıyor bu ülkede. Ve o çocuğun hiçbir kaydı yok. Her gün bir tane çırak öğrenci çocuk cinayeti yaşanıyor. Çocuk işçiliği çok yaygın ve bu devlet eliyle yapılıyor.”
Neredeyse her gün bir çocuğun iş cinayetinde hayatını kaybettiğini söyleyen Atılgan, “Tıpkı kadın cinayetlerinde olduğu gibi artık çocuk işçi cinayetlerini saymaya başladık. Çocuk kabul edilme yaşının hukuken delinmesi, çocuk kategorisinin yasadan silikleştirilmesi bu sosyal cinayetlerin önünü açtı” diyor.
‘CİNSEL SUÇLARDA VERİ GİZLENİYOR’
Türkiye’de çocuklara yönelik işlenen suç oranlarına dair kapsamlı veri tutulmadığını, mevcut verilerin ise gizlendiğini söyleyen Atılgan “Çocukla ilgili veriler uzmanlardan, akademisyenlerden, bu alanda çalışanlardan gizleniyor. Oysa çocukları güvende tutma sistemi veriyle işler. Özellikle cinsel suçlarla ilgili verilerin şeffaf bir şekilde tutulmadığını ve kamuoyuyla paylaşılmadığını dile getirdi. “Kolluğa getirilen çocuk sayısı, savcılığa intikal eden dosyalar, açılan davalar, davaların neden kapandığı, neden beraatle sonuçlandığına ilişkin hiçbir veriye şeffaf bir şekilde ulaşamıyoruz. Mağdurun yaşı, suç türü gibi ayrıntılı veriler bize sunulmuyor. Bu verilerin gizlenmesi çocuk haklarını doğrudan ihlal ediyor” diyerek uyardı.
“Kaç çocuk yoksullukla baş etmeye çalışıyor, kaç çocuk ekonomik istismara uğruyor bilmiyoruz. Çünkü bunu tespit edecek sistemimiz yok” diyen Atılgan, riskleri tanımadan mücadele politikalarının oluşturulamayacağına dikkat çekti.
SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK SAYISI ARTIYOR
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri de Atılgan’ın tespitlerini destekler nitelikte. 2010 yılında 83 bin 393 olan suça sürüklenen çocuk sayısı 2024’te 178 bin 834’e yükseldi. En çarpıcı artış 2022 yılında yaşandı. 2021’de 133 bin olan sayı, bir yıl içinde yüzde 56 artarak 207 bine çıktı.
Çocuklara isnat edilen suç türlerinin başında yaralama ve hırsızlık geliyor. 2014’te 45 bin 211 çocuk yaralama suçuna karışırken, 2023’te bu sayı 71 bin 244’e yükseldi. Hırsızlık vakaları ise 10 yılda 30 bin 498’den 37 bin 233’e çıktı.2023 yılına ait bazı çarpıcı suç verileri şöyle sıralanıyor:
- Öldürme: 1.110
- Yaralama: 71.244
- Cinsel suçlar: 6.258
- Tehdit: 7.127
- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma: 3.459
- Konut dokunulmazlığını ihlal: 949
- Hakaret: 2.271
- Hırsızlık: 37.233
- Yağma (gasp): 4.375
- Mala zarar verme: 5.420
- Sahtecilik: 2.026
- Uyuşturucu kullanımı ve ticareti: 8.752
Görsel: Canva Pro
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.