Kadın işçiler ‘Yeter artık!’ dediğinde...
Silezyalı dokumacı kadınların isyanından, Heinze kadınlarının eşit ücret mücadelesine kadar; Almanya ve Avusturya’nın işçi sınıfı tarihinde öne çıkan işçi kadınların grevlerini hatırlayalım...

İşçi mücadelesi tarihi kadınların her şeyi göze alarak başlattığı, sürdürdüğü mücadelelerle dolu. Almanya ve Avusturya’da da kadınlar en zor koşullarda, bazen sendikaları da karşılarına alarak, grev yaptılar, kararlı ve birlik içinde olurlarsa er ya da geç kazanacaklarını gösterdiler...


SİLEZYALI DOKUMACI KADINLARIN İSYANI

Almanya’da işçi hareketinin ilk büyük grevi... Öncelikli olarak kadınlar tarafından düzenlenen ve yürütülen bir grevdi: Dokumacıların isyanı.
1844’te Silezya’da işçiler daha yüksek ücret ve daha iyi çalışma koşulları için mücadele ettiler. Grevle ilgili olarak yazılanlarda çoğunlukla “erkek dokumacılar”dan söz edilse de kanla bastırılan bu isyana katılanların çoğunluğu dokumacı kadınlardı. Sadece sefaletlerinin nedeni olarak gördükleri yeni makinelere karşı değil, aynı zamanda ücretli çalışma olanaklarının azalması, bunun da insanların büyük kısmının ekmeksiz kalmasına yol açmasına karşı çıktılar. 3 Haziran’da başlayan ayaklanma, 6 Haziran’da 10 erkek, bir kadın işçinin öldürüldüğü, 24 işçinin yaralandığı saldırıyla bastırıldı. Kadınların ilk kez ellerinde silahlarıyla grev nöbetine katıldığı mücadele sırasında Alman Tekstil İşçileri Birliği (DAKV) yanlış bir değerlendirmeyle kadınları, erkek işçilerin rakibi olarak görerek kadınların çalışma yaşamından uzaklaştırılmalarıyla sorunların çözüleceği görüşünü savundu. Kadınlar ise insanca çalışma koşullarının ancak işçilerin birliğini sağlayacak sendikalarla sağlanabileceğini...

CRİMMTSCHAU TEKSTİL İŞÇİLERİ GREVİ

1903-1904’te on saatlik iş günü ve ücret artışı için Crimmtschau’da (Saksonya) yapılan tekstil işçileri grevine katılanların çoğu da kadındı. Crimmitschau’da sendika üyesi kadınların sayısı erkeklerden fazlaydı. 29 kişilik grev komitesinde 6 kadın yer almaktaydı. 16 kadının “on saatlik iş günü mücadelesi için dayanışma” yazılı fotoğrafı hâlâ bu mücadelenin en önemli belgelerinden biridir. Kadınların eksikliğini hissettiği tek şey diğer sendikaların desteğiydi. Buna rağmen mücadeleye tüm güçleriyle katıldılar, grev nöbetlerinde çocuklarıyla birlikte yer aldılar. Patron lokavt ilan etti. Grev, hükümetin ve kiliselerin patrona verdiği destekle ve işçiler bölündüğü için sonuç alınamadan sona ermiş gibi görünse de, işten çıkarılanlar eski ücret ve çalışma koşullarıyla işlerine dönebildiler. Grevin asıl etkisi ise beş yıl sonra görüldü; Saksonya’daki işçilerin normal çalışma günü artık 10 saate inmişti.

VİYANALI KADIN İŞÇİLER: GREV GREV GREV!

19. yüzyılın sonunda Viyana’daki tekstil işletmelerinde durum çok kötü idi. Tekstil işçisi kadınlar günde en az 13 saat çalışıyorlar, günlük ücretleri 1-1,5 kronu geçmiyordu. 1893’te 300 kadının çalıştığı bir tekstil işletmesinde paketçi olarak çalışan Amalia Seidel o günleri 20 yıl sonra şöyle anlattı: “Benim elime haftada 10 kron geçmekteydi, her gün makine başında gözleri kan içinde çalışan arkadaşlarımın ise sadece 7 kron. Taleplerimizden biri haftalık ücretlerinin 8 krona yükseltilmesiydi. Örgüt, örgütlenme konusu gündemde değildi. Yine de sohbetlerle 1 Mayıs’ın tatil günü olması gerektiğine bazı arkadaşlarımı ikna edebildim.” 1 Mayıs işletmede kutlandı. Kadın işçilere tatil verilmemişti ama onlar en azından mola sürelerini bu amaçla kullandılar.


17 yaşındaki Amalia; “Örgütlenelim; hem haftalık ücretimiz artar hem de çalışma koşullarımız iyileşir!” diye bir konuşma yaptı. Konuşmayı patron da dinlemişti ve Amalia işten atıldı. “Annemlerin oturduğu sokağa geldiğimde evin önüne polis yığıldığını ve içeri girişin engellendiğini gördüm. Ancak diğer tarafta, işten atılmama sessiz kalmayacaklarını, benimle dayanıştıklarını göstermek için işçi arkadaşlarım toplanmıştı. Aslında tam olarak ne istediğimizi, taleplerimizin ne olduğunu bilmiyorduk. Bildiğimiz tek şey grev yapmak istediğimizdi. Bana ‘3 Mayıs’ta işletmenin önüne gel, biz o zamana kadar taleplerimizi belirleyelim, patronla görüşelim, sen de sonucu dışarıda bekleyerek öğrenirsin’ dediler. Bekledim, patron benim işe geri alınmamı da çalışma süresinin kısaltılmasını da kabul etmemişti.”

ELLERİNDE SEFER TASLARI, AYAKLARI ÇIPLAK...
İşçi kadınlar patronun bu tavrı karşısında ayağa kalktılar ve işletmeyi terk etmeye başladılar. Hava sıcaktı, neredeyse yarı çıplak çalışıyorlardı. Ayaklarında ayakkabı yoktu, ellerine sefertaslarını aldılar ve yakındaki bir lokantaya doluştular. “GREV, GREV, GREV” diyorlardı: “Yeter artık, bıçak kemiğe dayandı, grevdeyiz!” Amalia hemen sosyalist işçi önderi Adelheid Popp’un yanına koştu. Grev haberini iletti, hemen bir grev komitesi oluşturuldu ve aynı gün öğleden sonra Meidling’deki çayırlıkta ilk grev toplantısının yapılacağı duyuruldu. Sadece Amalia’nın çalıştığı fabrikadan değil, diğer üç fabrikadan toplam 700 kadın greve katıldı. Bu, Viyana’nın ilk kadın grevi olduğu için doğal olarak Avrupa çapında büyük ilgi gördü. Burjuva basın bile kadınların çalışma koşullarından rahatsız olduğunu yazdı, ama Amalia ve başında Adelheid Popp’un bulunduğu grev komitesine tüm öfkesini kusmaktan da geri kalmadı.
14 gün kararlı şekilde mücadele eden ve büyük destek gören kadınlar tüm taleplerini kabul ettirdiler. Günlük çalışma süresinin 10 saat, haftalık ücretin asgari 8 kron olması, Heller firmasında 1 Mayıs’ın iş bırakarak kutlanması ve Amalia’nın işe geri alınması sağlandı.


PİERBURG KADIN GREVİ

1970’Lİ YILLAR. Almanya’da Ren kenarındaki Neuss şehrinde otomobil yedek parçası üreten Pierburg fabrikasında değişik ülkelerden gelen yaklaşık 2500 işçi çalışıyor. Çoğunluğu kadın. En zorlu işlerde çalışan bu kadınlar, en düşük ücret grubunda yer alıyor, ırkçı ve cinsiyetçi yaklaşımlarla karşı karşıya kalıyor.
1973 Ağustosu’nda bir grup işçi fabrika önünde bildiri dağıtmaya başladı. En düşük ücret grubunun iptali, ücret zammı, tüm işçiler için yol parasına katkı, sağlık kontrolü, bürokratik işler ve kadın işçilerin hem evde hem işteki çifte mesaisini azaltmak için boş zaman talep edilmekteydi. Firma yönetimi, grev başlar başlamaz polisi devreye soktu. Yaralılar, gözaltı ve tutuklamalar gündeme geldi. Ancak kadınlar geri adım atmadılar. Polisin azgın saldırısı diğer işçilerin, şehir halkının ve en sonunda fabrikanın yerli erkek işçilerinin dayanışmasına yol açtı. Pierburg Kadın Grevinin bu denli destek alması kadın işçilerin kararlılığının yanı sıra, grev çalışmasını sadece işyeriyle sınırlandırmamalarıyla da mümkün oldu. Akşamları ev ziyaretleri veya erkek işçilerin gittiği birahanelere giderek neden grev yaptıklarını anlatmaları, en düşük ücret grubu uygulamasının iptalinin işyerindeki barışı ve dayanışmayı güçlendireceği yönünde yapılan ajitasyon, ortak şenliklerle işçilerin tek vücut olması sağlandı. Bu birlik ve grev nedeniyle oluşan üretim ve kazanç kaybı, patronun geri adım atmasını sağladı. 13 Ağustos’ta başlayan grev 20 Ağustos’ta kadınların isteklerini kabul ettirmesiyle son buldu. IG Metall Sendikası, Pierburg ve diğer pek çok fabrikada hafif işleri kapsayan en düşük ücret grubunu sözleşmelerden kaldırdı. Saat ücretlerine istenen 1 marklık zam yerine 65 pfennig ücret zammı yapıldı.

HEİNZE KADINLARININ EŞİT ÜCRET MÜCADELESİ

1979 yılında Almanya’da kadınlar, erkeklere göre ortalama yüzde 27,4 oranında düşük saat ücreti almaktaydılar. Gelsenkirchen’deki Heinze fotoğraf firmasında 53 kadın, 16 erkek çalışmaktaydı. Erkekler, 1978 yılında, işletmenin gece vardiyasını uygulamaya sokmasıyla –o zamanlar kadınların gece vardiyasında çalışması yasak olduğu için– işe alınmışlardı. Kadın ve erkek işçilerin ücret grubu aynıydı, yaptıkları iş de aynıydı. Ancak erkeklere verilen ek ödeme en az 1,50 mark olarak belirlenmişken kadınlar ortalama 19 fenik ek ödemeyle yetinmek durumundaydılar. Şirket bunu, erkeklerin evin para kazananı oldukları, daha fazla kazanmaya ihtiyaçları olduğu, eğer ek ödemeyi yüksek tutmaz da saat ücreti 6 marka erişmezse firmada çalışacak erkek işçi bulunamayacağı gibi açıklamalarla gerekçelendiriyordu. Bu ayrımcılığı öğrenen 29 Heinze kadını, örgütlü oldukları IG Druck und Papier sendikası ve işyeri işçi temsilciliğinin desteğiyle iş mahkemesine başvurdular. Anayasa’nın 3. maddesindeki eşitlik prensibine göre eşit ek ödeme almaları gerektiğini söyleyip, eksik verilen paranın geçmiş çalışma süreleri de dikkate alınarak telafi edilmesini talep ettiler. İşveren anayasanın sözleşme özgürlüğü prensibine dayalı olarak kime ne kadar ek ödeme yapacağını kendisinin belirleyeceğini belirterek karşı çıktı. 1979’da Gelsenkirchen İş Mahkemesi kadınların lehine karar verdi. Patronlar hemen kadınların ve erkeklerin yaptıkları işi ayırarak, üst mahkemeye itirazda bulundu. 19 Eylül 1979’da Eyalet Mahkemesi, kadınların haksız olduklarına hükmetti.


Kadınlar yılmadı, Federal İş Mahkemesine başvurdu. Ancak mücadele sadece hukuki boyutta sürdürülmedi. İşyerinde, sokaklarda, Almanya’nın birçok şehrinde eylemler, toplantılar, dayanışma şenlikleri yapıldı, imza kampanyaları başlatıldı. Federal İş Mahkemesinin bulunduğu Kassel şehrinde 6 Eylül 1981’de yapılan dayanışma etkinliğine 6 bin kişi katıldı.
9 Eylül 1981’de Federal İş Mahkemesi’nde görülen davanın sonunda alınan karar, eşit ya da eşit değerde iş yapan herkesin eşit ücret alması gerektiği, ayrımcılık yapılamayacağı şeklindeydi.

İlgili haberler
GÜNÜN BELLEĞİ: Bir kadın grevi, Berec

Kadın işçilerin büyük ölçüde katıldığı ve grev gözcülüğü yaptığı ilk grev Berec greviydi. Tam bir ok...

GÜNÜN KİTABI: Bir kadın grevi, Serbest Bölge’de Ka...

Novamed’li kadınların bir yılı aşkın süren hak arama mücadelesi kitap oldu. Çalışma koşullarına karş...

İsviçre’deki 14 Haziran Kadın Grevi’nin ardında bı...

Bu grev, eşitsizliğin diz boyu olduğu iş yerlerine nasıl yansıdı? İsviçre sendikaları grevi nasıl el...