Tarihin tekerrür ettiği söylemi, çoğu zaman geçmişte yaşanmış bir olay ile bugünkü arasında aynılık varsayan idealist bir önermedir. Tarihin farklı dönemlerinde yaşanan olaylardan benzer sonuçların çıkarılmasını sağlayan, farklılık olarak algılanan kesintilerin son veremediği bir süreklilik vardır. Marksist toplum bilimcilerin bakış açısından bakıldığında bu sürekliliğin en genel biçimi toplumların sınıflara bölündüğü gerçeğidir, örneğin. Antik dönemin köleci toplumunda da feodal Avrupa ya da Osmanlı’da da ve elbette bugünün kapitalist toplumunda da zulüm ve sömürüden menkul olaylar yaşanmıştır, yaşanmaya devam etmektedir. Ancak bu toplumların hiçbiri aynı değildir. Binlerce yıla dağılmış, birine son veren diğerini başlatan pek çok kesinti, kopuş ve devrim yaşanmıştır. Aynılık hissini veren sürekliliktir, tarihin süreklilik arz eden bir karakteridir.
Çıraklık, kalfalık, ustalık… Tayyip Erdoğan, başkanı olduğu partisinin gelişim tarihini böyle dönemliyordu. 20 yıllık bir tarihi dönem dönem irdelemeyi mümkün kılan değişimler olduğu gibi, dönemlemeyi tek bir partiye özgülemeyi mümkün kılan bir süreklilik de var tabi. Çoğu dönemeç seçimlerle imlendi bu tarihte. Yine bir seçim, yine bir dönemeç. Bu kısa yakın tarihte elenen, taraf değiştiren pek çok ismin yanında süreklilik bir Şahsım’da vücut buldu, buluyor. Bu yüzden cumhurbaşkanı seçerken bir yönetim biçiminin sürekliliği aslında sandıkta oylayacağımız.
Ve tam da burada önemli bir “ayrıntı” var. Anayasa 101. Diyor ki “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” “Seçim sistemi değiştirilirse şu kadarı da olur,” gibi bir esnetme payı bile yok. Yoruma açık değil, usul net, hüküm net. Aksi halde, bir cumhurbaşkanı kişisi, her 2 seçim döneminde bir seçim kanunu değiştirerek kendi seçilebilme sayısını sıfırlayabilirdi, değil mi? Kimsenin sürekli kendini seçtirecek bir seçim düzeneği kuramamasını sağlamak gerek. Bu aklıselimle Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) yapılan 5 başvurunun 5’i de reddedildi. YSK dedi ki “Cumhurbaşkanı kişisinin seçim sayısı sıfırlandı, baştan başlıyoruz.”
Tarihte ilk değil; kendisinin seçileceği usulü belirleyen/belirleyecek olan seçim kanunu değiştirme yetkisini elinde barındıran bir kişinin kendini seçime sokması. Bu kendi’lik enflasyonunu yaşayan bir Hitler örneği var mesela Almanya tarihinde, bundan 90 yıl önce, Mart 1933’te. Almanca’da telaffuz etmesi zor bir terim, “Ermächtigungsgesetz” diyorlar. Adı kendini anlatan bir kanun “Yetkili Kılma Kanunu.” Tüm meclis yetkilerinin hükümete verilmesini öngörüyordu. Kanunun çıkış serüveni adıyla müsemma. 3’te 2 salt meclis çoğunluğu gerek yasanın çıkması için. Bu matematiğe erişebilmek için milletvekili olup mazeretsiz mecliste bulunmayanların da orada olduğunu kabul ettiren bir önerge veriyor Hitler’in partisi ile koalisyon ortağı. Olmayan vekil var, kabul ediliyor yani. Yasa böyle geçiyor. Ve Hitler, Führer unvanını aldığı sonraki süreçlerde sadece kendisinin seçilebileceği yasal düzenlemeler yapmaya devam ediyor. Ta ki bunlara da gerek kalmayana kadar. Sonrası malum; soykırım, faşizm, İkinci Dünya Savaşı. Bunları da konuşacağımız günler gelecek elbet. Hikâyenin bu kısmında Hitler’in eski kanunları kendisini yeniden seçtirme kanunlarıyla ikame ettiğine odaklanalım.
Ve şimdi bu tarihten kendimize şu genel kıssayı çıkaralım: Faşizmin insan haklarına her gün bir tırpan attığı, kadınların hayatlarına elini kolunu uzattığı yerde, elde kalan demokratik mekanizmalara erişim her zamankinden daha zor ama her zamankinden daha önemli hale geliyor.
Mevcut siyasetin kapitalist sınıfın egemenliğini garantiye alacak kadar ve alacak şekilde partilere bölünmesi işçi sınıfının parlamentoda temsilinin önündeki en büyük engel. Sonuçta, cumhurbaşkanı kişisinin yapabildiğini büsbütün bir kapitalist sınıf mı yapamayacak? Siyasi partiler kanunları da bir yerde kapitalistlerin sadece kendi sınıfından partileri yeniden seçtirme kanunları değil mi? Bütün o kısıtlamalar, zaten zengin olanların partilerine akıtılan hazine yardımları, en başta da seçim barajı...
Tarihte bu engeli aşmak, kaldıramadığı durumlarda bariyerleri zorlamak, yormak için pek çok taktik denedi işçi sınıfı. Sistemden mustarip toplumsal kesimlerle ittifaklar kurmak, ortak bir mücadele hattı örgütlemek, halk cepheleri oluşturmak gibi. Aksi mümkün de olamazdı; sonuçta işçi sınıfının devrimci partisinin bizzat kendisinin mevcut olmadığı ya da bir ittifak biçimine dahil olmadığı koşullarda emekçiler için oy hakkı kapitalistlerin partilerine oy verme serbestisinden menkul olurdu.
Ve kadınlar… Zengin, toprak sahibi, “iş insanı”, medya patronu gibi ayrıcalıklılara donatılmış vekillerin çoğunluk oluşturduğu meclislerin erkek egemen yapısında ancak bu emek ve özgürlük ittifakları sayesinde gedik açabilirlerdi. Açanlar da böyle açtılar. Neoliberal-muhafazakâr girişimci kadınların açtığını sandığı gediklerden uygun adım geri yürüdüğü bugünlerde her zamankinden daha çok akılda tutmakta fayda var.
Kendisini yeniden seçtiren kurullar ve kanunlar donanmış bir cumhurbaşkanı kişisi ve onun şahsımda, alacağı yeni biçimlere doğru hızla ilerleyen ama zulüm ve sömürüde şiddeti artan bir süreklilik arz eden koskoca bir düzen. Bunların karşısında duran, duracak olan Emek ve Özgürlük İttifakları, sadece seçim ittifakları olmakla yetinemezler, seçimlerle büyümekle sınırlı bir rota çizemezler, var olan gücün muhafazasına kısıtladıkları taktiklerle kazanamazlar. Çünkü onlar aynı zamanda bir sınıf olarak işçilerin, kadınlar başta olmak üzere tüm ezilen sosyal kesimlerin demokrasiye erişim kanallarıdır. Bu işlevi yerine getiremedikleri yerde ve getiremedikleri ölçüde, nesiller süren geri gidişler, hafıza kayıpları, toparlanma süreçleri, yeniden doğum sancıları yaşanır. Evet, tarih tekerrür etmez ama öğretmeyi sever.
Fotoğraf: TBMM
İlgili haberler
Faşizmin inşasında ve iktidarında kadınlar
8 Mayıs Faşizme Karşı Zafer Günü’nde Ekmek ve Gül yazarı Fulya Alikoç faşizmde kadınları anlatıyor.
İtalya’nın Erkek Kardeşleri’nin kadın başbakanı: ‘...
İtalya’da ilk kez bir kadın başkan olarak seçilen faşist ittifakın adayı Giorgia Meloni’nin seçilmes...
İskenderun'da ‘çaresizlik’ hakim, seçimlerden bekl...
Cumhurbaşkanı Erdoğan İskenderun’da temel atma töreni gerçekleştirdi. Sohbet ettiğimiz kadınlar söyl...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.