İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs bu yıl 129. kez kutlanacak. 2019 1 Mayısına ekonomik kriz koşularında, krizin faturasını işçi ve emekçilere kesilmek ve elindeki tek kalan kazanımı olan kıdem tazminatının gaspedilmek istendiği, kamu emekçilerinin sınırlı iş güvencesinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, zorunlu BES ile kamusal emeklilik ve sosyal güvenliğin tavsiye adımlarının atıldığı, halkın vergi yükü altında daha da ezileceğinin işaretlerinin verildiği koşullarda gidiyoruz.
Bütün bu saldırıların altında fazlasıyla ezilen sağlık emekçileri de 1 Mayıs’ta sorunlarını tartışıp taleplerini haykıracak. Bu genel saldırıların yanı sıra sağlık emekçilerinin iş kolunda yaşadığı sorunlar bir yumak gelmiş durumda. Yoğun çalışma temposundan dolayı sorunlarımızı konuşacak ne zaman ne de enerji bulabiliyoruz kendimizde.
Adeta bant sistemiyle çalışan bir fabrika gibi sürekli işlem yapmak zorundasın işlemi zamanında yapamadığında hastanın tedavisi yapılmamış olur. İşçi nasıl bant hızında üretim yapması gerekiyorsa, sağlık iş kolunda da performans sistemi benzer koşul dayatıyor. Hastaların özelliklerine göre değil sistemin işleyişine göre ayarlanan onar dakikalık süre içinde hastayı muayene etmek ve bir sonra ki hastaya geçmek durumundasın, aksi durumda kapı önünde hastalar sağlık çalışanını tehdit eder, hastane yönetimi de doktoru performans düşüklüğü nedeniyle uyarır. Hastanın nitelikli sağlık hizmet almasını kimse sorgulamaz, hekim ve sağlık emekçileri de bu rutin işleyişe aynen seri üretim bant sisteminde olduğu gibi uyum sağlamaya çalışırlar. Sorgulayan itiraz eden sağlık emekçileri de sürgün, baskı, mobbing gibi uygulamalarla hizaya getirilmeye çalışılır sistemi korumaya çalışan hastane yöneticileri tarafından.
MERDİVEN ALTI ATÖLYESİ GİBİ…
Sağlıkta dönüşüm programının bize getirdiği performans baskısı bir yandan; koruyucu sağlık hizmetinin kaldırılmasıyla birlikte hastalıkların artması ve kışkırtılmış bir sağlık talebi diğer yandan... Bu kadar yoğun iş temposuna karşılık temel maaşımıza baktığımızda yoksulluk sınırının altında çalışıyoruz. Yaşadığımız yüksek oranda enflasyona bağlı aldığımız ücret erirken ek zam talebimiz döner sermaye ödenekleri gösterilerek reddediliyor. Mevcut durumda zaten performans birçok sağlık emekçisine hiç ödenmiyor. Ödenen de çok komik rakamlar zaten. Emekliliğimize yansımayan sabit ödemeler ile biraz durumu kurtarsak da o da son zamanlarda “gelirler azaldı” denilerek bu ödentilerin her an kesilmesi tehdidiyle karşı karşıyayız. Sosyal güvenlik mevzuatına göre, işveren işçinin aldığı maaşa göre prim ödemekte. Kurumsal olmayan merdiven altı üretim yapan özel sektör, çalışanlarının primlerini asgari ücret üzerinden öder. Bankaya ücretleri asgari ücretten yatırır kalanını da elden veri. Böylece daha az prim öder ama asıl alınan ücret çalışanın emekliliğine yansımaz. Sağlık iş kolunda da bu sabit (döner sermaye) ödeme olarak tarif edilmektedir. İşkolumuzda çalışan sağlık emekçilerin aldıkları maaşın bir kısmının emekliliğe yansıyacak şekilde sosyal güvenlik primi ödenirken, bir kısmı ödenmemekte, aynen merdiven altı üretim yapan özel sektör gibi devlet kendi çalışanına verdiği maaşın emekliliğe yansıması gereken primini ödenmemektedir. Bu sebeple emekliliği gelmiş birçok sağlık emekçisi emeklilikte insanca yaşayabileceği bir ücret alamadığı için bu hakkını kullanamamakta, emekli olamamaktadır. Yıllardır verilen mücadeleye rağmen yandaş sarı sendika bu talebi toplu iş sözleşmesi masasına dahi getirmemektedir.
KAÇ HASTA GELDİ?
İşin ücret kısmı böyleyken çalışma koşulları oldukça ağır, şiddet her geçen gün artarak devam etmekte, ruhen ve bedenen yıpranma had safhadadır. İş barışı bozulmuş ve tükenmişlik sağlık çalışanları arasında çok ciddi bir şekilde hissedilmektedir. “Önce zarar verme” ilkesiyle yapmaya çalıştığımız işimiz yaşatmak olmasına rağmen bizler mekanikleşmiş bir şekilde sağlık hizmeti vermek durumunda kalıyoruz. “Kaç hasta geldi? Kaçına bakabildik? Zamanında bitirdik mi?” gibi canlı yaşamına denk düşmeyen, ruhsuz rakamlara boğulmuş bir sistemin içindeyiz.
Evet sorunlarımız çok fazla; taleplerimiz çok insani. Bütün bunlara işin öznesi olan sağlık emekçilerinin bakışı nasıl alanımıza baktığımızda bütün bu sorunlar sağlık çalışanları arasında nasıl tartışılıyor dersek o iş biraz karışık. Sağlıkta dönüşüm başladığında yıl 2002. Şimdi yıl 2019. 17 yılda bir kuşak yetişti neredeyse. Başta sağlığın bir hak olması olmak üzere güvenceli çalışma, örgütlenme özgürlüğü, performans hesaplamadan hizmet verme gibi kavramlardan uzak bir nesil. Bireycilik, biat, örgütlenme deyince tek akla gelenin yandaş sendika olduğu, liyakatın artık adının anılmaz olduğu bir çalışma ortamı.
DAHA ÇOK ANLATMALIYIZ
Bu saydıklarımız işin bir kısmı. Bizim bütün bunları tekrar gündem yapıp konuşmamız anlatmamız gerekiyor. 2019 1 Mayısına giderken, hakkımızı isteyebilmek için “İş güvencesi ne demek, sendika ne demek, hak verilmez alınır ne demek” konularını daha çok anlatmak gerekiyor. Bütün bunları işyerlerimizde bir çok arkadaşımız konuşuyor, anlatıyor elbette. Bunu yaparken işimiz hem çok kolay hem çok zor.
Kolay çünkü; haklıyız. İnsanca çalışma koşulları, insanca yaşayacak ücret, angarya çalışmaya karşı durmak, iş güvenliği ve sağlığı, iş barışı…. Bütün bunlara hiçbir sağlık çalışanı hayır diyemez demiyor da.
Zor çünkü; korku var, umutsuzluk var, güvensizlik var. “İtiraz etme sen daha yeni memursun.” Başka sendikaya üye olma yerin değişir, daha yoğun bir yerde çalışırsın.” “Bizim sendikaya üye ol seni sorumlu yapalım.” “Hakkını arama, itiraz etme göze batarsın.” gibi bir çok örneğine işyerlerimizde her gün şahit olduğumuz sindirme yöntemleri etkili olmakta. Bir de haklarımızı ve mücadele etme yöntemini bilememenin verdiği korku.
GÖZ YUMUNCA HEPİMİZ KAYBEDİYORUZ
Diğer yandan “Ne yaparsak yapalım bir şey değişmez” düşüncesi var. “Örgütlenenleri gördük. Hakkını arayanı gördük ya işten atıldı ya da yeri değişti”, “Bu memlekete bir kurtarıcı lazım”… Evet aynen bir kurtarıcı bekliyoruz. İşte kendi gücümüze güvenmenin yollarını konuşmalıyız. Saydığımız sorunlar, korkular tek tek konuştuğumuz onlarca sağlık emekçisinin sayıp döktükleri. Bütün bu taleplerimizi bir araya gelip dillendirdiğimizde bizi yönetenlerdeki korku, dağı aşıyor aslında. Bizim bunu görmemiz lazım. Bizi tabanda ayrıştıranlara cevabımız sorunlarımıza hep birlikte sahip çıkmak olmalı. Hepimiz yan yana çalışıyoruz alanda. Örgütlü örgütsüz, a sendikası b sendikası demeden aynı oranda sömürülüyoruz. Topluca tepki vermeye kalkınca sendikalarımız, siyasi görüşümüz, etnik kökenimiz hatta cinsiyetimiz gündeme getirilip ayrıştırılıyoruz. Yanı başımızdaki arkadaşımızın başına bir iş geldiğinde sahip çıkmamamız bekleniyor. Yapılan haksızlıklara göz yummak arkadaşına sırtını dönmek gibi insan onuruna yakışmayan şeyler bekleniyor bizden. Göz yummak; işte o zaman hepimiz kaybediyoruz aslında. Çünkü biz böyle birbirimize yabancılaşıp, ayrıştırılmışken sistem bize dayattıklarını bir bir hayata geçiriyor.
Bu kadar hak gaspına karşı, elimizde kalan haklarımızı korumak kaybettiklerimizi geri almak için toparlanmaya ve yanı başımızdaki arkadaşımızı görmeye, dinlemeye ihtiyacımız var. İktidarın saldırılarına karşı ancak bu şekilde güçlü bir cevap verebiliriz ve üzerimize salınan korkuyu yenebiliriz.
İlgili haberler
Şehir hastaneleri sağlıkta devrim mi?
Vitrinde ışıl ışıl koridorlar, geniş, konforlu odalar, güzler yüzlü sağlık çalışanları var. Peki şeh...
Taşeronlaştırma, koruyucu sağlık hizmetlerinin tüm...
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Üyesi ve Aile Hekimleri Kolu Başkanı Filiz Ünal, birinci...
Sağlıkçılar tükenmişlik sendromu yaşıyor
İzmir’den sağlık emekçisi Figen Kul yazdı: Az parayla çok iş mantığının hakim olduğu sistemin sağlık...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.