Sendikalaşan tekstil işçileri: ‘Geleceğimiz de bugünümüz de örgütlü mücadele ile güzelleşecek’
Bursa'da sendikalaştıkları için işte çıkarılan kadın işçiler 25 Kasım'a giderken işyerinde şiddeti konuşuyorlar.

Bursa’da sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan Barutçu Tekstil işçileri ve başka bir tekstil fabrikasından sendikalaştıkları için işten çıkarılan diğer işçi kadınlarla 25 Kasım yaklaşırken bir araya gelip işyerlerindeki şiddeti konuşuyoruz.

İşyerlerinde yaşadıkları mobbingleri, baskıları anlatıyor kadınlar. Direnişte olan Barutçu Tekstil işçisi Emine, mobbingler yüzünden çalışma isteklerinin kalmadığını ve işyerindeki psikolojik şiddet yüzünden yaşadıkları gerginliğin evde de kavgayı arttırdığını anlatıyor: “İşyerinde patron bağırıyorsa eve geldiğimde ister istemez o gerginlik eve de yansıyor. Evdeki kavga ve stres artıyor.”

Emine stresten hasta olmuş: “Ben gül hastası oldum ve bu strese bağlı bir hastalık. İşyerinde yaşadığımız psikolojik şiddet yüzünden hastalığım nüksediyordu sürekli” diyor. İşyerinde yapılan en ufak hatada, hata onlara ait değilse bile sürekli azarlandıklarını ifade ediyor. Bu gergin çalışma atmosferine karşın işçi kadınlar kendilerince yöntemler geliştirmişler: “İp toplarında hata olduğunda hepsinin içine not koyuyorduk ki dönüp dolaşıp bize patlamasınlar diye” diyor.

Başka bir tekstil fabrikasında işten atılan Mehtap da sendikalı olduğu için işyerinde çeşitli baskılara maruz kalmış. Mehtap’ın sendikalı olduğu öğrenildiği günden beri işverenler vardiya sistemini Mehtap’ın hafta sonu tatil yapamayacağı şekilde ayarlıyormuş: “Pazartesi başlıyorum vardiyaya cumaya kadar geliyordum, hafta sonu izni kullanmayayım diye tekrar pazartesiye veriyorlardı beni. Cumartesi-Pazar tatil yapamıyordum üye olduğumdan beri. Yıldırmak için elinden geleni yaptılar. Biraz dikleşirsen de hemen odaya çekip azarlarlar; el kol hareketleri, parmak sallamalar, hakaretler… hepsine maruz kaldık.” Sendikalı olduğu için yıldırma politikaları aylarca devam etmiş tabi. Yaşadığı baskıların, şiddetin her gün daha da arttığını anlatan Mehtap, “Bir ara da bir ustayı saldılar üstüme. Usta gözümü korkutmak için üzerime yürüdü. Yakınımda kova vardı, daha fazla üstüme gelmesin diye kovayı koydum önüme. O zaman psikolojim altüst olmuştu” diye yaşadığı bir olayı anlatıyor. O dönem o usta yüzünden psikolojik tedavi de gören Mehtap’ı bu olaydan sonra personel müdürü odaya çekip tehdit etmiş: “Personel müdürü olayı dinlemek için odasına çağırdı. Ustanın yaptığı davranışı, ‘evde sinirlemiş olabilir, karısıyla tartışmış olabilir, bu zamanda herkes her şeyi yapabilir’ diye değerlendirip Emine Bulut cinayetini örnek gösterdi. Akılları sıra tehdit edip korkutmak istiyorlar.”

NEFES ALIP VERMEYE BİLE TUTANAK

İşten çıkarılan başka bir işçi kadın korkutma ve yıldırma yöntemlerinin gün geçtikçe arttığı konusunda hemfikir. İlk işe girdiğinde sürekli tutanak ile tehdit edilmiş: “Onu yapma tutanak yersin, bunu yapma tutanak yersin’ diyorlardı. Nefes alıp vermeye bile tutanak yiyecektik neredeyse. O dönemde sendikaya üye olmam gerektiğini fark ettim çünkü benim haklarımı koruyacak şey sendikalaşmaktı. Bundan sonra aktarma yapılmayacak yapana tutanak tutarız diyorlar sonra diğer bölümün makinesi durmasın diye ‘haydii aktarma yapılacak’ diyorlar tekrar. Ama yaptığımız için de tutanak yiyorduk. Her halukarda tutanak yiyorduk kısacası.”

Bİ İŞÇİNİN GÜVENLİĞİNE BÜTÇE YOK

Farklı farklı tekstil fabrikalarından işçi kadınların ortaklaştığı noktalardan biri de çalışma koşullarının sağlıklarını ciddi anlamda etkilemiş olması. Mehtap, fabrikasında bulunan eski, eski olduğu için ittirmesi çok zor olan büyük tekerlekli kovaları işçilerin bir bölümden öbür bölüme nasıl taşıdığını şöyle anlatıyor: “Bu işi yapan işçilerin mutlaka dizinde veya belinde rahatsızlık çıkıyor. Dizinden veya belinden fizik tedavi görenler bile var. İşverenlere tekerleklerin eski olduğunu söylediğimizde de ‘onun için bütçe ayrılmamış’ diyorlar. İnsan sağlığına bütçeleri yok ama elektrikten tasarruf etmek için çatıyı komple güneş enerjisi yaptılar. Kendi çıkarlarına bütçeleri var her zaman ama bize yok.”

Bir başka fabrikadan bir işçi kadın, “Makineler daha hızlı olsun diye devirleriyle oynadılar. Devri yükselttikçe bizden daha fazla randıman istiyorlar. Bizi makinenin parçası olarak gördükleri için makine gibi hızlı olmamızı bekliyorlar. Rotarların frenleri var frenlere bakım yapmaları gerekiyor ama maliyetten kaçınıp insan sağlığını hiçe sayıyorlar. Mesela bir kere bir işçi yaralanmıştı o rotarlar yüzünden, 139 bin devirde dönen bir alet bir fırlasa gözüne gelse direkt oyar zaten. İş güvenliğimiz yok” diye anlatıyor.

ŞİDDET SARMALINDAN ÖRGÜTLÜ MÜCADELE İLE KURTULACAĞIZ

İşyerinde, evde, sokakta her yerde şiddetle karşı karşıya işçi kadınlar. Mehtap, “Erkekler bizim gibi her alanda baskıya maruz kalmıyor hem de bizden fazla maaş alıyorlar” diyor.

Bir başka işçi kadın, maaşlardaki eşitsizliğin değişmesi ve maaşlarının artması için işvereni bir toplantı düzenlemeye zorladıklarını anlatıyor: “Maaşlarla ilgili işyeri toplantısı olmuştu, bize ‘mutluluğu dışarda değil içerde arayın’ diyorlardı, ben dışarda açken nasıl mutlu olabilirim işyerinde?” diyor kadınlar.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’ne giderken kadınların sıkıştırıldığı şiddet sarmalından nasıl kurtulacağına dair kendi deneyimlerinden yola çıkarak fikirlerini söylüyor kadınlar. Mehtap, sendikalaştıktan sonra kendine olan güveninin arttığını ve yaşamına, geleceğine dair daha umutlu olduğunu dile getiriyor: “Kadın olduğumuz için sendikalı olunca, sendika mücadelesi yürütünce toplum tarafından da baskıya maruz kalıyorsun. ‘Senin ne işin var? Bırak bu işleri, bu işler sana göre değil’ gibi sözler çok duyduk ama biz geleceğimizi de bugünümüzü de bu örgütlü mücadeleyle güzelleşeceğine inanıyoruz. Çünkü bugün benim çalıştığım yerde yarın belki çocuğum çalışacak. Sadece kendim için bugünüm için değil bütün bir gelecek için veriyoruz bu mücadeleyi, o yüzden bu şiddet sarmalından işyerlerinde, sokaklarda, hayatımızın her alanında örgütlenerek kurtulabiliriz.”

Sendikalaştığı için işten çıkarılan tekstil işçisi başka bir kadın ise işçilerin birlik olması gerektiğini söylüyor: “Beni sendikaya üye yapan arkadaşımdan çok etkilenmiştim, baktım dedim ki ‘bu kadın bir yol yürüyor, yürüdüğü yolu işverenler hep karalıyor ama bakıyorum çok dürüst bir insan, talepleri de çok haklı talepler. Arkadaşımın yürüdüğü bu yol bana da güzel ve çok güçlü geldi. O yüzden bu yolda yürümeye devam ettim ve 25 Kasım’a giderken de bütün işçi kadınların hakları ve hayatları için bu güzel yolda bizimle yürümelerini istiyoruz.” İşten atıldıkları ve direnişte oldukları dönemde gölgesinde dinlendikleri ceviz ağacını bile kestiklerini anlatırken “Bizi yıldırmak için gölgesinde oturduğumuz dinlendiğimiz, yemek yediğimiz ağacı bile kestiler. Ama bilmiyorlar ki hepimiz birer ceviz ağacıyız direniş alanında.”