Önce kadın…
İktidarca kışkırtılan linç, nefret ve düşmanlığa karşı sesimiz daha acı, daha tatlı, dibe vurarak ama dimdik durarak, daha şahane ve her şeyden önce daha yüksek çıkacak!

Tara Abdullah 2020 yılında “dişi” adlı projesinde tacize, tecavüze, şiddete ve istismara uğramış olan genç, yaşlı ve yetişkin, ergen ve çocuk yaklaşık 100 bin kadından bir parça elbise alıp Irak Süleymaniye’de ana caddenin üzerinde boydan boya 5 kilometre uzunluğunda bir çamaşır ipine asmıştı. Çok geçmeden bu proje toplumda kutuplaşmaya sebep oldu ve projeyi destekleyenler ile desteklemeyenler arasında yoğun bir tartışmaya girildi. Bu arada bu girişimi desteklemeyenler tüm sanat düşmanlığı ve sanatı anlayabilecek kapasiteden son derece yoksun bir halde yine en iyi yapabilecekleri şey olan şiddeti kullanarak, bu çamaşır ipini ateşe verdi.

Tara Abdullah çalışmalarını devam ettirirken kadınların yaşadıkları ve maruz kaldıkları baskı ve zulme kendi canı pahasına işaret etmeye devam ediyor. Taliban Afganistan’da yine gücü ele geçirdiğinde ise Shams Hassani resimleriyle sosyal medya üzerinden büyük ilgi görüyordu. Bu genç kadın ressam, ülkesi ve halkının hasret kaldığı özgürlüğü ve yaşadığı tutsaklığı resim diliyle dünyaya duyurma gayreti içerisinde. Dünya bu kadının da sayesinde bir taraftan Taliban zulmü ve küresel aktörlerin ülkenin kaderini tayin ettiğini öte yandan ise ülkede özgürlük ve daha iyi bir yaşam için hala umudu olan kadınların ve milyonların var olduğunu, başka bir Afganistan’ın da olduğunu görebildi. Bunun gibi nice örnekler var. Türkiye’de Gezi parkından akıllarda kalan belki de en önemli ayrıntılardan bir tanesi kadınların da ön planda olması ve sanat ve mizah dilinin yoğun biçimde kullanılması oldu. Kitap okuma, müzik, dans, sokakları ve kaldırımları boyama ve süsleme vs.

…ve sanat

Sanat daima büyük toplumsal hareketlerin, dönüşüm ve değişimin itici gücü olmuştur. Vizyon ve perspektif olmuş ufukları genişletmiş ve her şeyden önce yaşama dair umudu yükseltmiştir. Özgür sanatı olmayan ülkeler gelişememiş ve daima karanlığa mahkum olmuştur. Sanat medeniyetin ve medeniyetin gelişiminin en önemli faktörlerindendir. Sanat ve sanatçısına baskı uygulayan iktidarlar ise hiçbir zaman vaadini ettiği seviyeler ve muhasır medeniyetlere erişme şansına ulaşamamıştır; iktidarlar geçip gitmiş fakat gerçek sanat yüzyıllarca yaşamaya devam etmiştir. Bununla birlikte demokrasi kültürü farklı fikir ve düşünce akımlarının bir arada yaşayabilmesi ve azınlıkların, marjinallerin ve toplumun farklı sebeplerden zayıf halklarını oluşturanların haklarının da saklanmasını içerir.

Sezen Aksu’nun kendi kimliği, politik duruşu ve bugüne kadar insani olarak yapıp yapmadıklarından bağımsız olarak, iktidarın yeniden sanata müdahalesi ve toplum içindeki kör cepheleri yeniden pekiştirmesi dikkat çekici. Ortaçağ havasında cadı avı niteliği taşıyan ve iktidarın yandaşları tarafından gerilen bu korku atmosferi geniş toplum kesimleri için de ülkeyi yaşanılamaz hale getirmeye devam ediyor. Böylesi bir durumda Sezen Aksu ve sanat dünyasından başka kadınlarda kendi çaplarında ve olabildiğince direnme yolunda kararlı bir tutum sergilemeyi yeğliyor. Belki de Minik Serçe’nin nezdinde açılan bu tartışma bazı dinamikleri yeniden harekete geçirmeye aday bir konumda.

…ve yaşam

Büyük halk kesimlerinin günden güne geçinemez hale gelmesi ve tünelin sonundaki ışığa ulaşmak üzere kümelenecek yeni sahaları araması, iktidarın bu gelişmeler karşısında gösterdiği akıl almaz ve aciz tavırlarla giderek daha sancılı bir hal almaya devam ediyor. Öte yandan ülkede giderek artan yoksulluk sorununun yanında bir de yaşam tarzı ve biçimiyle ilgili kutuplaşmalar da iyice belirginlik kazanmaya devam ediyor. Ülkenin resmini ve rengini belirleyen çeperin eşit çağdaş insan hakları eksenli mi yoksa din eksenli mi olması sorusu da ortada duruyor. Gençlerin gelecek kaygı ve korkularından ve de çevresel faktör ve baskılardan intihara sürüklendiği ve kadın cinayetlerinin artık ülkenin kaderi halini almış şu günlerde özellikle gençlik ve kadınların sabır taşının çatlama sınırlarına gelinmiş olduğu da hissedilir durumda. Kadınların giyim kuşamlarıyla, yaşam tarzı ve birey olma haklarıyla ilgili iktidarın girişimleri, edinilmiş sosyal kazanımların yeniden bertaraf edilmesi yönünde etkin. Toplumda yaşam biçimleri ve tarzıyla ilgili iktidarın faaliyetlerini getirdiği son nokta toplumsal cinsiyet rollerinde belirleyici de olan küçük çocuklara okul öncesi Kuran eğitiminin verilmesinin “milli güvenlik” stratejisine bağlanması oldu. Bu tür iktidar kararları önceki zamanlarda belli toplum kesimlerini etkiliyordu ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek diğer toplum kesimleri tarafından görmezden gelinebiliyordu. Enflasyon, işsizlik ve artan şiddet atmosferinin yoğun etkisi altında olan toplum artık sosyal yaşam alanlarına uygulanan kısıtlama ve baskılarında daha çok idrakına varacak gibi görünüyor.

…daha acı, daha tatlı, dibe vurmak ama dimdik durmak

Sürecin geldiği bu noktada özellikle sanatçı, yazar ve gazeteci kadınlar siyasi görüşleri ne olursa olsun, kadının toplumdaki yeriyle ilgili ortak paydalarda buluşup dayanışmanın yollarını aramalıdırlar. Buradan bakınca bugün siyasi tutsak olan Aysel Tuğluk ve onun gibi hasta olmalarına karşın mahkumiyetleri devam eden, taciz, tecavüz ve işkencelere maruz kalan siyasi tutsak kadınlarla da dayanışma faaliyetlerini güçlendirmeli. Yine kadın cinayetleri sadece eğitimsiz ve daha dar gelirli toplum katmanlarının gerçeği olan bir durum olmadığı fark edilmeli. İşçi kadınların verdikleri mücadeleler ise aynı şekilde görülmeli ve dayanışma ağları güçlendirilmeli. Gerek etnik kimliği gerek ait olduğu sınıfı veya inancı sebep imtiyazlı olan kadınların maruz kaldıkları baskılar buz dağının görünen ucuyken, ülke iktidarının sebep olduğu ve beslediği unsurların özellikle kadınların ve gençlerin yaşam alanlarını cehenneme çevirdiği unutulmamalı. Sezen Aksu’ya yapılan saldırı ve linç kampanyası bu minvalde bir sürece evrilebildiği ölçüde değer ve anlam kazanacak. Bu anlamda Martin Niemöller’in “Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı” dizelerinin tam aksine, hala umut bitmedi ve sanatı ve sanatçıyı, yeni nesillere aydınlık bir gelecek bırakabilmek adına kadınlara karşı beslenen ve iktidarca kışkırtılan linç, nefret ve düşmanlığa karşı sesimiz daha acı, daha tatlı, dibe vurarak ama dimdik durarak, daha şahane ve her şeyden önce daha yüksek çıkacak!

Fotoğraf: Freepik

İlgili haberler
Sezen Aksu'dan tehditlere yanıt: 47 yıldır yazıyor...

Hedef gösterilen Sanatçı Sezen Aksu yazılı açıklama yaptı: 47 yıldır yazıyorum… Yazmaya da devam ede...