ODTÜ’de ‘Bilim dünyasında kadın olmak’ tartışıldı
ODTÜ’de 'Bilim dünyasında kadın olma'yı konuşan akademisyenler, akademide kadına yönelik ayrımcılığı, toplumda ve ailede kadına dayatılan rolleri tartıştı.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle ODTÜ’de “Bilim dünyasında kadın olma”yı konuşan akademisyenler, eğitimli kesimler arasında kadına yönelik ayrımcılığın sanıldığı gibi az olmadığını ortaya koydu. Bilim dünyasında yaşadıkları zorlukları anlatan akademisyenler, birçok üniversitede kadınların cinsiyet ayrımcılığı sonucunda kariyerlerini bırakma noktasına geldiğine dikkat çekti.

ODTÜ Matematik, ODTÜ Kimya, ODTÜ Fizik, ODTÜ Amatör Astronomi ve ODTÜ BİYOGEN toplulukları tarafından 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için yapılan online söyleşilerde, akademide ve bilim dünyasında kadınların yaşadıkları tartışıldı. Maire Curie, Rosalind Franklin gibi bilim kadınlarının örnekleriyle söze başlayan Pelin Öztürk; o zamanlarda daha cüretkar olan, kadınlara ne yapıp yapamayacağını daha net bir şekilde söyleyen ayrımcılığın son zamanlarda sınırlarının daha belirsizleşip, kadınların iç sorgularına sirayet ettiğini belirtti. Kadınların tanımlamakta zorlandığı ve kendilerini sorgulamalarına sebep olan ayrımcılığa vurgu yaptı. Kadınların akademide karşılaştıkları bazı durumların kadın oldukları için mi yoksa cinsiyetçilik gözetmeden sadece bilgi eksikliğinden mi kaynaklandığını anlayamadığını söyleyen Öztürk, bu durumla başa çıkmak için kadın dayanışmasının artmasının ve ses çıkarmaya, yaşanılanları paylaşmaya, susmamaya ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

‘LABORATUVARLAR DAYANIŞMAYLA KADIN DOSTU OLUYOR’

Kimya bölümüne başladığı ilk zamanlarıyla kıyaslamalar yapan Ege Hoşgör, lisans döneminde kadın öğrencilerinin ağırlıklı olduğunu görünce şaşırdığını ve mutlu olduğunu dile getirdi. Doğa bilimleriyle çalışan bir bilim insanının duygularını yok sayması gerektiğini dikte eden hocalarının söylemlerinden sonra duygusal biri olduğunu itiraf eden Hoşgör, bu iş için uygun olup olmadığını, karakterinin başarısına negatif etki edip etmeyeceğini kendi içinde çok sorguladığını söyledi. Ancak laboratuvar ortamında beraber çalıştığı diğer kadın arkadaşlarıyla dayanışmasının ve diyaloglarının güçlü olmasının kendisini motive ettiğini vurguladı. Laboratuvar ortamlarının dönüştüğünü, daha kadın dostu bir hale geldiğini ifade eden Hoşgör, Türkiye akademisinde kadın öğretim üyelerinin sayılarının zaman geçtikçe erkek öğretim üyesi sayısına yaklaştığını vurguladı.

‘CAM TAVAN’ SENDORUMU

Feminist kuramda “Cam Tavan” etkisi olarak görünen sendromu anlatan Bengi Şentürk, kadınların iş hayatlarında belirli bir seviyeye kadar çıkabileceklerini hissettiren bu etkinin, ataerkil toplumun bir sonucu olduğunu vurguladı. Toplumdaki önyargılar ve öğrenilmiş, kabullenilmiş veya içselleştirilmiş söylemler yüzünden kadınlar üzerinde oluşan baskılara değinen Şentürk, lisans öğrencilerinden başlayarak asistan, eğitim görevlisi gibi üst basamaklara çıkıldıkça başlarda fazla olan kadın sayısının azaldığını dile getirdi.

Toplumun dayattığı cinsiyet rollerine dikkat çeken Ece Ayça Erdoğan, iyi bir anne olmak, yuvayı kurmak ve çevirmek gibi kadınları kısıtlayan ve kalıplaştıran söylemlerin, ayrıca kadınların doğaları gereği multitasking yapmak (çoklu görev) için yaratılmış algısının yıkılması gerektiğini vurguladı.

‘TÜRKİYE İLE SINIRLI DEĞİL’

Bir başka söyleşide Kalifornia Üniversitesi’nden Dr. Şeyda İpek, bilim dünyasında kendilerini şanslı olanlardan saydığını, akademik yolda ilerlerken çoğu kadın meslektaşının maruz kaldıkları cinsiyet ayrımcılığı sonucunda kariyerlerini bırakma noktalarına geldiğini vurguladı.

Bilim dünyasındaki kadınlara yapılan ayrımcılıkların Türkiye ile sınırlı olmadığına, dünyanın neresinde olursa olsun sadece kadın olmasından dolayı bir bilim insanının birçok ayrımcılık türüne uğradığına dikkat çekildi. ODTÜ’den Dr. Dilber Koçak “Dış görünüş ile başarının arasında ters orantı olduğu algısı vardı. Ülkemize özel değil global bir problem” cümleleriyle dış görünüşe bağlı cinsiyet ayrımcılığının küresel bir problem olduğunu söyledi. Dr. İpek ise fizik bölümünde makyaj yapıp feminen giyinen bir kadının “Böyleyse fiziğe önem vermiyor” gibi yargılara maruz kaldığını, böyle bir algının var olduğunu aktardı.

Erkeklerin sayıca fazla olduğu alanlarda çalışan Dr. İpek ve Dr. Koçak, lisans öğrenimleri boyunca hocalarından da birçok caydırıcı söylemler duyduklarını anlattı. Sınav kağıdını sormak üzere yanına gittiği hocasından “Zaten kadınlar matematikte kötüdür. Sen 80 almışsın. Daha ne istiyorsun?” gibi bir tepki alan Dr. Koçak, böyle söylemlerin akademide ve hayatlarında demotive edici bir etkisinin olduğunu vurguladı.

Söyleşide akademik unvanın yükselmesiyle kadın akademisyen oranının azalmasına değinildi. Üniversite rektörlerinin cinsiyetlerine bakıldığında büyük bir fark olduğunu ifade eden Dr. Koçak, eğitimde yönetim boyutunda bu sayının çok daha az olduğunu vurguladı. Dr. İpek ise öğrenim hayatının belli yıllarını geçirdiği Bilkent ve Koç Üniversitelerinde fizik bölümünde hiç kadın hocasının olmadığını Boğaziçi’nde bile bu oranın yüzde 20 bile olmadığını söyledi.

‘ANNEM HÂLÂ KOCAN İSTEMEZSE ÇALIŞMAZSIN DÜŞÜNCESİNDE’

Dr. İpek, “Öğretmenlik gibi mesleklere ‘kadına yakışan/uygun’ sıfatı geliyor. Önce ailene hayatını adaman sonra bir meslek, bir iş sahibi olman bekleniyor. Seni çocuk bakmaktan alıkoyamayacak bir meslek sahibi olman gerekiyor. Annem bile hala kocan istemezse çalışmazsın düşüncesine sahip” diyerek toplumda var olan kadınların hangi meslekleri yapabilecekleri algısına dikkat çekti.

Kadının toplumdaki ve aile içerisinde rolü ile ilgili konuşan Dr. Koçak doktora için yurt dışına gitmeye karar verdiğinde çevresinden “Kız başına mı gideceksin? 5-6 sene gideceksin, döndüğünde 30 yaşına geleceksin, ne zaman evleneceksin?” gibi sorulara maruz kaldığını ve bu soruların bir erkeğe sorulduğunu düşünmediğini söyledi.

Dr. İpek, kız çocuklarının bilim insanı olmaya teşvik etme hususunda ise kız çocuklarının zaten bir isteği olduğunu, olanı kırmamak gerektiğini, kız çocuklarının bilimden kendi kendilerine uzaklaşmadığını, bizim uzaklaştırmamamız gerektiğini belirtti. Dr. Koçak, kız çocuklarının maruz kaldığı cinsiyetçi dayatmaların küçük yaşlardan başladığını, çocuk masallarının içerisinde bile güzellik, gençlik gibi zoraki dayatmaların olduğunu dile getirdi.

Fotoğraf: "Bilim dünyasında kadın olmak" yayınından ekran görüntüleri

İlgili haberler
GÜNÜN KADINI: Bilim dünyasındaki cinsiyetçiliğe gö...

Kariyerinin her anında cinsiyet ayrımcılığı ile savaşan Rubin, başarılı bir gökbilimci olmasının yan...

Akademideki eşitsizliği bilim dünyasındaki kadınla...

ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümünden kadınlar, 8 Mart’a giderken akademideki eşitsizliğe bilim dünyası...

Radyoaktif: Bilim dünyasında bir asi kadın

Sadece bilim, laboratuvar ve buluşlardan oluşmuyordu Marie Curie’nin hayatı. O aynı zamanda erkek me...