Geçtiğimiz günlerde Ümraniye’de Aileyi Koruma Federasyonu tarafından “Aile Birliğinin Geleceği Çalıştayı” gerçekleştirildi. Aileyi Koruma Federasyonu gibi hükümetin kadın ve çocuklara dönük politikalarını belirleme çabasına giren benzer oluşumların/grupların/derneklerin yaptıkları böylesi çalıştayları kadın ve çocuk hakları karşıtlığı noktasında yürüttükleri çalışmaların bir sonucu olarak değerlendirebiliriz.
KİMLER?
Basit bir internet aramasında bile hakkında çok fazla bilgi bulunamayan Aileyi Koruma Federasyonu, bu çalıştayı yaptığı çağrısında Genel Başkanı’nın Yeni Refah Partisi ilçe yöneticilerinden Mustafa Elidemir; Genel Başkan Yardımcısı olarak Hatice Sunci olarak ifade ediliyor. Hatice Sunci, “İstanbul Sözleşmesi, 6284 Yuva Yıkıyor” kitabının yazarı, yıllar yılı ısıtılarak gündeme getirilen ve kadınların mücadelesi ile engellenen çocuk istismarı faillerinin evlilikle affı yasa tasarısının savunucusu.
Çalıştayda yapılan konuşmalarda ise kadınların şiddete karşı korunmasından boşanma özgürlüğüne pek çok hakkı “aileye zarar verdiği” iddiasıyla hedefe kondu. Şiddet uyguladığı için hakkında uzaklaştırma kararı alınan fail erkekler “mağdur” olarak adlandırıldı.
Kadınların mücadelesi ile kazanım olarak elde ettikleri hakların kadınların boşanmasını kolaylaştırdığı için “aileye zarar veren” düzenlemeler olarak adlandırıp şöyle sıralıyorlar: “Zinanın suç olmaktan çıkarılması, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması, okullarda toplumsal cinsiyet eşitliği programı uygulanmış olması.”
Bir diğeri ise töre cinayetlerinin suça nitelik katmasına dair. Binlerce kadının ölümüne, şiddet görmesine, istemediği evliliklere zorlanmasına sebep olan töre kurallarının yasalarda olmamasından rahatsızlık duyduklarının ifade edildiği çalıştayda Avukat İlhami Sayan diyor ki “Töreyi cinayetin nitelikli hali saydılar. Kendi töresine bu kadar düşman, kendi töresini kanuna koymayan, koyduğu yerde de suçun nitelikli hali sayan başka bir toplum yok. Her toplumun kanunu kendi içinden çıkar ama bu ülkede kanun toplumu terbiye etme aracı olarak kullanılıyor.” İlhami Sayan töre hukukunun geçerli olmasını istediğini açıktan ifade ediyor.
Yapılan konuşmaların çoğu kadınların haklarını daha çok gasp etmesi için AKP iktidarına bir ültimatom niteliğinde. Örneğin tarihçi olduğu iddia edilen Ekrem Şama “Kaç defa basın açıklamaları yapıldı, makamlar ziyaret edildi, kaç defa ağlandı ama olmuyor... Neden? Çünkü el ovuşturma modunda hareket edildi. Aman falancalar yıpranmasın. Verilen kesin sözler seçim sonuna ertelenmeye cüret ediliyor. Seçim kazansalar bile bunları düzeltmeyecekler. En tepeden en alta kadar resmi beyanatlar olmasına rağmen hiçbir düzeltme olmadı, girişimde bulunulmadı. Anladıkları dilden konuşmamız gerekir. Çünkü bizim hapislerde çürütülen insanlarımız var, cinayet girişimlerini durdurmak için tahliye etmemiz gereken öfke selleri var, çünkü bizim sokakta yaşamaya mahkûm edilen ve yuvasının özlemiyle yanan erkeklerimiz var” diyerek “oy kozlarını” kullanmaları gerektiğini ifade ediyor. Koalisyon ve ittifakları ziyaret ederek ittifak protokollerine taleplerinin yazılması için kalabalık topluluklarca ittifakları ziyaret etmeleri gerektiğini söylüyor.
“Oy kozlarını” kullanacakları bu talepler neler?
İstanbul Sözleşmesi’nin ardından 6284 sayılı kadınları şiddete karşı koruyan yasanın iptal edilmesini istiyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanlığı kararıyla çekinilmesi onlar için yeterli olmamış ki 6284 sayılı Yasa’nın hızla kaldırılmasını istiyorlar. Bunun sebebi için oturum moderatörü Muhammet Binici 6284 sayılı Kanun ile şiddet uyguladığı, tehdit ettiği için uzaklaştırma veya tedbir kararı alan erkekleri kastederek “Son 5 yılda 6284 çerçevesinde evinden uzaklaştırılan tam 2 milyon erkek. 2 milyon erkeğin de 2 milyon eşi olduğunu düşünün; etti size 4 milyon” dedi ve şiddete uğrayıp uzaklaştırma kararı almış ya da boşanmış kadınlar hakkında, “6284 ile evinden uzaklaştırılan erkekler, kalan kadınlar neye açıldı? Umuma açıldı. Dediler ki ‘siz beysiz kalın, evin direğinizi alıyoruz artık size herkes ulaşabilir.’ 6284 no’lu Yasa’yla sadece eşine karşı sorumlu olan bir kadını tüm müşterilere açtılar” ifadelerini kullanıyor. Kadına şiddetin artışı da erkeklerin kadınları korumasının önüne bu yasa ile geçildiği belirtiliyor, kadın cinayetlerinin ise bu yüzden arttığı iddia ediliyor.
4+4+4 BUNA İZİN VERİYOR
Eğitim müfredatında cinsiyet eşitliğine, insan haklarına dair çocukların öğrendikleri “zehirli bilgi” olarak adlandırılıyor. Okul müfredatlarında toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinin yer almaması talep ediliyor. Hatta eğitimciler, eğitim sendikaları, uzmanlar tarafından şiddetle karşı çıkılan; çocuk evliliklerini, çocuk işçiliği artıracağı, çocukların okutulmasının önüne geçeceği söylenen 4+4+4’ün bir çocuğun okula gitmesinin önüne nasıl geçtiğini profesör ünvanını almış ve şu anda Sakarya Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Ebubekir Sofuoğlu’nun anlattıkları bir örnek oluşturuyor: “Her gün adeta evin girişinde kültürel bir x-ray cihazı olacak. Her gün gelen çocuklarımızla sohbet edeceğiz, ‘bugün okul dahil hangi zehirli fikirlerle geldin?’ Bana devlet o imkanı sundu çocuğumu eğitim sisteminden aldım. Benim oğlum açık lisede. Göndermem. Göndermem. Devletten de bir şey beklemiyorum. Ben yapacağım.”
Milli Gazete’de yer alan habere göre açıkladıkları sonuç bildirgelerinde “Anayasa’nın eşitlik ilkesinin uygulanmasında “pozitif ayrımcılığa” sebebiyet vermesinin milli güvenlik sorunu olduğunu söylüyorlar. Kadına yönelik şiddet davalarında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının şiddete uğramış ya da öldürülmüş kadınlar tarafından davalara müdahil olmasının “adil yargılanma” sürecini etkilediğini söyleyip bunun olmamasını istiyorlar.
ÇOCUKLARIN DA HAKKI OLMASIN İSTENİYOR
Sadece kadınlar değil aynı zamanda çocuklar da yapılan konuşmaların hedefindeydi. Sakarya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Ebubekir Sofuoğlu, Sevda Türküsev’den alıntı yaptığını söyleyerek “Aşağıdan gelen 13 yaşında kadınlar gümbür gümbür geliyor, 45-50 yaşındaki erkeklerle ilgileniyor” diyor. Çocuk istismarı davalarında skandal “rızası vardı” kararlarına da ısıtılıp ısıtılıp meclise sunulan cinsel istismarın evlilik yoluyla affı yasa tasarısına da temel olarak kullanılan ve istismarı meşrulaştırmaya çalışan bu söyleme salondaki dinleyicilerden bir destek geliyor: “Evlenince de cezaevine atılıyor.” Zaten taleplerinden birinin de çocukların cinsel istismarının evlilik yoluyla affı olduğu üzeri kapalı ama bir o kadar da açık söylemleri ile açığa çıkıyor. Konuşmacılardan biri olan Erkan Trükten, çocuğa şiddet uygulandığında devletin çocuğu koruyup çocuğu aileden alabilmesine dair “çocuğu koruyacağım diye anneye babaya düşman kesilen bir boyuta getirirsen kanun getirirsen anne baba çocuk ilişkileri kopuyor” diyor. Anne ve babanın şiddetine karşı devletin çocukları korumaması gerektiği savunuluyor. Çocuklar da böylece hakları olan bireyler gibi değil, kadınlar gibi sadece aile içerisinde var olabilecek ve ailenin malı bir varlığa dönüştürülüyor.
Fotoğraf: Söz Meydanı Youtube kanalından ekran görüntüsü
İlgili haberler
‘Aileyi yıkan’ kadınları koruyan yasalar değil, er...
Kadınları şiddetten korumak için çıkarılan 6284 sayılı Koruma Kanunu ve nafaka hakkı yine erkeklerin...
Ne Var Ne Yok 20 Ekim | Antidepresan artışı, Diyan...
Ne Var Ne Yok Sevda Karaca'nın sunumuyla ekranda!
Devletin bir güvencesi olmayınca ‘ya koca ya aile’...
‘Hiçbir kadın umutlarından, hayallerinden olmamalı. Ben birçok hayalimi çöpe attım. Devletin verdiği...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.