İran’da tüm kadınlar ve 9 yaşından itibaren tüm kız çocukları, kamusal alanda saçlarını örtmek için başörtüsü takmak, vücut hatlarını gizlemek için uzun mantolar giymek zorunda. Bu kurallara uymayan kadınlar “günahkâr” olarak damgalanıp ahlak polisi tarafından tutuklanıyor, bazı durumlarda haklarında cezai işlem uygulanabiliyor ve “suçlu” bulundukları takdirde yüksek para cezasına çarptırılabiliyor ya da hapsedilebiliyor.
Para ve kırbaç cezaları, tutuklamalar, yıllar süren hapis... Tüm bunlara rağmen kadınlar başörtüsü zorunluluğunda sembolleşen eşitsizliğe, düşük ücrete, kötü çalışma koşullarına, yoksulluğa karşı sokağa çıkıyor, örgütleniyor, eylemler yapıyor.
Aslında temelleri 2017 yılındaki ekonomik boyutlu ayaklanmalara dayanan, bugün ülkenin dört bir yanında kadınların, emekçilerin, gençlerin örgütlü hareketine dönüşen bu eylemlerle, İran’da kadın hareketi de yükseliş yaşıyor.
İranlı kadınların mücadele ve örgütlenme deneyimlerini Tahran’daki bir üniversitede son sınıf tiyatro öğrencisi olan Shiva M. ve 10 senedir Türkiye’de yaşayan Sahar’la konuştuk. Shiva M. kadınların sadece başörtüsü zorunluluğuna değil yoksulluğa, ayrımcılığa, ezilmeye karşı korkusuzca birleştiğini söylüyor. Sahar ise İran’da son 10 yıldır yükselişte olan mücadelede kadınların ileri bir rol oynadığını belirterek, bu yüzden rejimin kadınların üzerine sert bir biçimde yürüdüğünü vurguluyor.
Shiva M.
SHİVA M: EYLEMLER SADECE BAŞÖRTÜSÜ İÇİN DEĞİL
İran’da kadınların yaşadığı temel sorunlardan bahsedebilir misin biraz?
Bu çok geniş bir mevzu aslında. Öncelikle İranlı kadınlar hukuki haklardan yararlanamıyor. En temel problemlerden biri de kadınların istediği gibi giyinme özgürlüğünün olmayışı. Devlet ve güvenlik güçleri en kaba şekilde müdahale ediyor. Bir kadının başı kapalı değilse ona saldırıyorlar. Kendimden örnek verecek olursam bu güne kadar üç kez tutuklandım ve bilmediğim bir yere götürüldüm. Taahhütle serbest bırakıldım ama kaldığım yerde geçirdiğim o saatler zaten psikolojimi mahvetti.
Diğer bir sorun ise evlenme, yurt dışına çıkma gibi durumlarda babanın ve kocanın izninin alınması. Ayrıca kadınlara boşanma izni ve çocuklarının velayetini alma hakkı verilmiyor. Çalışma alanlarında da kadınlar çok kısıtlanıyor, düşük ücretlerde çalıştırılıyor, tacize maruz kalıyor.
Tahran’da öğrencisin, üniversitelerle ilgili neler söylersin?
Benim fakültem sanat fakültesi, fakülte içinde biraz daha rahattık biz, ancak son dönemde ahlak polisleri geldi fakültemize. Buna karşı bir eylem düzenledik, ama henüz sonuç alamadık. Fakültemizin bir kısmını il dışına taşıdılar, bunun için de bir eylem yaptık; sekiz kişi tutuklandı. Bir diğer sıkıntı da, tiyatro öğrencisiyiz ama pratik dersler kadın-erkek ayrı yapılıyor. Bu gerçekten akıl almaz bir şey! Birlikte sahneye çıkacağız, ama birlikte ders alamıyoruz.
TEPKİ BİREYSEL OLMAMALI
İran kadın hareketi, son dönemde özellikle başörtüsü zorunluluğuna karşı yapılan eylemlerle gündemde. Sen nasıl değerlendiriyorsun İran kadın hareketini?
Bence son dönemde daha radikal, çünkü kadınlar uzun bir süre sonra yeniden talepleri etrafında birleşiyorlar ve farklı farklı eylemler yapıyorlar. Üstelik bu eylemleri 10 yıl, 20 yıl hapis cezasını göze alarak yapıyorlar. Ancak bu eylemler sadece başörtüsü için değil. Her ne kadar öyle görünse de işçi kadınların olduğu fabrikalardan atölyelere, kadın öğretmenlerden emekli kadınlara, ev kadınlarından öğrencilere kadar yoksulluğa, ayrımcılığa, ezilmeye karşı korkusuzca birleşiyorlar ve seslerini yükseltiyorlar...
Beyaz Çarşamba eylemlerinin mücadelenize nasıl bir etkisi oldu?
Kadınlar İran’da fırsat buldukları her anda yaşanan sorunlara, İran rejimine ve hakim olan sisteme itiraz etmişlerdir. Bu itiraz, baskı arttıkça bazen durgunlaşmıştır ama hep vardır. Son dönem Beyaz Çarşamba eylemlerinin etkisi yok diyemem, belli bir kitlesi de var, ancak bu kitle, içinde belirli kesimleri barındırıyor. Çünkü Beyaz Çarşamba eylemleri kadınların yaşadığı diğer sorunları göstermiyor. Bireysel bir şekilde başörtüsüz video çekerek tepki gösteren kadınlar, polis tarafından tutuklanıp ağır hapis cezalarına mahkum oluyor. Bireysel eylemler tüm topluma mal olacak sonuçlar doğurmuyor. Eylemler bireysel olmamalı, örgütlü ve toplu hareket etmeye daha çok ihtiyacımız var.
Mesela ben ‘Kadınların Sesi’ kampanyasını takip ediyorum ki kadın hakları ve işçi kadınların haklarını savunan, bu sorunların etrafında birleşen kadınlardan oluşuyor. Toplantılarına ve tartışmalara herkes katılabiliyor.
BU BİRLİKTELİK EN ÖNEMLİ KAZANIMIMIZ
İran devletinin bu eylemlere ve kampanyalara karşı tutuklamalara varan ağır baskıları kadınları ve hareketi nasıl etkiliyor?
‘Kadınların Sesi’ kampanyasının yürütücülerinden Maryam Mohammadi ve Esrin Darkaleh tutuklandılar ve 7 yıl hapis cezasına mahkum edildiler. Zorunlu başörtüsü kanununa itiraz eden 21 yaşındaki Saba Kord Afşari, 24 sene hapis cezasına mahkum oldu. 1 Mayıs 2019’da yapılan işçi eyleminde tutuklanan gazeteci Marziye Amiri 10 yıl hapis cezası ve 148 kırbaç cezasına mahkum oldu. Öğrenci Atefeh Rangriz 11 yıl ve 74 kırbaç cezasına mahkum edildi. Sepideh Gholiyan, 2018 yılında işçilerin yanında olmak adına gittiği Yeditepe şeker fabrikasının önünde tutuklandıktan sonra çok zorlu günler geçiriyor. Sepideh Gholiyan geçtiğimiz günlerde Gharçak Cezaevindeki kötü koşulları mektubunda anlatmış, yaşamlarının devam etmesi için sorunların derhal giderilmesini istemişti.
Burada şunu eklemek gerek; tüm bu tutuklamalara karşı kadınlar bir adım bile geri atmıyorsa, daha fazla mücadeleye sarılıyorsa ve elinden geleni yapıyorsa, bu İran kadın hareketinin önemli bir kazanımdır. Ve bu birlikte hareket etme hali sayesinde kazanacağımız gün yakındır.
Devrimden sonraki ilk 8 Mart'ta kadınlar rejime karşı sokakta
SAHAR: İRAN’DA KADINLAR DEĞİŞİMİN GÜCÜDÜR
10 yıldır Türkiye’desin, neler yapıyorsun burada?
Şu an Ankara’dayım, çalışıyorum ve çalışma alanımla ilgili tekrar okula başladım. Kadın çalışmaları bölümünde okuyorum.
İran’da kadınların yaşadığı ortak problemler nelerdir?
Kadınların problemi dediğimiz zaman çok geniş bir açıyla bakmamız gerek diye düşünüyorum. Yani işçisi, öğrencisi, memuru, ev kadını... Bu kadınların hepsi farklı sosyoekonomik koşullarda yaşasalar bile hepsinin sorunları ortak. Bu sorunların en temel nedeni de şüphesiz ki kapitalizm.
Bu sorunlar diğer ülkelerde de kadınların peşinde ama İran gibi gerici sisteme sahip olan bir ülkede çok daha derinleşiyor. İran’da ekonomide, siyasette, eğitimde kadına yönelik kısıtlamalar çok fazla. Toplumda bir erkeğin gölgesinde bırakılarak bir kimlik bulabiliyorsun. Kimliğini, isteklerini, yönelimlerini hep sorguluyorsun. Bu durum hukuk devreye girdiğinde daha da acımasızlaşıyor.
İş hayatına baktığımızda ne zaman ucuz iş gücü gerekiyorsa orada kadınları devreye sokuyorlar. Genelde fabrikalarda ve atölyelerde hem patron tarafından türlü tacize maruz kalıyor kadınlar hem de erkeklere göre çok daha az ücret alıyor. Üst makamlarda sıra asla kadınlara gelmiyor ve onlara ‘yedek’ rolü dayatılıyor. Kadınlara daima birkaç basamak aşağıda olmaları gerektiği sık sık vurgulanıyor.
MÜCADELE YENİ BAŞLAMADI
İran’da kadın mücadelesinini yükselişiyle ilgili senin gözlemlerin ne?
Bu rejimin iktidara geldiği ilk günden beri kadın mücadelesi devam ediyor ama bu mücadele kah bilinçli, kah biliçsiz bir şekilde seyretmiş. Bazı fırsatçılar bu dalganın üzerine binerek kendilerini lider kalıbına oturtmak istediler. Bu mücadelenin ilk göstergeleri ‘devrim’in ilk yılında, 8 Mart’ta milyonlarca kadının sokağa çıkması ve hakları için yürümesi oldu. O yıllar boyunca siyasi tutuklu sayısına bakın, ağırlıklı olarak tutuklananlar kadın. İran rejiminin 1989 yılındaki geniş çaplı tutuklamalarında kadın sayısı daha fazladır. Bu da rejimin kadın meselesi üzerine ne kadar sert ve istikrarlı yürüdüğünü gösterir bize. Son 10 yıldır yükselişte olan mücadelede kadınlar yine fazlasıyla rol üslendi.
Beyaz Çarşamba ve İnkılap Caddesi kadınları adı altında yapılan eylemleri nasıl değerlendiriyorsun?
Tarihte yapılan kadın mücadeleleri ve örnekleri bu mücadelenin iki üç senedir oluşmadığını gösteriyor. Tahran İnkılap Caddesi’nde beyaz başörtüsü kullanarak video çekmekten daha fazlası da var, o da bu başörtüsünden tamamen kurtulmak, o tabuyu yıkmak. Bu durum sonrasında işçi, öğrenci ve emeklilerin eylemleri oldukça alevlendi zaten. Beyaz Çarşamba eylemlerinin yüzü olan Masih Alinejad’ın reformcu kimliği, bu eylemlerin irticadan başka bir irticaya geçmek olduğunu görmemizi sağlayabilir. Amerika ile bu kadar sıkı bağları olan ve o çizgide hareket eden birisi ne yazık ki bizim kurtuluşumuz olamaz.
4-5 YIL ÖNCE OLSA BU KADAR AĞIR CEZA VERİLMEZDİ
Eylemlere verilen ağır hapis cezaları ile ilgili ne düşünüyorsun?
İran’da kadın değişimin gücüdür. Amerikan ambargosu ve meydana gelen sakatlayıcı ekonomik kriz nefes almaya bile izin vermiyor. Bunun yanı sıra yükselen eylemler ve haklarını talep eden halkın en ağır adli cezaları bu dönem yine kadınların üzerine yıkılıyor. 7-24 yıl arası hapis cezaları ve kırbaç cezalarından bahsediyoruz. Yani 4-5 yıl önce olsaydı aynı suçlamalara bu kadar ağır cezalar verilmezdi. Ama bizim için, yani kadınlar için en önemli olan şey bu mücadeleden vazgeçmemek, geri durmamaktır.
İlgili haberler
İranlıların yarısı zorunlu başörtüsüne karşı
İran’da hükümetin yaptığı bir araştırmaya göre halkın yarısı başörtüsünün bir zorunluluk olmaktan çı...
İran’da kadınların öfkesi örgütlü güce dönüşüyor
İran’da ekonomik temelli ayaklanmaların ülke geneline yayılması, binlerce kişinin sokaklara dökülmes...
İran’da zorunlu başörtüsüne karşı mücadele sürüyor
Anne-kız başkent sokaklarında başörtülerini çıkararak çektikleri videolarla tanınan kadın aktivistle...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.