Êzidî kadınların var oluş mücadelesi
Êzidî kadın ve çocuklar savaşın izlerini silme ve var oluş mücadelesi veriyor. Êzidîlerin kaldığı Fidanlık Ortam Yaşam Alanında sosyal çalışmalar yapan Semra Güler Êzidî kadınları anlattı.

2014 yılında başlayan ve Irak, Suriye başta olmak üzere bir çok Ortadoğu ve Avrupa ülkesini hedef alan IŞİD saldırıları sonucu binlerce insan yaşamını yitirirken, binlercesi yerlerinden yurdundan edildi, cinsel ve fiziksel şiddete maruz bırakıldı, yoksulluğa mahkum edildi.

IŞİD saldırılarının büyük acılar yaşattığı halklar arasında Êzidîler de vardı. 3 Ağustos 2014’te IŞİD’in Şengal dağı ve çevresindeki yerleşim yerlerine saldırısı sonucu 3 binden fazla Êzidî öldürüldü, 7 bine yakın kadın ve çocuk kaçırıldı, yine çoğu kadın ve çocuk 400 bin Êzidî göçe zorlandı. IŞİD’in elinde hâlâ 3 binden fazla Êzidî kadın ve çocuk olduğu tahmin ediliyor.

Êzidîlere yardım amacıyla kurulan YAZDA’nın verilerine göre yerinden edilmiş Êzidîlerin yaklaşık 11 bini Türkiye’ye gelebildi. Çeşitli illere geçici olarak yerleşen Êzidîlerden yaklaşık 6 bini bir süre Diyarbakır ve ilçelerinde barındı.

2014 Ağustosundan 2016 yılı sonuna kadar bu kişilerden bir kısmı mülteci kabul eden Avrupa ülkelerine, Kanada, Amerika ve Avustralya gibi ülkelere giderken bir kısmı da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne geri döndü.

Êzidîlerin Diyarbakır’da kaldığı Fidanlık Ortak Yaşam Alanında proje koordinatörü olarak çalışan Semra Güler, aradan geçen 4 yıla rağmen Türkiye dahil dünyanın pek çok yerine dağılmış olan Êzidîlerin hâlâ çok fazla sorunla ve travmayla boğuştuğunu söyledi. Sorularımızı yanıtlayan Güler, 2015 Mayısında Fidanlık’ta gönüllülerle psikososyal destek çalışması yürüten Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (THİV) çalışmalarına katıldı. Özellikle kadınların yaşadığı zorluklara dikkat çeken Güler, çoğu tecavüze uğramış, yakınlarını kaybetmiş olan kadınların yaşadıklarıyla başa çıkabilmeleri ve yeni bir yaşam kurabilmeleri için toplumların ve devletlerin yapması gerekenleri anlattı.

Fidanlık’ta dahil olduğunuz çalışmadan bahseder misiniz?
Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği’nin ödenek ayırdığı bir çalışma idi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) olarak Fidanlık’ta psikososyal destek çalışması yürüttük. Biz oraya kamp demeyi tercih etmiyorduk, “Fidanlık Ortak Yaşam Alanı” idi adı. Çoğunluk kadın ve çocuklardan oluşuyordu, bütün mülteci kamplarında olduğu gibi. Önce herkesle yürütmek üzere başladığımız çalışmada ağırlığın kadın ve çocuklara verilmesi gerektiği ön plana çıktı. Kadınlarla olan çalışmayı belli kadın kuruluşları yürütüyordu Diyarbakır’da. OHAL nedeniyle kapatıldıkları için şimdi hiçbiri yok maalesef.

Sayı olarak durum nasıldı?
Batman’da önceden Êzidîlerin boşaltmış olduğu köylere yerleştirilenler vardı, orada da bir yaşam alanı oluşturuldu yaklaşık 450 kişilik. Diyarbakır’daki sayı ise değişkendi, Fidanlık’ta ilk başta 3 bin 500 kişi vardı. Sonraki dönemde çevre kamplardan ve Güney Kürdistan’dan katılanlar oldu, Avrupa’ya geçebileceklerini düşünüyorlardı. Bu yüzden sayı zamanla 6 bin 500’ü buldu.

O dönem Siirt, Batman, Diyarbakır, Mardin ve Antep’te Êzidîlerin bulunduğu kamplar vardı. Toplam nüfus 12 bin deniyordu.

Bir ara “5 bin kişi sınır kapısına dayanırsa o kapı açılmak zorunda” diye bir söylenti çıkmıştı. Amaçları Bulgaristan sınır kapısına dayanıp Avrupa’ya gitmekti. Otobüslerle Diyarbakır’dan sınıra gittiler. İçlerinden bazıları dayak yiyerek, darbedilerek tekrar otobüslere bindirilip gönderildi. Çok az bir kısmı geçebilmişti. O yüzden kampta sayı 3 bine düştü. Geri döndüklerinde kimi Güney Kürdistan’a, kimi Mardin’e gitti. En son 2016 Aralıkta Fidanlık’ta kalanların sayısı 1100 civarındaydı. Batman’da da bazı köylerde Êzidîler var, ama artık çoğunlukla Midyat’talar. Sonrasında belediyeye kayyım atanmasıyla sayı oldukça düştü, 2017 Ocağında da boşaltıldı.


IŞİD’İN KAÇIRDIĞI KADINLAR TANINMAK İSTEMİYOR
Êzidî kadın ve çocuklar neler yaşamıştı, durumlarıyla ilgili gözlemleriniz neler?
Feci bir travma yaşıyorlardı, yastaydılar. Mesela müzik, dans gibi çalışmalara önce tepkisel yaklaştılar. Çünkü yas sürecindeydiler. Sadece günlük yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlardı.

Bizim çalıştığımız gruptakiler Şengal’in köylerinden gelmişti. IŞİD daha onlara ulaşmadan çıkmış, açılan koridordan gelmişlerdi. Çoğu, akrabalarının kaçırıldığını aktarmıştı.

İlerleyen zamanlarda IŞİD’in elinden kurtarılmış kadınlar da geldi. Ama tanınmak, herkesin bunu bilmesini istemedikleri için bizim çalışmalarımıza dahil olmadılar. Onlar zaten çok kısa süreli kalıyorlardı ya yurt dışına ya da Güney Kürdistan’a geri dönüyorlardı. Daha çok Duhok’a gidiyorlardı.

Başta büyük bir güvensizlik vardı. Bizden önceki süreçte bize aktarılan çalışmalara kimse gelmiyormuş. Hatta tedirgin oluyorlar, çocukları Müslümanlığa çevirmeye çalışılacak diye. İlk zamanlar kadınlar çalışmaya alındığında binayı taşlıyorlar mesela, kadınları geri istiyor. Ama arkadaşların çok fedakar çalışmalarıyla süreç içinde kırılan bir durum bu. Hem çalışmalara katılmaya başladılar hem de daha rahat hissediyorlardı kendilerini.

Diyarbakır halkının içinde değillerdi. Diyarbakır’a 20 kilometre uzaktaydı kamp. İmza verip dışarı çıkabiliyorlar, çarşıya gidebiliyorlardı. İçlerinden bazıları çok cüzi ücretler karşılığı çalışmaya da başlamıştı. Ama emek sömürüsü çok yoğun olduğundan durdurdular bu süreci.

Midyat’taki kamptan izin alıp Fidanlık’a gelenler “Siz burada ne kadar şanslısınız. Bizim yemeğimiz çok, doktorlar çok fazla. Sıkıntımız yok ama bir tane bile kadın çalışan yok” diye anlatıyordu. Fidanlık’a gelir gelmez kadınlar bunu fark etmişlerdi. Her yerde gülümseyen, selam veren gönüllü kadın çalışanlar vardı.

Çalışma yürüttüğünüz kadınların ihtiyaçları, sizden beklentileri neydi?
Bizim çalışma yürüttüğümüz kadınlar açısından beklentiler değişkenlik gösteriyordu, yaş grubu da önemli bir faktör. Genç kadınların beklentisi biraz daha entegre olmaya yönelik. Hepsi İngilizce kursu, bilgisayar kursu isterken yaşı daha büyük olanlar “çocuklarımızla ilgilenin, başka bir şey istemiyoruz” diyorlardı. Biz de saygı gösteriyorduk, çünkü yas içindelerdi. Ve o yasın yaşanması gerekiyor. Yapabileceğimizin en fazlası, bir şey anlatmak istediklerinde dinlemek, sağlık durumlarıyla ilgili istekte bulunduklarında elimizden gelen desteği sunmaktı. Mesela her çarşamba Fidanlık’ta bir araya gelip ağıtlar yakıyor, dua ediyorlardı ve bu sırada kimsenin yanlarında olmasını istemiyorlardı.


ÇEKİNGENLİK GİTTİ, ÖZGÜVEN GELDİ
Çalışmanız sona erdiğinde kadınlar açısından ne gibi değişimler gözlediniz?
Genç kadınlar daha hareketli hale geldiler. Şengal’de köyde yaşayan insanlar bunlar. Geri bırakılmış bölgenin en gerisi olan bir bölge. Tarihi ve kültürel nedenlerden dolayı tutuculaşmış insanlar. Baya muhafazakarlar. Korkuyla da ilgili tabii bu durum. Dışarıya ne kadar açılırsanız zarar görme olasılığınız o kadar yüksek. O yüzden başta çekingen olan, çalışmalara katılmayan kadınların kendilerinin çalışma başlattığına tanık olduk. İngilizce kursu veriyorlardı mesela, biraz Şengal’de öğrenmiş, orada eğitim görmüş olan kadınlar. Kendi işlerini kendileri yapmak istiyorlardı. İki buçuk senede o çekingenlik kırıldı.

ŞEFFAFLIK, DIŞARIYLA İLİŞKİ, EĞİTİM VE PSİKOSOSYAL DESTEK GEREKİYOR
Devlet ne yapmalı sizce bu noktada?
Devletin yapması gerekenler konusunda önce şunu söyleyebiliriz: AFAD’ın kampları hakkında hiçbir bilgimiz yok, içeri kimse alınmıyor, ne olup bittiğini bilmiyoruz. Bunun şeffaf olması gerekiyor. Belki gerçekten bütün ihtiyaçları karşılanıyordur ama hiçbir fikrimiz yok.

Bunun yanı sıra dışarıdaki hayatla kamptaki insanların bir şekilde ilişkili olması gerekiyor. Aksi tecrit oluyor ki, her türlü ihtiyaçları karşılansa da tecrit iyi bir şey değil. Devlet güvenlik açısından korumaya alıyor ama o insanların dışarı çıkması da engelleniyor. Oysa bunun yöntemi bulunabilir. O insanlarla STK’ların, uzmanların görüşebilmesi gerekiyor.

Bazı ülkelerde kamplarda kendinize ait odanız var, çadırda kalmıyorsunuz. İmza karşılığı çıkıp bir hafta sonra dönebiliyorsunuz. Bu imkanların olması gerekiyor.

Diğer yandan bu insanların Türkiye’de kalabilirliği, Avrupa’ya gidebilirliği düşünülerek eğitim verilmeli. Dil, meslek eğitimi olabilir.

Bunların dışında her savaş ortamında olduğu gibi kadınların tecavüze uğraması durumu var. Dolayısıyla sosyal çalışmalar yapılırken kadınlara öncelik verilmesi gerekiyor. Büyük bir çoğunluğunun bunu yaşamış olabileceği akılda tutularak psikososyal destek verilmesi gerekiyor. Ve ne yazık ki böylesi yaşam alanlarının içinde de her türlü istismar olabiliyor. Bunun önlenmesi için de ciddi çalışmalar yapılmalı.

MAĞDURA DESTEK YETERLİ DEĞİL, TOPLUM DA DÖNÜŞTÜRÜLMELİ
IŞİD tarafından kaçırılmış kadınların yaşadıklar travmayla başa çıkabilmeleri için neler yapılmalı?
Ben Avustralya’da Bosnalı kadınlarla da çalıştım. Çoğu etnik temizlikten dolayı tecavüze uğramış kadınlardı. Burada ise durum biraz daha farklı. IŞİD’in elinde olan kadınlar sürekli tecavüze uğruyor, köle pazarlarında satılıyor ve bu birkaç yıl sürüyor. Dolayısıyla uzun süreli bir çalışma gerekiyor. O kadınlara verilen desteğin işe yarayabilmesi, kendilerini toplumun içinde tekrar işlevli hale getirebilmeleri için önce toplumla çalışma yürütülmesi gerekiyor.

Örneğin IŞİD’in elinden kurtulan kadınların intihar etmesi, kendilerini kötü hissetmeleri yaygın bir durumdu. Bunun azalmasında toplum liderlerinin açıklamaları da etkili oldu. Liderlerin olumlu davranışları da tabii yine STK’ların ve Êzidî organizasyonlarının sayesinde oldu.

Biz nedense hep mağdurla çalışmanın yararlı olduğuna inanıyoruz ama mağdur bazen bir çember içinde dönüp durabiliyor. O kişinin içine gireceği toplumdan hiç bahsetmiyoruz. Bunlar uzun vadeli şeyler ama yine de asıl olarak buna dair uygulamaların hayata geçmesi gerekir.

Kısa vadede benim duyduğum Güney Kürdistan’da bir rehabilitasyon merkezinin açılmış olduğu. En son 2017’de IŞİD’in elinden kurtarılmış yaklaşık 1000 Êzidî kadının o merkezde hiçbir erkeğin girmesine izin verilmeden destek sürecinden geçtiğini duymuştum. Almanya’da da o kurumun bir eşi var, benzer bir uygulama yapılıyor. Bunlar da iyi örnekler.

GÜVEN VE SÜREKLİLİK ÇOK ÖNEMLİ
Diğer yandan bizim Fidanlık’ta yaptığımız çalışmada en önemli şey süreklilikti. Gidiş gelişler çok olduğundan sürekliliği sağlamak zordu. Bugün çalışma yürüttüğünüz çocuk bir hafta sonra yok, sekiz hafta sonra tekrar geliyor. Bu da zor oluyor tabii.

Çalışanların sürekliliği de önemli. Bir psikiyatr arkadaşımız ilk günden itibaren gönüllü olarak çalışmalarını sürdürdü. Bu süreklilik işe yarıyordu. Hem güven hem de güzel bir ilişki oluşturmuştu. Köyden gelmişti bu insanlar ve daha önce hiç psikiyatr görmemişlerdi. Bizim için çok değerli bir durum yaşandı. Arkadaşın adı İsrafil’di. Onlar sanıyorlardı ki dünyadaki bütün psikiyatrlar İsrafil. İnsanlar akrabalarıyla görüştüklerinde mesela psikolojik bir sorundan söz edildiğinde psikiyatrist önermek istediklerinde “Duhok’taki İsrafil’e götür” ya da “Almanya’daki İsrafil’e götür” diyorlardı. Güven ve süreklilik travma ile başa çıkmada çok önemli. Çünkü yerini ve zamanını kaybetmiş bir şekilde geliyor bu insanlar.

ÇOCUĞUNU KANIYLA BESLEYEN ANNE
Geldikleri yerlerde ya da yollarda neler yaşamışlardı kadınlar?
Orada yaşadıklarından çok yolda gelirken yaşadıklarını anlattılar bize. Korku yaşamışlardı. Mesela kendi aralarında “musahiplik” diye bir bağ var, “ahiret kardeşliği” diyorlar. Daha çok Müslümanlarla yapıyorlar bunu kız alıp vermemek için. Bu olaylar başladığında bazıları yıllardır birlikte yaşadıkları komşu Arapların, ahiret kardeşlerinin IŞİD’lileri sakladığını, evlerinin o kişilere gösterildiğini anlattılar. Bunun şokunu yaşıyorlardı. Hepsi değil ama bunu yaşayanlar vardı.
Çok büyük bir korkuyla çıkmışlar evlerinden. Fidanlık’a gelenlerin büyük bölümü akrabalarıyla gelebilmişti ama yollarda kaybettikleri kardeşleri, çocukları vardı.
Bir arkadaşımıza anlatılan bir olay var mesela; bir anne yolda çocuğunu beslemek için kendi kanını vermiş. Çok etkileyici bir şey bu. Susuzluk, açlıktan ön planda olmuş yolda gelirken. Diyarbakır ve çevre belediyelerin çabalarıyla alınmışlardı içeri zaten. O yaz sıcağında o yolu korkuyla gelmek... Paniktesiniz sürekli “peşimizdeler” diye. Yolda hayatını kaybedenlerin sayısı da oldukça fazla.




İlgili haberler
IŞİD’in elinden kaçan Êzidî kadın: Birçok işkencey...

Bir yıl 10 gün boyunca IŞİD’in elinde esir kalan E.H.E. isimli Êzidî kadın, kendi imkanlarıyla IŞİD’...

IŞİD ile ‘Namus’ arasında…

IŞİD tarafından kaçırılan, tecavüz edilen, ağır travmalara maruz kalan kadınlar ailelerinin ‘namus l...

Kadınlar, arabalar, ensest

Bir hakimin, kadını ve arabayı bir satış sözleşmesinin çerçevesinde tanımlaması ile bir kadının kızı...

Kadınlar kendilerine dayatılan ‘karanlığı’ üzerler...

IŞİD’den temizlenen bölgelerde işgalden kurtulan kadınlar kendilerine dayatılan çarşafı yine söküp a...

GÜNÜN EYLEMİ: Êzidî kadınlar için...

3 Ağustos 2014’te Şengal’e saldıran IŞİD binlerce Êzidî’yi katletmiş 6 binden fazla kadın ve çocuğu...

‘Êzidî kadınların esareti sona ermedikçe hiçbirimi...

Şengal katliamının 4. yılında kadınlar Türkiye’nin pek çok yerinde eylemdeydi. Ortak açıklama yapan...