EMEP: Kız çocuklarının gerçek eşitliği için mücadeleye
Dünya Kız Çocukları Gününde Türkiye’de kız çocukları için korkunç tablo yaşandığına dikkat çeken EMEP Genel Başkan Yardımcısı Sevda Karaca kız çocuklarının gerçek eşitliği için mücadele çağrısı yaptı.

Yayın Kurulu Üyemiz ve Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sevda Karaca 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü ile ilgili açıklama yaparak kız çocuklarının gerçek eşitliği için mücadele çağrısı yaptı.

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nün, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kız çocuklarına yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılması, eşitliğin sağlanması amacıyla ilan edildiğinin altını çizen Karaca; “Kız çocuklarının eşit ve özgür yaşamasının teminatı olması beklenen devletin tüm olanaklarını elinde tutan iktidarın sözcüleri; her 11 Ekim’i kız çocuklara övgüler ve temenniler dizilen, ne kadar değerli oldukları anlatılan bir güne dönüştürmek istiyor. Oysa Dünya Kız Çocukları Günü bir mücadele günü. Mücadele gerektiren her sorun gibi kız çocuklarının yaşadığı ayrımcılığı hatırlayıp bunun nasıl ortadan kaldırılacağını tartışacağımız bir gün” dedi.

Karaca “Biz Emek Partisi olarak bugün, kız çocukların içine itildiği eşitsizlik tablosunu paylaşıp Türkiye Büyük Millet Meclisinin kız çocuklarının eşitliği ve hakları için sorumluluklarını her partiye ve milletvekiline hatırlatıyor, halkımızı da eşit yaşam için birlikte mücadeleyi ilerletemeye çağırıyoruz” dedi.

‘KIZ ÇOCUKLARININ YAŞAM HAKKI ELLERİNDEN ALINIYOR’

Bugün ülkede kız çocuklarının bir yandan çocuk olmanın zorluklarını yaşarken öte yandan da cinsiyetçi ve ayrımcı uygulamalarla boğuştuğunu vurgulayan Karaca şu ifadeleri kullandı; “Sadece bugünlerini değil geleceklerini, sadece kendi geleceklerini değil, gelecek kuşakları da içine çekmek isteyen bir karanlık vaat ediliyor çocuklara. Kız çocuklarının güvenle yaşayabileceği bir ülke sağlamak birincil görevimiz. Ancak ne yazık ki bugün çocukların yaşam hakkı tehdit altında. FİSA Çocuk Hakları Merkezinin 2022 yılı için yaptığı araştırmanın verilerine göre; 2022 yılında Türkiye genelinde en az 914 çocuğun önlenebilir sebepler sonucu yaşamını kaybetti ve bunların en az 305’i kız çocuğu. Kız çocuklarından 11’i toplumsal cinsiyet temelli şiddet sonucu yaşamını kaybetmişken, 3’ünün de Suriye’den Türkiye’ye gelen göçmen ve mülteci çocuklar olduğu ifade ediliyor. 8 kız çocuğunun ise eski sevgili, nişanlı, baba ve akraba gibi tanıdıkları erkekler tarafından öldürüldükleri ve ikisinin daha önce bu erkekler hakkında şikâyette bulundukları bilgisi var. Aynı rapora göre 2022 yılında en az 62 çocuğun yaşamını sonlandırdığı, bunlardan 24’ünün kız çocuk olduğu kayıtlı.”

“Bu ülkede bir kız çocuğunun kayıp olduğu, ulaşılamadığı haberi geldiğinde doğrudan bu kız çocuğunun can güvenliğinden endişe etmeyi; korunamadığı için istismara uğrayan, sonra da iz bırakmamak için öldürülen kız çocuklarının hikayeleri öğretti bize. İntiharların altından istismarın çıktığını çok defa acı şekilde deneyimledik” diyen Karaca bu durumun, çocukluk dönemi için intiharları önleyici ruh sağlığı politikalarının yetersizliğini işaret ettiğine, aynı zamanda çocukların kendi yaşamlarına son vermeyi bir seçenek olarak görebilecekleri, başkaca tutunacak bir dal göremedikleri bir zorlanma hali içinde olduklarını gösterdiğine siyaret etti..

Karaca; “Tüm çocukları yaşatmak, yaşanacak bir ülke inşa etmek, yaşamak için sebepler oluşturmak en önemli işimiz. Ancak sadece bir yılda ve sadece kayıtlara geçen bu ölümlere karşı acil önlem almak üzere yerinden oynaması gereken TBMM’de yaprak kıpırdamadı” dedi.

‘EĞİTİME KATILAMAMAK KIZ ÇOCUKLARIN GELECEĞİNİ ÇALIYOR’

Yaşam hakkından sonra eğitime katılamamanın kız çocukların karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri olduğuna işaret eden Karaca şunları söyledi; “Kız çocuklar için çok daha kritik olan bu sorun, kısa ve uzun vadeli çok katmerli zararlara yol açıyor. Okullar; çocukların fiziksel, sosyal, duygusal ve ruhsal gelişimlerinde; onlara güvenli bir ortam sağlamada; çocuk istismarının ortaya çıkartılmasında, çocukların sorun ve ihtiyaçlarının tespit edilmesinde, çocuk koruma mekanizmasında kritik önemdeki kurumlar. Kamunun çocuklarla direkt ve sürekli bağ kurduğu kurumlar olan okullar; bu yönleri ile çocukların sadece bugünlerinin değil, tüm gelişimlerinin ve geleceklerinin şekillenmesinde hayati bir öneme sahip. Oysa Türkiye’de okulların iktidarın ilk gözden çıkardığı kurumlar olduğunu deneyimlediğimiz pandemi ve deprem süreçleri de göz önüne alınınca okullaşmadaki sorunların vahameti dikkat çekiyor.”

OECD Bir Bakışta Eğitim 2022 raporuna göre Türkiye’nin, 15-19 yaş aralığında yüzde 69 ile en düşük okullaşma oranına sahip ülkelerden biri olduğunu belirten Karaca; “Eğitime tam katılımda OECD ortalaması 14 yıl iken Türkiye’de 10 yıl olarak kendini gösteriyor. Zorunlu eğitim çağında olmasına rağmen okulda olmayan çocuk oranı özellikle 15 yıl ile artıyor.

TÜİK verilerine göre 2021-2022 net okullaşma oranları ilkokul seviyesi için yüzde 93,16, ortaokul seviyesi için yüzde 89.84, ortaöğretim seviyesi için yüzde 89.67 olarak yansıyor. Kız çocuklar için ise İlkokul seviyesinde net okullaşma yüzde 93,1, ortaokul seviyesinde net okullaşma oranı yüzde89,7 ve ortaöğretim seviyesinde net okullaşma oranı yüzde 89,3 olarak görünüyor. Kız çocuklarının okuldan kopma oranı yüksek. 2020 yılında her 100 kız çocuğundan 6,9’u ilkokula gidememiştir. Bu tabloda rakamların “yüksekliği” ile övünülse de durum zorunlu eğitim çağındaki çok ciddi oranda çocuğun okula hiç gitmediğini göstermektedir.

Okula başlayanlar çocuklar da çeşitli aşamalarda okulu terk etmektedir. 2021/22 eğitim ve öğretim döneminde ortaöğretim okul tamamlama oranı erkek çocuklar için yüzde 76,2 iken kız çocuklar için yüzde 79,6 olduğu görüldü.

TÜİK- 2019 Çocuk İşgücü Anketi Sonuçlarına göre 2019 yılında 15-17 yaş aralığındaki 80 bin kız çocuğunun eğitime devam etmeme sebebi eğitim masraflarının karşılanamamasıdır. Aynı yaş grubunda 92 bin çocuk ise okula gitmenin gerekli olduğuna inanılmadığı için gönderilmemiştir. Aynı TÜİK verilerine göre 2019 yılında 5-14 yaş aralığındaki 53 bin kız çocuğunun eğitime devam etmeme sebebi eğitim masraflarının karşılanamamasıdır. 563 bin kız çocuğu ise yaşı küçük olduğu için gönderilmemiştir.

Milli Eğitim istatistikleri örgün eğitim verilerine göre 5-17 yaş grubunda 1 milyon 201 bin çocuğun okul kaydı yok. Sayılarının çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Bu çocuklar; ülkenin içine itildiği ağır yoksulluk ve gericilik tablosunda ya çalışmak zorunda bırakıldılar ya da çocuk yaşta evlendirildiler ya da tarikat yuvalarına terk edildiler. TÜİK verileri bile gerçekleri gizleyemiyor; 2022 istatistiklerine göre 15-19 yaş aralığında 856 bin öğrenci örgün eğitim dışına çıkmış durumda ve bu çocukların 556 binini kız çocukları oluşturmakta. Nerede bu çocuklar? Milli Eğitim Bakanlığı bu soruya cevap vermelidir” dedi.

Kız çocuklar için eğitime katılım kadar eğitimin niteliği ve muhtevasının da önemli olduğu vurgusu yapan Karaca şöyle devam etti; “Karma eğitim gündemi ile kız çocukların genel eğitim hakkı, eşit birey olma ve eşit haklara sahip olma hakkı, laik bir eğitim alma ve yaşamın her alanına eşit bir şekilde katılma hakkı hedefe konmaktadır. Bu ise kız çocuklara yönelik ayrımcı bir uygulamanın ve yeni eklenecek ayrımcılıkların bizzat kendisidir.

Çocukların neden okulda olmadığı, nerede ne yaşadığının tespit edilmesi ve çocukların korunması elzemdir. Bütün çocuklar için okul tartışmasız öneme sahip olsa da kız çocukları için okulun önemi ayrıca kritiktir. Çünkü kız çocuğun okulda olmaması çocuk yaşta zorla evlendirilmeyi, çalıştırılmayı, evin işlerini ve ev halkının bakım işlerinin çocuğa yüklenmiş olmasını beraberinde getirmektedir. Bunları tespit etmek ve çözmek devletin en önemli görevlerinden biridir.

Kız çocuklarının eğitime devamlılığını artırmak için her devlet okulunda bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek uygulamasının derhal başlatılması gerekmektedir. Dünya örnekleri de bu uygulamanın kız çocuklarının eğitime devamlılığı için çok önemli bir etkisi olduğunu göstermektedir.”

‘ÇOCUK YAŞTA ZORLA EVLENDİRMELER SÜRÜYOR’
Türkiye’de çocuk yaşta zorla evlendirmeleri, özellikle resmi olmayan evlilikleri araştıran ve tespit eden bir veri sisteminin bulunmadığını ifade eden Karaca; “TÜİK verileri sadece resmi evliliklerin bilgisini tutuyor. TÜİK verileri buz dağının görünen yüzü bile olmayacak şekilde sadece 15- 17 yaş arasında olan ve resmiyete dökülen evlilikleri kapsıyor.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü raporuna göre halen 100 çocuktan 15’i çocuk yaşta erken ya da zorla evlendiriliyor. Rapor, bu yaşta evlendirilen her 10 çocuktan 9’unun, “Hayır, ben 20 yaşından sonra evlenmek istiyorum” diyerek duruma karşı çıkmasına rağmen evlendirildiğini ortaya koyuyor.
TÜİK’in “İstatistiklerle Çocuk”, 2021 verilerine göre 16-17 yaş grubunda evlenen çocuklar 2020 yılına göre artış gösterdi, 2021 yılında 13 bin 139 kız çocuğu, 770 erkek çocuğu evlendirildi.
UNICEF’in Çocuk Evlilikleri 2021 verilerine göre Türkiye, 202 ülke arasında 18 yaşından önce evlenen çocuk oranları listesinde yüzde 14,7’yle 87’inci sırada yer alıyor https://archive.is/epJPp. İMDAT Derneği’nin derlediği verilere göre ise, 15 yaş öncesinde evlenen çocuk oranı sıralamasında ise yüzde 2 oranıyla, Avrupa’da çocuk evliliklerinde birinci sırada https://archive.is/S4j6e.” dedi.
“Bütün bu verilerin yanında çocukların evlendirilmelerindeki boyutu, buna nasıl müsaade edildiği, göz yumulduğu, ortaya çıktıktan sonra faillerin nasıl korunmaya çalışıldığının örneklerini Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızını 6 yaşında evlendirmesi örneği başta olmak üzere tarikat ve cemaatlerden çıkan zorla evlendirmelerle gördük. Herkesin gözü önünde gerçekleşen bu evlendirmeler için; çocuklardan haberdar olan, ne yaşadıklarını bilen, evlendirilecekse bundan haberdar olup engellemekle mükellef olan devlet kurumları, çocukların içinde bulundukları durumdan kurtulma çabalarına, mücadelelerine rağmen görmüyor, duymuyor” diyen Karaca Bilakis, kız çocukların evlilik adı altında istismar edildiği bir aile düzeninin kurulması için 20 yıldır eğitim sisteminde, ceza kanununda, medeni kanunda ve Anayasada istismar düzenin adımlarının atılması gayretinin devam ettiğini dile getirdi.
‘ÇOCUKLAR İSTİSMARA KARŞI KORUNMALI’

Adalet Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, 2017 yılından bu yana istismar verilerini kamuoyu ile paylaşmadığına dikkat çeken Karaca; “Bakanlık gerçekleştirdiği Türkiye Çocuk Araştırması sonuçları üzerine politika oluşturmayı planladığını ifade etse de bu araştırma da bir veri sunmuyor.

Adalet Bakanlığının verilerine göre, 2021 yılında adli mercilere “çocuğa karşı cinsel istismar” suçuna ilişkin 20 bin 459 dosya intikal etti. Adli mercilere yansımayanlar için ise bir veri bulunmuyor.

Çocuk istismarının sonuçlarından birinin çocuk gebeliği ve doğumlar olduğunu biliyoruz. TÜİK’in resmi verilerine göre 2020’de 15 yaşından küçük 117 çocuğun doğum yaptığı, yine aynı yıl 15-17 yaş arasında 8 bin 154 çocuk doğum yaptığı ortaya konuyor. Yine TÜİK verilerine göre 2021 yılında ise 117’si 15 yaşından küçük 7 bin 190 çocuk doğum yaptı. Yine kayıtlara yansımadığı için bir veri bulunmuyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nce Adölesan Dönem olarak tanımlanan 19 yaş altı doğum yapan genç ve kız çocuğu sayısı Türkiye’de son 22 senede 2 milyonu geçti. 2022’de ise bir önceki yıla göre yüzde 25 artarak 147’ye çıktı. Bu doğumların yüzde 27,62’si 17 yaşından küçük çocuklarca gerçekleştirilirken 15 yaşından küçüklerin yaptığı doğum sayısı ise 21 bin 87 oldu. “Hokus-pokus” formülünü devreye sokan TÜİK’in marifetiyle 17 yaş altındaki kız çocukları arasındaki doğum oranı son 22 senede sözde yüzde 24,49 azalırken, yaş grubu belirsiz doğumlar ise 130 bini buldu. Ülkemizdeki Adölesan doğurganlık hızı hâlâ Avrupa’nın neredeyse iki katı.

Türkiye’de cinsel istismara uğrayan mülteci çocukların yüzde 90’ını kız çocukları oluşturuyor. Mülteci kız çocuklarına yönelik cinsel istismar vakalarında yıllar içinde çarpıcı artış yaşanıyor. Örneğin 2017’de yüzde 736 artarak 421 cinsel şiddet vakası yaşanmış” dedi.

Çocuk istismarının cinsiyet fark etmeksizin tüm çocuklara yönelik ağır bir suç olarak işlenmeye artarak devam ettiğini belirten Karaça; “Bununla birlikte kız çocuklar için istismarın yaygınlığı ise 20 yıldır çeşitli biçimlerde pek çok yasa, yönetmelik, komisyon önerisi, rapor ve fiili uygulamalarla arttırılıyor” dedi.

‘DEPREMDE KIZ ÇOCUKLARIN İHTİYAÇLARI GÖRÜLMEDİ’
Afetler ve diğer olağanüstü durumlarda, eşitsiz durumla olanların ihtiyaçlarının her zamankinden fazla özenle dikkate alınmasını gerektiğinin altını çizen Karaca şu ifadeleri kullanda; “Yapılan araştırmalar ve pratik deneyimlerimiz de depremler gibi olağanüstü durumlarda çocukların ihtiyaçlarına, kız çocukların özel gereksinimlerine ve kadınların ihtiyaçlarını dikkate alan bir planlama yapılması zorunluluğuna işaret etmektedir.
Ekmek ve Gül Dergisinin deprem çalışmaları üzerine çocuk örgütleri tarafından yapılan araştırmalardan, raporlardan ve Ekmek Ve Gül Kadın Dayanışma Derneklerinin deneyimlerinden faydalanarak hazırladığı “Depremden Etkilenen Çocukların 23 Nisan’ı” raporunda, deprem sonrasında kadınların ev içi yükümlülükleri, bakım sorumlulukları artarken bu sorumlulukların kız çocuklarına da yansıdığı; çocukların ev işleri ve diğer bakım sorumluluklarına ortak oldukları, bazen sorumluluğu tek başına üstlenmek zorunda kaldıkları ortaya konmuştu. Eğitime katılımları zaten zarar gören ve risk altında olan özellikle kız çocukları için ev işi sorumlulukların eğitimden uzaklaşma riskinin daha çok arttığı hatırlatılmıştı.
Yine deprem sonrasında kadınlar ve kız çocuklarının özel hijyen, sağlık ve bakım ihtiyaçlarının karşılanmasının garanti altına alınmadığını, AFAD’ın hazırladığı acil ihtiyaç listelerine hijyenik pedin alınmadığına şahit olmuştuk. Deprem sonrası oluşturulan yaşam alanlarının, çadırkentlerin organizasyonunda kız çocuklar başta olmak üzere çocukların güvenliğinin dikkate alınmadığını, kız çocukların birçok zorlukla uğraşırken bu korunmama nedeniyle cinsel taciz ve istismara maruz kaldığı durumları gözlemledik.”
‘SAVAŞ VE ÇOCUKLARA YÖNELİK ŞİDDET’

Savaşlardan ve krizlerden en çok kadınların ve kız çocuklarının etkilendiğini ifade eden Karaca; “Savaşlarda kadın bedenine yönelik şiddet, tecavüz adeta bir savaş silahı, intikam aracı olarak kullanılıyor. Sadece savaş anında değil silahlar sustuğunda da bu etki devam ediyor. Aile içi şiddet, insan ticareti, sömürü riski artıyor.

Çocukların öldürülmesi ve sakat bırakılması, kitlesel olarak yerinden edilmesi gibi savaşın yarattığı korkunç yıkımın yanı sıra çocuk yoksulluğu da artırıyor.

Savaşların ekonomik yükü nedeniyle, yoksulluk içinde ya da sınırında yaşayan ailelerin yaşam maliyeti arttığında, tasarruf tedbirleri, kemer sıkma politikaları adı altında devletin sosyal harcamaları azaldığında, tüketim vergileri arttığında, çocuk yoksulluğu derinleşiyor. Çünkü en temel hizmetlere dahi ulaşamaz hale gelen çocukların şiddet, sömürü ve istismar riski artıyor. Bu durum en çok kız çocuklarının yaşam haklarının ellerinden alınmasına neden oluyor” dedi.

GERÇEK EŞİTLİK İÇİN MÜCADELE ÇAĞRISI

Böylesi bir kara tabloda 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nün karşılandığını belirten Karaca; “Çocukların tek adamın iktidarını devam ettirebilmek için çocuk yaşta ailenin içine hapsedilmesine, evlendirilmesine, ev içindeki tüm yükleri sırtlanmasına, sermayeye kullanışlı emek olarak yetiştirilmesine; eğitim, sağlık, gelişim, katılım haklarının elinden alınmasına izin vermeyeceğiz. Kız çocuklarını hakları ve ihtiyaçları olan eşit bireyler olarak gören; her türlü ayrımcılığa, şiddete, istismara, yok saymaya karşı korunacakları bir dünyaya ihtiyacımız var. Böylesi bir dünyayı kurabilmek için kadınların, işçilerin, emekçilerin birlikte mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz” dedi.


İlgili haberler
CHP’den Dünya Kız Çocukları Günü açıklamaları

CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık ve CHP An...

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü | Eğitimsizlik, a...

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nde araştırdığımız istatistiklere göre kız çocukları eğitim, beslen...

#EzgiAlyaİçinAdalet

13 Ekim Cuma günü sosyal medyada 21.00'da #EzgiAlyaİçinAdalet sözünü birlikte büyütelim.