Aile Bakanı’ndan düşen doğum hızına öneri: ‘Kadını hapset- sömür’ modeli
Göktaş ülkede doğum hızının azalmasının ve demografik değişimin “alarm” niteliğinde olduğunu NTV'de katıldığı programda söylerken kadınlara adeta ‘hapset-sömür’ modelini orataya serdi.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın NTV’de katıldığı program, iktidarın kadınlara yönelik hayal ettiği tablonun özetini ortaya serdi.

Göktaş ülkede doğum hızının azalmasının ve demografik değişimin “alarm” niteliğinde olduğunu vurgularken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ile bu mesele üzerine çalıştıklarını ifade etti. Bu çalışmaların içeriği ve mahiyetine döneceğiz ancak Göktaş’ın vurguladığı kimi cümleler dikkat çekici. Zira bu cümleler iktidarın “aile” ve kadını değil, kendisini ve sermayenin bekasını korumaya çalıştığı ortaya çıkarıyor.

Programda “Böyle giderse 20 yıl sonra askere gidecek gencimiz olmayacak” diyen Göktaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini de hatırlatarak “Doğurganlık oranının 1.51’e gerilemesiyle varoluşsal tehdit ve istihdam sorunuyla karşı karşıya kalacağız” diye ekledi.

Bakanın da dediği gibi TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2001 yılında 2.38 olan toplam doğurganlık hızı, 2023 yılında 1.51'e geriledi. Toplam doğurganlık hızı 2014 yılından bu yana her yıl azalırken 2017 yılından bu yana ise bu oran nüfusun yenilenme düzeyi olan 2.10’un altında seyrediyor.

TEPAV’ın Haziran 2024 tarihli değerlendirme notu, bu değişimin nedenlerine dikkat çekiyor: Ekonomik zorluklar ve geçim kaygılarının birçok aile çocuk sahibi olma kararını erteliyor veya tamamen vazgeçmesine neden oluyor! İşsizlik ve güvencesiz çalışma koşulları, geleceğe yönelik kaygılar, umutsuzluk ve belirsizlik gibi unsurlar doğum oranlarının düşüşünde önemli etkenler.

Programa geri dönelim. Sunucu Göktaş’a doğurganlığın düşmesine karşı iktidarın aldığı tedbirleri soruduğunda doğum parasının arttırılması ve 3 çocuktan fazla doğuran kadınlara … 17 bin lira “teşvik” ödeneceği söylentisi de gündeme geldi. Zira şu anda kadınlara doğum yardımı kapsamında bir defaya mahsus, ilk çocuk için 300 lira, ikinci çocuk için 400 lira ve üçüncü çocuk için 600 lira ödeniyor. Ödenen miktar ise bir ayda çocuklar için kullanılan bezin, ortalama yarısını bile karşılamıyor. Üstelik yardımlar yıldan yıla TL bazında bile azalıyor: 2016’da doğum yardımı için 512 milyon 441 bin 435 bin lira ayrılırken, bu miktar 2023’te 266 milyon 723 bin 326 liraya geriledi.

GÜNEY KORE MODELİNDEN HALLİCE

Dolayısıyla “yardım ve teşvik”ler sözde kaldı. Programda, Güney Kore ve Macaristan gibi ülkelerde ekonomik desteklerin olumlu sonuçlanmadığını ya da geçici sonuç verdiğini anlatan Bakanın, “Sorun sadece istihdam ve ekonomi değil; afetler, küreselleşme, dijitalleşme ve zararları da önümüzde duruyor” sözleri, bu sözdelik durumunun değişmeyeceğine de işaret etti.

Bakanın çelişkisi de burada başlıyor. Zira Bakan Güney Kore örneğinin olumsuz sonuçlandığını söylüyor, ama çözüm olarak “yerli ve milli kendi modelimiz” diye aynı içerikli bir model öneriyor. Önce Güney Kore’ye bakalım…

Güney Kore’de doğum oranı ülkenin nüfusunu 51 milyonda tutmak için gereken 2.1'lik yenilenme seviyesinin çok altında. Kadınlar için esnek ve uzun saatler çalışma modeli öneriliyor. Öyle ki 2023’te haftalık çalışma süresinin 69 saate çıkartılması yönünde bir teklif bile sunuldu. Başbakan Yoon “gerekirse” insanların haftada 120 saat çalışmasına da izin verilmesi gerektiğini açıkladı. Kadınlar için önerisi de “aile ve bakım sorumluluklarını yerine getirmeleri” için haftanın belli günlerinin boşaltılması, üzerlerine düşen mesai süresini de kalan günlerde tamamladıkları bir çalışma modeli oldu. Ancak Güney Kore’deki işçi ve emekçiler “insanlık dışı” olarak tanımladıkları bu tasarıya karşı ayaklandı ve geri çektirdi. Kore’de gündeme gelen bir diğer öneri ise kız çocuklarının erken okula başlayıp erken evlenmesi. Yeni esnek çalışma modeli ve genç yaşta evliliklerin desteklenmesi!

YERLİ VE MİLLİ SÖMÜRÜ

Şimdi Türkiye’ye, “yerli milli” öneriye geçelim. 12. Kalkınma Planı’na atıf yapan Bakan Göktaş, kadınların evdeki “sorumlulukları” ve çalışmak arasında tercih yapmaması için uzaktan ve esnek çalışma modelini geliştirdiklerini anlattı. İkinci olarak da kadınları erken yaşta evliliğe teşvik eden “Aile ve Gençlik Fonu”nı anlattı. Fon, evlenen gençlere 48 aylık vadesiz 150 bin lira kredi vermeyi öngörüyor. Kredi için eğitim ve danışmanlık biriminde “eğitim” görüp, olur almak gerekiyor. Şimdiye kadar 11 bin 257 başvurunun sadece 2 bin 386’sına kredi verilmiş. Yani Güney Kore modelinin, yerli ve milli kısmı krediyle borçlanma ve iktidara tam bağlılık!

Ancak aynı Güney Kore’de olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar bu modele karşı çıkıyor. Zira altın plan olarak sunulan esnek çalışma, kadınları ev içine hapseden, angaryanın altında ezen, güvencesiz çalıştıran bir sömürü döngüsü. Geçtiğimiz günlerde Birleşik Metal-İş Sendikası Kadın Komisyonu’ndan kadın işçilerin tepkisi işte tam bu döngüye oldu: “Doğum teşviki değil, eşitlikçi politika, esnek ve güvencesiz çalışmaya karşı eşitlik, iş yerlerinde kreş ve emzirme odası!”

Bakan “mahalle bazlı kreş” uygulamaların artırılacağı ve dışarıda çalışan kadınlara da fırsat tanınacağını de söyledi. Oysa bugün Türkiye’de, birçok işçi ve emekçi semtinde tek bir kamu kreşi yok. Üstelik “kamuda tasarruf” adı altında iş yerlerindeki kreşlerin kapatılıyor. Ya da Ege Üniversitesi Hastanesinde olduğu gibi kapatılıp, özelleştirmeye hazırlanıyor. İşte çalışan kadına ‘fırsat!’

EVDE KAL, SAKIN BOŞANMA

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı”na da değinerek, “İstiyoruz ki nasıl ki her ailenin bir aile hekimi olduğu gibi aile danışmanı da olsun” diyor. Bu vesileyle Göktaş, boşanma hakkının önüne geçmek üzere danışmanlık ve arabuluculuk sistemine yeniden değinmiş oluyor.

Bu eylem planını hazırlarken aile çalıştayları ve Aile Şurası’ndan çıkan sonuçların değerlendirildiğini ve 16 bakanlık, 27 kamu ve kuruluşu ve STK temsilcileri ile eylem planını son noktaya geldiklerini her seferinde hatırlatıyor. Göktaş “Paydaşlarla hareket ettik” derken aslında iktidarın amigo gruplarında bahsediyor. O çalıştaylara imamlar, ilahiyatçılar davet edilirken kadın örgütlerinin, alanda çalışma sürdüren akademisyen ve uzmanların davet edilmediğini, hatta engellendiklerini biliyoruz.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024’ün ilk 6 ayı için hazırladığı raporda öldürülen 205 kadının 86’sı evli olduğu erkek, 22’si birlikte olduğu erkek, 20’si eskiden evli olduğu erkek, 19’u babası, 15’i tanıdığı biri, 11’i eskiden birlikte olduğu erkek, 10’u akrabası, 9’u oğlu tarafından öldürüldüğü bilgileri yer alıyor. Ayrıca raporda kadınların 117’sinin yaşadığı evde öldürüldüğünün bilgisi yer alıyor. Yani kadınlar en çok yaşadıkları evde ve en çok evli oldukları erkekler tarafından öldürülüyor.

Bakanın süslü cümleleri eve kapatılıp “hapset-sömür” döngüsüne sokulan kadının, ölümüne sömürü çarkı içinde nasıl tutulacağının ince ince planlandığını gizleyemiyor.

SÖYLEDİKLERİ İLE GERÇEKLER ÇELİŞKİLİ

Kadına yönelik şiddet meselesine ilişkin 6284 sayılı yasanın dünyada “eşi benzeri olmayan” bir yasa olduğunu söyleyen Göktaş, şiddete karşı “sıfır tolerans” politikasını sürdürdüklerini ve KADES uygulaması ve ŞÖNİM merkezleriyle şiddete karşı mücadele sürdürdüklerini de iddia etti. Rakamlar tam tersini söylüyor.

Yeniden Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2021-2024 yıllarının ilk altı aylarında yaşanan kadın cinayetleri verileri iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinden bugüne kadın cinayetlerinin sayısında istikrarlı bir artış yaşandığını gösteriyor: 2021’in ilk 6 ayında 131, 2022’nin ilk 6 ayında 164, 2023’ün ilk 6 ayında 147, 2024’ün ilk 6 ayında 205 kadın öldürüldü.

Kadınların 6284 kapsamında koruma alıp almadığına yönelik veriler açıklanmıyor. Ama birçok kadının koruma tedbiri olduğu halde öldürüldüğüne şahit oluyoruz. Kadınların önemli bir bölümünü ise şiddete rağmen koruma kararı alamıyor. Bu kadınlar “Ben öldükten sonra mı koruyacaksınız?” diye isyan ediyor, hatta öldürüldükten sonra evlerine koruma taleplerinin reddedildiği belgeler gönderiliyor.

Üstelik bakanın dediğinin aksine kadınların şiddetten korunması için gerekli sığınmaevi sayısı ve ŞÖNİM sayısı da yıllar içerisinde neredeyse hiç artmadı. 2018 yılında 110 olan sığınmaevi sayısı 2024 yılı itibariyle yalnızca 112. 2019’dan beri ŞÖNİM sayısında neredeyse hiç artış yok. 2018’de 79 olan ŞÖMİN sayısı 2019 yılında 81’e; 2022’de ise 82’ye çıktı. 2024’ün Nisan ayında bu sayı hâlâ 82’ydi.

Dolayısıyla yapılanlar, hedefler hiç de Aile Bakanı Göktaş’ın dediği gibi “siyaset üstü” değil. Siyasetin ve sömürü çarklarının tam ortasında ve bizzat sorumlusu. Bu çarkı sökmek ise kadınların örgütlü mücadelesine bağlı.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül