2025 grevlerinde öne çıkan sendikalarla konuştuk: Kadınlar emeği için direndi, hakları için mücadele etti
2025 bütün baskılara rağmen işçi ve emekçi kadınların grev ve direnişlerde öne çıktığı bir sene oldu. 2025’in özgün yanları ve 2026’ya mücadele açısından biriktirdiklerini sendikalarla konuştuk.

2025, iktidarın “aile yılı” ve uygulanan mali programları, işçi ve emekçi kadınlar üzerinde kara şimşekler çaksa da, bu yıl aynı zamanda işçi kadınların grev ve direnişlerde en önde saf tuttuğunu gördük. Smart Solar, Şık Makas, Peri Tekstil, Digel Tekstil, Temel Conta, Askaynak (Lincoln Electric), Chinatool Otomotiv, İzmir’de tütün işçileri, farklı illerde belediye işçileri gibi birçok grev ve direnişte kadın işçiler hakları için mücadele ederken, biriken deneyimler ve kazanımlar da 2026’ya kâr kaldı. İşçi direnişlerinde, grev çadırlarında kadınları daha fazla görmemiz tesadüf değil elbet. Kadın işçiler neden görünürdü, hangi talepler için mücadele ediyorlardı, ne kazandılar ve 2026’ya ne biriktirdiler? Sorularının yanıtını Birleşik Metal-İş Sendikası Eşitlik Dairesi Uzmanı Nuran Gülenç, Teksif Sendikası Uzmanı Pembe Maden ve BİRTEK-SEN’den Avukat Esmer Özer ile yaptığımız sohbetlerde aradık. 

Kadın işçilere baskı ve mobbing arttı

Özellikle işçi ve emekçi direnişlerinde geçmişe nazaran daha fazla kadınları görmemizin temel iki sebebinin kadınların daha fazla işçileşmesi ve iş yerlerinde kadınlara yönelik baskı ve şiddetin çok arttığına dair gözlemlerini paylaşan Teksif Sendikası Uzmanı Pembe Maden, “Bu sene mobbingler, tacizler daha da artmaya başladı. Kadınlara yönelik baskı da iki yönlü daha fazla öne çıktı. Birincisi iş yerlerinde üretim baskısı daha çok kadınlara yapılıyor. Masalara vurularak ‘Hadi hızlı çalışın’ diyen, işten atmakla tehdit eden bir tablo vardı. İkincisi kadınlar bu haksızlıklara karşı ses çıkardığında ve özellikle sendikalaşma sürecinde kadınlar tazminat ödemeden, kendi istekleri ile işten çıksın diye baskıyla, tacizle kadınları yıldırmaya çalışıyorlar.” diyor. 

Teksif’in örgütlü olduğu Alman menşeli Digel Tekstil fabrikasında işçilerin yaşadıklarını anlatan raporda kadın işçiler, sözlü ve fiziksel tacizlerin yanı sıra, hamile kalmamaları yönünde baskıya maruz bırakılıyor, hatta hamile olanlardan rahim içi ultrason görüntüleri talep ediliyordu.

Ücret eşitsizliği apaçık ortada!

Maden, bu sene iş yerlerinde gözlemlediği ayrımcılıkları şöyle örneklendiriyor: “Her geçen gün işçi daha da fakirleşiyor. Ancak bu yoksullaşma kadınlar açısından yine eşit değil. Örneğin hâlâ grevin sürdüğü Tapeten’de kadın işçiler erkeklerle aynı işte çalışırken erkekler 38 bin lira bandında ücret alıyor ama kadın işçiler 30 bandında. Haksızlıklar bununla bitmiyor. Yaklaşık 80 kadının çalıştığı fabrikada hijyen diye bir şey yok. Kadınlar her gün çok zor şartlarda çalışıyor.”

Örgütlenmeye karşı ‘aile’ tehdidi 

Maden, kadınların tüm bu koşullara karşı sendikalaşmak veya mücadele etmek istediğinde ilk ailelerine şikayet edilmekle tehdit edildiğini anlatıyor: ‘Aile, aile’ deniliyor ama gerçek şu ki kadınlar hak kaybı yaşadığında ve örgütlenmek istediğinde patronlar ilk olanları aile huzurunu bozmakla tehdit ediyor. ‘Kocanıza söyleriz’, ‘Babanıza söyleriz’ diye tehidt edip, sendikadan istifa etmeleri için baskı uyguluyorlar. Bu erkek işçilerin yaşadığı bir mesele değil. Kadın işçiler üzerindeki baskı çok daha katmanlıdır.”

Maden, 2026, kadınlar için daha fazla sömürü ve baskı anlamına gelirken bir yandan daha fazla mücadele için birleşmenin de zeminleri olduğunu vurguluyor.


Metalde politik ve ekonomik talepleri birleşti

Bu yıl özellikle metal iş kollarında geçmiş yıllara nazaran kadın işçilerin mücadelede daha fazla öne çıktığına şahit olduk. Kadın işçilerin kadın olmaktan yana yaşadığı ayrımcılığı pekiştiren şeylerden birinin “aile yılı” politikalarının yansımaları olduğunu söylüyor Birleşik Metal-İş Sendikası Eşitlik Dairesi Uzmanı Nuran Gülenç.

Gülenç yoksullaşma ve ekonomik sıkışmışlığın yanı sıra işten çıkarmaların metal işçisi kadınları etkilediğini anlatarak 2025’teki mücadele tablosunu şöyle anlatıyor: Aslında 2025 yılı kadın işçilerin çok daha fazla görünür olduğu bir yıl oldu. Bu süreç hem fabrikada genel olarak işçilerin yaşadığı sorunlar, kadın işçilerin özgün olarak yaşadığı sorunlar ve ülkedeki politik gelişmelerle ilerleyince kadınları daha fazla sahada gördük. Bu süreçte sendikamızın kadın işçiler açısından sürdürdüğü mücadelenin de etkisi vardır. Bu yılın başında Chinatool grevi, bir kadın grevi olarak karşımıza çıktı. Şu anda süren Smart Solar grevi de kadın işçilerin ağırlıkta olduğu bir fabrikada sürüyor.

‘Aile 10 yılı’ etkilerini fabrikada gösterdi

Gülenç, kadın işçilerin, kadın olduklarından yana yaşadığı sorunların hükümetin politikalarıyla paralel bir şekilde ağırlaştığını ve buna özgün bir şekilde mücadele etmenin önemli olduğunu vurguluyor: “Aile on yılı” ilan ettiler biliyorsunuz. Bu süreçte buna dönük politikalarını sürdürecekler ve bunun yansımalarını iş yerlerinde de görüyoruz. Bunun önümüzdeki süreçte iki yansıması olacak. Birincisi kadınların doğurması üzerinden sürdürülen politika kadın işçilerin özellikle istihdama girişinde ciddi sorunlara yol açacak. Yani halihazırda kadınların istihdama girişinde doğum meselesi, çocuk bakımı meselesi ciddi bir engel ve ayrımcılık başlığıyken, bu sürecin kadınlar üzerinde baskılara neden olacağını biliyoruz. İkincisi ise kadınların temel talepleri var, iş yerinde kreş, kamusal kreşlerin arttırılması, ücretsiz kreşlerin yaygınlaştırılması bu talepler arasında yer alıyor. Aynı zamanda doğumdan sonra sadece kadınlara değil ebeveyn izinlerine ihtiyaç var. Ancak iktidar buna sadece ‘komşu anne’ gibi yöntemler geliştiriyor ayrıca bakım emeğini kadınlar üzerine daha fazla yıkan politikalar sürdürülüyor. Oysa bunlar çözüm değil.”

‘Esas çözüm ücretsiz ve nitelikli kreşler’

Gülenç, Birleşik Metal-İş Sendikası Kadın Komisyonunun geçmişte “büyükanne modeli”ne de tepki gösterdiğini hatırlatarak,”Esas çözümün erişilebilir, nitelikli, ücretsiz, 24 saat kreşler olduğunu altını sürekli çiziyoruz. 2025 yılında da biz bu meseleyi yine metal işçisi kadınlar olarak gündeme getirdik ve getirmeye devam edeceğiz” dedi. 

Gülenç, kadınlara yönelik saldırıların ağırlaştığı 2025 yılında sendikanın da buna özgün sürdürdüğü çalışmaları şöyle özetliyor: “Bu dönem eylemlerde, etkinliklerde kadınlar daha görünürdü. Özellikle en son Gebze mitinginde de kadın işçilerin görünür olması bunu gösterdi. Bu grevler, direnişler, eylemler, ziyaretler ve özellikle kadın komisyonunun organize ettiği ve sendikamızın sahip çıktığı mücadele yöntemleri kadın işçilerin sendika ile bağını güçlendirdi. Bu sene özellikle kadın temsilci sayımızdaki artış bunun göstergesi. 

Birleşik Metal- İş’ten şiddet ve tacize karşı ek belge

Bu dönem bizim için hayata geçirdiğimiz en önemli başlıklardan bir tanesi bence Şiddet ve taciz politika ve prosedür belgemizin, toplu sözleşme maddelerine, toplu sözleşmelerin eki olarak hayata geçmeye başlamasıydı. Örneğin güncel olarak Günsan iş yerinde, bu politika belgesini işverenle karşılıklı kabul etmiş durumdayız. MESS sürecindeki taleplerimizi bu dönem daha bir görünür olarak kamuoyuyla da paylaştık. Sözleşme sadece ekonomik boyut değil birçok yönüyle kapsamlı olmalıydı. Ebeveyn izinleri, kreş meselesi, ev içi şiddet politika prosedür belgelerinin hazırlanmasına yönelik madde önerilerimiz de bu süreçte ilerledi. O yüzden ekonomik ve politik taleplerin birlikte örüldüğü bir yıl oldu bizim için.”

‘2026 kadınlar için topyekûn mücadele yılı olmalı’

Gülenç, 2025 yılının kadınlar için topyekûn mücadele yılı olacağını ifade ediyor: “2026 kadınlar için daha ağır geçecektir. ‘Aile yılı’ adı altından kadınların kazanılmış hakları ve medeni haklarına saldırı devam edecektir, ayrıca ekonomik sıkışmışlığın ve yoksulluğun derinleştiği bir sene olacağını biliyoruz. Bu yüzden mücadeleyi de buna uygun biçimde ilerletmeye ihtiyacımız var. Bugüne kadar işçi sınıfı ve kadınların kazandıkları hakları onlara lütfedilmedi, mücadele ile kazanıldı. Bizim dağınıklığımız, örgütsüzlüğümüz bu saldırıların daha da güçlenerek üzerimize gelmesine neden oluyor. Onun için bu sene örgütlenmek ve çok yönlü mücadele etmek çok önemli bir yerde duruyor.”


Mücadeleci sendikacılık örneği olarak BİRTEK-SEN
Örgütlenmenin işçi ve emekçiler açısından gerekli ve acil olduğuna dair tespitler işçi ve emekçi ile birlikte mücadele sürdüren sendikaların söyleminde ve eyleminde yer alıyor. Kadın işçiler her taraftan güvensiz hissederken mücadelede güven arıyor. Sınıf sendikacılığının önemi burada öne çıkıyor. BİRTEK-SEN’de son yıllarda bu anlamda öne çıkan sendikalardan biridir. BİRTEK-SEN’in Avukatı Esmer Özer, özellikle kadın işçiler açısından örgütlenmenin zorluklarına değiniyor: “Türkiye’de sendikal örgütlülük zaten çok az. Sendikalı olan işçi sayısı zaten çok az ama bunlar içerisinde üye olan kadın işçi sayısı çok daha az. Bizim daha önce hazırladığımız kadın emeği raporu da bunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bugün toplu iş sözleşmesi imzalama yetkisi olan sendikaların, bazı fabrikalarda yetki almış sendikaların hiçbirine doğru düzgün güven duymuyor kadın işçiler. Örgütlenme pratikleri de genel olarak zaten çok geride kalıyor. Bunun birkaç sebebi var. Genel olarak örgütlü her mücadeleye karşı yürütülen topyekûn bir savaş var ama bunun yanında sarı sendikalar, sendikal bürokrasi eliyle örgütlenmeyi baltalayan bir süreç de var.”
‘Kadın işçilerin sendikaya güveni arttı’
Özer, kadın işçilerin ağırlaşan çalışma koşullarından örnek vererek aynı zamanda örgütlenmeye güvensizlik duyduğunu anlatıyor:” Bazı yerlerde şöyle örneklere denk geliyoruz; tuvalete kartlı sistem koymuşlar, oraya girebilmek için kadın işçi erkek amirinden kartı alıp tuvalete girmek zorunda kalıyor. Böyle korkunç bir denetim mekanizması aslında, bir otomasyon, otomatikleşme süreci de var. Bunlara karşı şikayet mekanizmaları zaten yok. İçeride yetkili bir sendika olsa dahi kadın işçiler bir haksızlığa maruz kaldıklarında herhangi bir şikayet mekanizmasını işletemiyorlar. Gidip anlattıkları zaman, bu sorunun çözümü için adım atılmasını talep ettikleri zaman kapı duvarla karşılaşıyorlar. Yani olayın üstünü örtmeye çalışan bir eğilim genellikle söz konusu oluyor. Mesela bize ulaşan kadın işçilerin yaşadıklarına dair biz hızlıca bir raporlama süreci hazırlıyoruz, orada bazı girişimlerde bulunuyoruz, gerekirse hukuki destek sunuyoruz. Böyle bir yerden BİRTEK-SEN’e duyulan güvenin çok daha fazla olduğu yaptığımız anket çalışmasında da ortaya çıktı.”
‘Güvenli mücadele alanı şart’
BİRTEK-SEN’in neden kadınlar için güvenilir bir mücadele alanı olduğunu soruyoruz Özer’e: BİRTEK-SEN yıllardır Antep’te, Urfa’da, bölgedeki işçi direnişlerine öncülük etmiş, sınıf hareketi içerisinde kendini var etmiş işçi önderlerinin oluşturduğu bir sendika. Yani bu sendikayı birileri dışarıdan kurmadı. Bu sendika doğrudan işçiler tarafından kuruldu. İkincisi, örgütlendiğimiz her alanda orada işçinin iradesini gözeten, işçinin kendi iradesini ortaya koyması gerektiğini savunan, işçi demokrasisini savunan bir yerde duruyoruz. O yüzden alacağımız kararları birlikte tartışıp, birlikte konuşup bir neticeye bağlıyoruz ve o kararlara bu şekilde uyuyoruz. Bu bir güven yaratıyor ancak kadınlar açısından bu güveni tahsis etmek daha zor. Biz hâlâ diğer sendikaların yarattığı tahribatı onarmakla uğraşıyoruz. Çünkü ya hiç sendika tanımamış ya da tanıdıysa da bürokratik, sarı sendikal anlayışla karşılaşmış kadınların sendikaya dair fikrini değiştirmek bizim için ayrı bir mücadele alanı oluyor. Ama bir kere BİRTEK-SEN’le tanıştıktan sonra, herhangi bir krizde orayı nasıl yönettiğimizi, nasıl karar aldığımızı, hangi işlemleri yaptığımızı gördükten sonra o güven inşa edilmiş oluyor ve etrafımızda bu şekilde kadın işçiler birikiyor. Bizim bugün Malatya’da, Urfa’da il temsilcilerimiz kadın arkadaşlar ve bu kadın arkadaşlar aynı zamanda işçilikten gelme arkadaşlar. Ya da kadın alanında yürüttüğümüz çalışmalarda bir rapor hazırlamaya çalıştık, toplantılar yapmaya çalışıyoruz, bazı eğitim çalışmalarını birlikte yapmaya çalışıyoruz. Elbette ki bu onlar için daha önce deneyimlemedikleri ve kendileri için daha güvenilir olduklarını hissettiği bir alan yaratıyor. Bu da mücadelenin devamı için şart.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül


Editörden