Çıkmışım da gelmişim Çarşamba’dan Berec’e
En güzel türkülerde şimdi var şimdi yok
Bir uç kemancıyım, ulusalım, sesim ince
Orada doymadım da geldim, burada doymadım da grevdeyim
Nöbetteyim hem de bilinçliyim hem de
Uzun uzun yıkılmalara dayandım
Oyun yaşındayım, okul yaşındayım, yalansızım
Beni kimseler tutamaz daha, kimseler bile
Çalıştığım kadar yaşarsam eşitim, özgürüm
Dündün bugüne en titiz büyüttüğüm
Saçımdan çok, boyumdan çok budur işte
Bu dizeler Berec grevcisi Sevinç Gülsuna’ya ait. Peki ya bu dizeleri Sevinç Gülsuna’nın dile getirmesine sebep olan Berec grevi neden, nasıl ortaya çıktı?
1950’li yıllarda ülkenin elektriksiz bölgelerinde pilli radyo ve el fenerlerine ihtiyaç duyulmuş bu nedenle pil talebi artmış, pil piyasası verimli bir hale gelmişti.
1954 yılının Mart ayında da Musevi asıllı iki yerli girişimci ve bir İngiliz sermayedar tarafından “Berec Sanayi Türk Limited Şirketi” kuruldu. Fabrikanın kuruluş yeri olarak da ucuz emek gücünün yoğun olduğu göçmenler ve yoksul gurbetçiler diyarı olarak bilinen Gaziosmanpaşa seçilmişti. O günkü adıyla Taşlıtarla.
Berec fabrikasında 1100 işçi çalışıyordu. Bu 1100 işçinin 790’ı ise kadındı. İşçilerin hemen hepsi Taşlıtarla’nın gecekondularında kirada oturuyor, her biri 6-7 kişilik nüfusu geçindirmeye çalışıyordu. Kursaklarından geçen lokma sayalıydı. Parasızlıktan çocuklarını okula dahi gönderemiyorlardı.
Kimisi evinde elektrik olmadığı için gaz lambasıyla aydınlanıyordu.
Mevsimlerden en çok ilkbahar ve yaz sevilirdi. En azından ısınma derdi yoktu.
Yoksulluk, “İş olsun da kaç kuruşa olursa olsun” düşüncesini dayatıyordu.
Ama Berec fabrikasındaki insanlık dışı çalışma koşulları da katlanılacak gibi değildi. İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yetersizdi. Ücretler düşüktü. Bu olumsuz koşullardan en çok etkilenen de kadınlardı. Gelin yaşadıkları hayatı onlardan dinleyelim:
"Ben Samsun’un Çarşamba kazasından 16 yaşında Berec Pil Fabrikası’nda 2612 numaralı işçi kız Sevinç Gülsuna. 1960 yılında İstanbul’a geldik. İlkokulun beşinci sınıfına kadar okuyabildim. Fabrikadan aldığım parayla 7 nüfusa bakarım. Babam da benim gibi işçiydi. Metal-İş sendikasına dâhil olduğu için işinden çıkarıldı, beş aydır boşta, annem hasta… On günde 90 lira kazanırım. 110 lirasını ev kirasına veririz. Bakkala 250 lira borcumuz var. Evimizde elektrik yok. Gaz lambası yakar, odun sobasında ısınırız.”
“Ben Fatma Aydın. Babam inşaat işçisiydi. Ciğer hastasıdır babam. Hastalanınca müdür beye çıktım. Biraz para vermesini rica ettim. Sendikaya kayıtlı olduğum için bana avans vermedi. Muhtardan bir fakir kâğıdı alıp belediyeye başvurduk. Bir süre Heybeliada Sanatoryumu’nda yattı. Şimdi boş geziyor. Annem yaşlıdır, çalışamaz. 10 günde 85 lira alırım. Bu parayla annem, babam, ben, ilkokula giden iki kardeşim geçinmeye çalışırız, iki ağabeyim askerdir. Onlara da biz para göndeririz… Evlenmek? Ben evlenirsem evimize kim bakacak?”
“Ben Fevziye Sert. 5 yıldır burada çalışırım. 10 günde 105 lira kazanırım. Bizim aile 7 kişidir. Yalnız ben çalışırım. Babam ihtiyar. Mevsimlerden ilkbahar ve yazı severiz. Bu mevsimlerde ısıtma derdindin kurtuluruz hiç olmazsa, çıkıp biraz hava alabiliriz kırlarda. Ve kırlardan topladığımız otlarla yemek yapabiliriz.”
“Ben Safiye Sarafoğlu, 17 yaşındayım. Kazancım 10 günde 85 liradır. Kömür dairesinde çalışırım. Vücudumu arapsabunu ve talaş karışımıyla yıkarım... Erkek arkadaşlarımız sıcak suda yıkanır, biz ise soğuk suda."
“Ben Münevver Kaya. 19 yaşındayım, 6 yıldır Berec’te çalışırım. 10 günde 120 lira kazanırım... Sinemaya, eğlenceye parayla gidilir. Biz hep borçluyuz. Borçtan kurtulmadan eğlence olur mu? Kadın arkadaşımız hamile olunca onları ağır işe verirler. Ağır işte çalışsın da çocuğunu düşürsün diye. Çünkü eğer doğum yaparsa izin vermek lazım.”
“Ben Ayşe Gaytan. Dulum. 10 günde 100 lira alırım. Beş çocuğum, anneme ve kardeşime bu parayla bakarım. Çocuklarımı maalesef mektebe gönderemiyorum."
Kadınlar, çalışılan süreye ve işin niteliğine bağlı olsa bile erkeklerden daha düşük ücret alıyordu. Kömür dairesinde çalışıp zehirlenmemek için yoğurt yiyorlar, hamileler doğum iznine bile çıkarılmıyordu.
Daha iyi çalışma ve yaşam koşulları için örgütlenmek şarttı. Daha önceden sendikalaşma çalışması olmasına rağmen Maden İş sendikası fabrikada yetki alamamıştı. 1963 yılında ise Petrol-İş örgütlenme çalışmalarına başladı. İlk olarak fabrika temsilcilerine ulaştı. Toplu sözleşme görüşmelerine başlamak için yeterli üye sayısını elde etti. Ama üye sayısı yasal olarak yeterli olsa da mücadele için daha fazlası gerekiyordu.
Fabrika yönetimi toplu sözleşme maddelerini kabul etmeme konusunda ısrar ediyor, işçileri sendikadan vazgeçirmek için baskı kuruyordu.
1963 yılı Türkiye işçi sınıfı grev hakkının yasallaşması için çetin bir mücadele veriyordu. Kavel Kablo Fabrikası’nda işçiler, yaptıkları fiili grev ile işçi sınıfı için vazgeçilmez olan bu hakkı yasallaşmasına öncülük etmişlerdi. Sıra bu yasal kazanımın sınanmasına gelmişti. Bu sınav grev yasasının kabul edilişinin ertesi yılı, 1964’te Berec’te verildi.
Patronun yıldırma hamlelerine karşılık Petrol İş sendikası, fabrika önünde özel grev oylamasına gitti. Oylamaya katılan 823 işçiden 813’ü greve evet oyu verdi. Grev kararı alınmasına rağmen grev hemen başlayamamıştı. Patron adına görüşmelere katılan Türkiye Kimya Sanayi İşverenleri Sendikası ile Petrol İş’in bulunduğu uzlaştırma kurulunda süreç uzatılıyordu. Fakat burada da bir anlaşma sağlanamadı. 17 Kasım 1964’de grev kararı alındı. Grev komitesi belirlendi, grev çadırının hazırlandı, grev fonunun oluşturuldu. Ve nihayet “Berec Pil Fabrikası’nda Grev Var” pankartı asıldı. Berec işçileri 7 Aralık’ta greve çıktı.
İşçilerinin taleplerini yazdığı dövizler bahçe duvarına asılmıştı. Berec grevi; fabrika yönetiminin jandarma desteğiyle grev süresince işçilere yönelik saldırılarına rağmen 41 gün boyunca devam etti, işçiler tüm bu saldırılar karşısında geri adım atmadı, grevi kazanana kadar sürdürdüler.
Grev süresince pek çok ilk yaşandı. İşçiler ilk defa grev yapıyorlardı… Toplu hareketin, birbirine destek olmanın bilincini ilk defa yaşıyorlardı. İlk defa tiyatroya gittiler. İlk defa bir folklor ekibi onlar için gösteride bulundu. Bu grevde düğün dernek kurulup nikâhlar kıyıldı, doğan çocuklara “Grev” adı verildi.
Türkiye’de 1960’lı yıllara kadar kadın işçilerin en yüksek katılım sağladığı bu grev, bu direnç sayesinde kazanımla sonuçlandı.
Kaynak: Kırk Bir Uzun Gün, Berec Grevi, Özkal Yici
İŞÇİ SINIFI TARİHİNDE KADINLAR | Türkiye işçi sınıfının tarihinde dönüm noktası denilebilecek işçi direnişlerinde ve grevlerde kadınların oynadığı kritik rolleri hatırladığımız dosyamızını tamamını BURADAN okuyabilir, podcast olarak dinleyebilirsiniz...
İlgili haberler
İşçi Sınıfı Tarihinde Kadınlar...
Bu dizimizde Türkiye işçi sınıfının tarihinde dönüm noktası denilebilecek işçi direnişlerinde ve gre...
1880’lerden 1989 Baharına: Cibali Tütün işçisi kad...
Cibali Tütün Fabrikasında 1880’lerden 1994’e kadar onlarca grev yapıldı. Cibali işçilerinin bıraktığ...
1910: Bursalı ipek işçisi kadınların tarihi grevi
3 Ağustos 1910’da 3 bini aşkın kadın ve kız çocuğu grev çağrısına yanıt verdi. Talepler belliydi: ça...
1963: Kavel Grevi’nin ardındaki kahraman kadınlar
Kavel Grevi işçi sınıfının makine başında çalışanlardan ibaret olmadığını gösterdi. En kritik anlard...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.