Şimdiki aklım olsaydı…
Yaşadıklarımızla birbirimize çok yakınız ama araya koyduğumuz mesafelerle en yakınımızdaki kadına bile uzağız. Bu uzaklık, sadece karşımızdaki kadını değil, kendimizi de yalnızlığa mahkûm etmek demek.

Yaklaşık 35 sene komşuluk yaptık. Onun da benim de bir kızımız oldu, kızı 6 aylıkken eşi sekreteriyle beraber yaşamaya başlamış ve evini terk etmişti. Sema kızıyla annesinin evine döndü, 15 sene kızıyla annesinin evinde yaşadı. Ailesinin yardımıyla bir ev almak için emlakçı ile tanıştı, bu kişiyle evlendi. Bu kişiden de bir çocuğu oldu. Ama hayat hiç Sema’dan yana olmadı.

Sema ilk eşinden ayrıldıktan sonra çalışmaya başlamıştı, küçük kızını bıraktı annesine. İkinci eşi de Sema’nın elinden maaşını alıp içkiye yatırıyordu. Sema sürekli çalıştı, ama sürekli şiddet, hakaret gördü. Bu eşi de başka bir kadınla yaşamaya başladı. Sema hem çalışıyor, hem de çocuklarına bakıyordu, son zamanlarında şiddetli mide ağrıları çekmiş, ama hem iş hem çocuklar derken doktora gitmeye bir türlü fırsat bulamamıştı. Dışarıya ne çektiğini ve hastalığını belli etmiyordu. Bir gün ağrılara dayanamadığı için işten izin alıp doktora gitmişti. Doktor durumuna bakıp ‘Seni yatırmam gerekiyor’ demişti. Fakat, Sema tekrar çalışmaya devam etmişti. Ağrı kesiciler ile işe gidip gelmeye başlamıştı. Fakat, gün gelmiş, dayanamayacak hale gelmiş ve hastaneye yatırılmıştı. Çocuklar kreşten gelecek, alacak kimse yok diye hastaneden imza atıp çıkmış, eve gelince fenalaşmış, ambulansla götürüldüğü hastanede kurtarılamamış ve hayatını kaybetmişti. Sema öldüğünde 40 yaşındaydı. İki küçük çocuğu anneanneleri büyüttü.

İki erkeğin bir kadını yavaş yavaş ölüme götürmesine biz de seyirci kalmıştık.

Şimdiki aklımla Sema ile komşuluk yapacak olsaydım, onun yanında olurdum. Ona daha yakın dururdum, kadın dayanışmasıyla onu sarıp sarmalardım. Onu belki dostluğumuzla güçlendirip, mutlu olmasını sağlayabilirdik. Belki ilk günden onun hastanede yatmasını sağlayabilirdik, bakımını yapabilirdik, onu kurtarabilirdik. Aklıma geldikçe gözlerim hâlâ dolar ve bir “Ah!” çekerim. Çocuklarla aynı kentte yaşamış olsaydım, en azından yine elim üzerlerinde olurdu. Yine de arayıp sormaya çalışıyorum çocukları. Arkadaşımın yadigârı onlar. Yaşadıklarımızla birbirimize çok yakınız ama araya koyduğumuz mesafelerle en yakınımızdaki kadına bile uzağız. İşte bu uzaklık, sadece karşımızdaki kadını değil, kendimizi de yalnızlığa mahkûm etmek demek. Ben anladım, kadın yaşatır kadını. Kadın dayanışması yaşatır.

İlgili haberler
Bakırköy Belediyesi işçileri ücrette eşitlik istiy...

Kimse çalışma koşullarından memnun değil. Daha iyisini vadeden bir belediye de yok, belediyeye karşı...

Van’dan bir ses yükseliyor: Susmak yok!

Van’dan 4 kadın sesleniyor bize. Bu 4 kadın memleketin halini de kadınların direncini de ortaya seri...

Okul öncesi öğretmenleri neden hep kadın?

15 yıllık bir anaokulu öğretmeni soruyor: ‘Neden anaokulu öğretmenleri hep kadın? Neden üniversitede...