Reçete ‘rasyonaliteye dönüş’ değil birlikte mücadele
Yeni asgari ücretin belirlenmesi, geçim derdi bir yana seçimden bu yana yıpranmışlığımızı, aramızda körüklenen kutuplaşmayı aşmaya, birbirimize sarılmaya ihtiyacımız var.

Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanı olurken devir teslim töreninde yaptığı konuşmada “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır. Sosyal refahı artıracağız” ifadesini kullanmıştı. Bu söylemlerden yola çıkarak ve belirlenen asgari ücrete ve artan hayat pahalılığına bakarak söyleyebiliriz ki; Erdoğan ve Şimşek’in iş birliği halkın taleplerini karşılayan, işçi ve emekçilerin haklarını veren değil aksine uluslararası sermaye ve yerli sermayeyi memnun edecek, onların çıkarlarını gözetecek bir ekonomi politika anlayışı ile yapılmış bir iş birliğidir.

Yerli ve uluslararası sermayenin programını uygulaması için Hazine ve Maliye Bakanı yapılan Mehmet Şimşek, “rasyonaliteye dönüş” adına halk için acı reçete dediği bir ekonomik program uygulamaya hazırlanıyor. Dolayısıyla Şimşek’in Erdoğan ile ekonominin “gereği” üstünden sürdürdüğü politikaların, emekçilerin yaşama ve çalışma koşullarını daha da zorlaştıracağı bir dönem kapıda.

SERMAYENİN YENİ BAKANI

Mehmet Şimşek’in -birçok çevre tarafından umut veren ve kurtarıcı olarak görülse de- aslında halktan yana bir ekonomi politikası izlemek için seçilmiş bir bakan olmadığı ortada. Hatta tam aksine Şimşek, iktidarın yitirmiş olduğu sermaye desteğini yeniden kazanmak için seçilen yeni bir proje. Şimşek önümüzdeki süreçte de halkın çıkarlarını korumak, işsizlik ve yoksullukla mücadele etmekten ziyade sermayeyi besleyecek, kârlarına kâr katacak yeni yöntemler için çalışacaktır. Bunun sinyallerini gerek açıklamalarında gerekse asgarî ücret tartışmalarında gördük, görmeye de devam edeceğiz.

Belirlenen asgari ücret 11 bin 402 lira. Yani bugün işçiye reva görülen zam oranı yüzde 34 oldu. Enflasyonun açıklanmasıyla, asgari ücret hesaplara yattığı gibi yoksulluk sınırının altına düştü!

Asgari ücret yapılacak yeni zam için günler yaklaşırken, seçimin hemen ardından fabrikalarda derin bir sessizliğin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Özellikle seçim sonuçları ile birlikte umutsuz, motivasyonu düşmüş bir muhalif işçi kesimi varken diğer yandan da Erdoğan’a oy verdiği için asgari ücreti, hayat pahalılığını konuşmaktan, tartışmaktan çekinen işçilerin olduğunu söyleyebiliriz.

Kimi yerlerde işçiler arasındaki bu karşıtlık, kutuplaşma ve seçimden sonra artan öfke birçok işçi için konuşmama, sessiz kalma gibi eğilimleri ortaya çıkardı.

BİZ BÖLÜNDÜKÇE ONLAR KAZANIYOR

Bursa’da metal fabrikasında çalışan işçi kadınlar “Seçimden önce fabrikada çalışan AKP’li işçiler ‘Vatan, millet uğruna kuru ekmek yeriz’ diyorlardı. Şimdi zamlar geldikçe sessizleşiyorlar. Onlar da kaygılı ve mutsuz. Bunu görüyoruz” diyorlar.

Bir parantez açalım. AKP’nin “Vatan millet elden gidecek” propagandasının karşılık bulduğu seçim sürecine dönüp baktığımızda artan yoksullukla özellikle kadınlar sosyal yardımlara iyice bağımlı hale geldiler. Bu bağımlılık, seçim sürecinde sallanan açık bir tehdit sopasına da dönüştü. Tıpkı artan yoksulluk ve işsizliğin, işten çıkarılma kaygısını büyüterek korkunç çalışma koşullarına sessiz bir baskı ile işçileri mahkûm etmesi gibi.

İşçiler sadece patrona karşı da sessiz kalmıyorlar, kimi zaman sendikalarına çoğunlukla birbirleriyle de konuşurken temkinli davranıyorlar. Patrona karşı işyerindeki arkadaşları arasında söylediği bir sözün patrona uçup uçmayacağına dair güven o kadar kırılgan ki. Öyle ki işyeri tarafından düzenlenen bir toplumsal cinsiyet eşitliği eğitiminde kadın işçiler, yaşadıkları eşitsizliği ifade etmekten kaygı duyuyorlar. Müdürler o salondan çıkarılsa bile o eğitimde paylaştıklarını müdürlerine haber verecek kişiler olduklarına bir o kadar eminler. Bu güvensizliği aşmak ancak işçilerin içlerine sokuldukları rekabetin kendilerini tüketen sömürünün yoğunlaşmasıyla sonuçlandığını fark etmesi ve bu birbirine düşürmeye karşı çıkmasıyla mümkün. Kutuplaşma her yerde ve her konuda çünkü ne kadar bölerlerse patronlar için o kadar iyi; işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanarak haklarını almaları da bir o kadar zorlaşmış olur.

Yeni asgari ücretin belirlenmesinin ardından, toplu iş sözleşmesi imzalanmış pek çok yerde işçilerin ücretleri asgari ücretin ya altında kaldı ya da asgari ücretle eşitlendi. Bu da ek zammı bir zorunluluk haline getirdi. Ancak her ses çıkarana işsizlik tehdidini savuran, zaten verebileceği en asgariyi vermeye çalışan patronun, içinden gelerek, hiçbir zorunluluk hissetmeden ek zam verdiği nerede görülmüş?

LÜKS DEĞİL İNSANCA YAŞAM İSTİYORUZ
Bir sohbetimizde metal fabrikasındaki işçi bir kadın “Ben bu ücretle çocuğumun okul masrafını mı ödeyim, kirayı mı ödeyim, nereye yetişeyim?” diyordu. Diğer bir işçi kadın ise okul kapandığı için mutlu olduğunu ifade ediyordu: “En azından üç ay okul masrafı olmayacak.” Bir başkası ise, “Bizim lüks yaşam gibi bir hayalimiz yok. Biz sadece insanca yaşayabilmek istiyoruz” diyordu.
Asgari ücret maalesef geniş işçi kitlelerinin içinde değil ileri işçiler arasında tartışılan ve hem fikir olunan bir gündem oldu. Seçimden sonra ve her asgari ücret döneminde artırılan suni kutuplaşmalar, bu tartışmalara işçi yığınlarının katılmaması için yürütülen iktidar politikasından başka bir şey değil. Bunun farkında olup işçi kadınların daha çok bir arada olduğu ve eskisinden daha çok mücadele etmesi gerektiği ortada. Çünkü iktidarın söylediği ve tarif ettiği gibi “kemer sıkmaya” gidecek durumumuzun kalmadı. Özellikle işçi kadınlar “Sıkacağımız kadar sıktık, o kemer artık koptu” sözleriyle, emekçiler için gelinen noktayı işaret ediyorlar.
Aynı bantta çalışan, aynı atölyede çalışan, aynı ofiste, mağazada, hastanede çalışan işçilerin, emekçilerin kimlere oy verdiklerinden bağımsız yaşamak zorunda bırakıldıkları bu ağır koşullar bir o kadar ortak. Bugün için en acil ihtiyaç, emekçi kitlelerin insanca yaşam koşulları için yan yana gelmesi. Halihazırda sendikalıysa işçinin sözü dikkate alınsın diye sendikasını sarsması, varlığını birlikte hissettirmesi, gerekirse işyeri temsilcisini değiştirmesi, kendi komitelerini kurması…
Kendi yaşamına, kendi işyerine, kendi haklarına, koşullarına dair söz hakkı sahibi olmasının imkanını yaratacak bu örgütlülük, Erdoğan iktidarına oy veren vermeyen bütün işçi kadınların talebi ve amacı olmalı.
KIRILAN GÜVENİ TAZELEME VAKTİ

Kadınlar kendilerini yalnız hissetmeyecekleri, birbirilerinden öğrenecekleri, birbirleriyle dayanışma içinde olacakları atölyelerde, derneklerde, platformlarda okullarda ve mahallelerde buluşup, “Ne yapmalıyız?” sorusunu sormaktan vazgeçmiyoruz. Biz de tekrar soruyoruz; “Peki şimdi ne yapmalıyız?”

Taleplerimizin sandığa sıkıştırılamayacağını, mücadele etmeden kazanamayacağımızı bu seçimlerle birlikte yeniden gördük. Tekrar birbirimize olan güvenimizi, umudumuzu, dayanışmamızı yanımıza alıp, memleketin dört bir yanından kadınlarla, yaşamlarımızda neyi değiştirmek istiyorsak bu değişimin ancak birbirimizle olacağını bilerek yola devam etmeliyiz.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Asgari ücret için azami çalışma

Bugün kalem tutmam gerekirken, elimde makas fabrikada perde kesiyorum.