Gün geçtikçe özel sektör çalışanlarının çalışma koşulları da giderek ağırlaşıyor. Bu zorluğu en çok yaşayanlardan biri de şüphesiz, market çalışanları. Özellikle “üç harfli” marketlerin yoğun sömürüsünü alışveriş için girdiğimiz her marketin kasasında göz göze geldiğimiz çalışanlarda görebiliyoruz. Kan çanağı olmuş gözleri, yorgunluktan titreyen elleri, sürekli panik halleri durumu gözler önüne seriyor.
‘FİYATLARI ARTIRAN BİZ DEĞİLİZ’
Selma da bu marketlerde çalışan kadınlardan biri. Evde oturmak istemediği için marketlere iş başvurusu yapmış. Önce satış temsilcisi, kısa bir süre sonra da müdür yardımcısı olmuş. Ancak market sektöründe müdür bile olsanız işlerin değişmediğini, “Her işi, isteyin ya da istemeyin yapmak zorundasınız. İş tanımımla yaptığım iş uygun değil. Bayramlarda sevdiklerimizle vakit geçirmek istiyoruz ama çalıştığımız sektörde bayram tatili olmadığı için çoğu etkinlik ve plandan mahrum kalıyoruz; üstelik çok komik mesai ücretleriyle. Maaşımız gününde yatıyor ama yaptığımız işin karşılığı değil” diyerek anlatıyor. Düşük ücretlerle ağır çalışma koşulları altında yaşadıkları gerginliğin üstüne etiketlere öfkelenen müşteriler eklenince gerginliklerinin iyice arttığını belirtiyor.
“Bir etiket yüzünden bir müşteri ‘Allah’ın belaları, her gün fiyat değiştirmekten yorulmadınız mı?’ diyerek üzerimize yürüdü” sözleriyle müşterilerle ilişkilerinin geldiği noktayı anlatıyor. Markette sürekli etiket değiştirmek zorunda kaldıkları için tacize, tehdit ve hakaretlere maruz kaldıklarını da ekliyor. Oysa fiyatları azaltan ya da artıran market çalışanları değil, iktidarın ekonomi politikaları. Bu yaşananlar nedeniyle market çalışanlarının sık sık değiştiğini, uzun süreli çalışan sayısının da az olduğunu söylüyor Selma.
Çalışma koşullarını anlatmaya devam ediyor: “Üstlerimizle büyük bir sorun olmadıkça bir iletişimimiz yok. Talep ya da şikayetlerimize dair bizi muhatap alan bir sistem yok. Hemen hepimizin fıtığı ve vücudunda morluklar var. Ağır kaldırmak, haftada üç gün sevkiyat indirmek ve yerleştirmek neden oluyor bu rahatsızlıklara. İzin günümde dinlenmenin dışında çok bir şey yapamıyorum. Bazen günüm o kadar zor geçiyor ki eve geldiğimde duş alırken ağlayarak rahatlamaya çalışıyorum.”
ESNEK ÇALIŞMA SEKTÖRÜN NORMALİ
Çağla da Selma’dan farklı çalışma koşullarına sahip değil. Esnek çalışma koşulları iş yerinin baş şartlarından biri olmuş. Koşullara itiraz etmek istediklerinde işe girerken imzaladıkları sözleşmeyi işaret ediyor müdürler.
Çağla, üniversite döneminde harçlığını çıkarmak için başlamış marketlerde çalışmaya. Mezun olduktan sonra iş bulması gerektiğinde deneyimi olduğu için hemen markette işe girmiş. Çağla “Bizim isteğimize bağlı değil, onlar istedikleri zaman erkenden çağırabiliyorlar. Daha sonra bu zamanı istediğimizde izin olarak kullanabileceğimiz söyleniyor. Ben şube değiştirdim. Diğer tarafta neredeyse bir aya yakın iznim birikmiş olmasına rağmen bana ‘Orada kullansaydın’ denildi. O kadar saat çalıştığım çöp oldu. Tatil günlerinde de çağrılabiliyorsun” diyor.
Çağla geçmişle bugün arasındaki müşteri davranışlarını da karşılaştırıyor: “İnsanların anlayışı vardı, şimdi asla yok. Küfür ediliyor, şiddet bile uygulanıyor. Çok defa ‘Bu niye bu kadar pahalı?’ diye sorulup ürünün fırlatıldığı olmuştur. İnsanlar sanki zamları biz yapıyormuşuz gibi her gün artan fiyatlara olan öfkesini bizden çıkarıyor.”
‘HASTAYSAN KASAYA BAK’
Daha önce çalıştığı iş yerinde mobbing çok fazlaymış. Oturduğu anda, tuvalete gittiğinde dahi bir sürü laf ediliyormuş. Şimdiki iş yerinde biraz daha rahat etse de memnun değil Çağla. “Belki 7-8 kişinin işini üç kişi yapmaya çalışıyor. Üstlerinizle istediğiniz kadar konuşun, sizi nadiren dinlerler. Genelde emir kipiyle konuşulur. Ciddiye alınmazsınız. Hastaysanız bile ‘Gel kasaya bakarsın’ denilir.
Hareket edemeyecek halde olsan bile paspas attırırlar. Yaşadım biliyorum. ‘Beğenmiyorsan kapı orada’ derler” diyerek anlatıyor çalışma koşullarını.
Bel ve boyun ağrısı artık hayatlarının normali olmuş. Bu nedenle tedavi gören arkadaşları olsa da koşullar değişmedikçe çok da işe yaramamış tedaviler. Varis zaten en başat problemlerden biri. Bir de bunlar için rapor alırsan herkesin gözünde kötü gözüküyormuşsun marketlerde.
‘BİRKAÇ YILA İŞ GÖREMEZ HALE GELİRİZ’
Çağla ile konuşurken yanımıza gelen Serpil söze giriyor. Serpil mahallenin en işlek caddesinde hizmet veren marketin müdürlüğünü yapıyor. İş tanımını sorduğumuzda raf düzeninden kasaya, evrak işlerinden market içinde yapılan her işe koşturduğunu anlatıyor. Boş vaktinin kaldığı durumlarda da yeni etiketleri hazırlayıp değiştirme görevini de yapıyor. Üniversite ve lisede okuyan iki çocuğu var Serpil’in, “Çocuklarının okul giderlerine aldığım ücret zor yetiyor” diyerek devam ediyor. Serpil’in maaşı asgari ücretin biraz üzerinde. Bu sene de geçmiş senelerden farklı bir artış olmayacağını düşünüyor.
“İş yerinde üç kadın çalışıyoruz. O yüzden bizim aramızda mobbing yok. Dayanışma içinde yetişiyoruz işe ama fiziki gücümüz bir yere kadar. Ağrılarımız kronikleşti. Birkaç yıla iş göremez hale geleceğiz biz de” diyerek sözü, iş arkadaşı Zehra’ya bırakıyor.
‘FİYATLARI BELİRLEYENLER BU MARKETE GELMİYOR’
Üniversite bitince kendi alanında iş bulamayıp “ya tekstil ya market” diyerek her kapıyı çalmış Zehra. 7 aydır kasa elemanı olarak çalışıyor. Onu en çok üzen şey kasada müşterilerin söyledikleri. “Abla bu fiyatları belirleyenler, bizimki gibi marketlere bile girmiyorlar. Benim gibi çalışanlarsa suçluymuşuz gibi her gün azarlanıyoruz” diyor. Bu sene üniversite sınavına tekrar girip yeniden okul hayatına dönmeyi hayal ettiğini söylüyor: “Çalışmama lüksümüz yok. Bizim evde çorba kaynayacak ki ölmeden günü bitirelim. Nefes al, çalış, uyu, kalk işe gel. Hakkımızı hep birlikte arasak, keşke bu düzeni değiştirebilsek.”
Fotoğraf: Freepik
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.