İzmir depremini yaşayan sağlık işçileri depremzedeler için yan yana
İzmir depremini yaşayan biz kadınlar bu dayanışmayı en iyi anlar, anlatır deyip dayanışmanın sürekli ve organize şekilde olması için ne yapmalı onu tartışıyoruz.

6 Şubat sabahı erken saatlerden itibaren işyeri sendika mesaj gruplarında yazışmalar başladı. Yaşanan felaketten dolayı derin üzüntü içinde olan kadın sağlık işçileri birbirlerine aile ve yakın çevrelerini sormakla yetinmiyor, ne yapabileceklerini soruyorlardı. İşçiler sürekli “Bizlerin yapabileceği bir durum olur ise haber edin arkadaşlar” diyordu. Kelimenin tam anlamıyla elinde avucunda ne varsa paylaşmaya hazırdı herkes. Uyumaktan uyanmaktan, “Üşüdüm” deyip ısıtıcıya yakın oturmaktan, “Acıktım, susadım” demekten utanmaya başlamıştı insanlar.

“Dayanışmaya ihtiyaç var. Arkadaşlar hep beraber bunu da atlayacağız” deyip harekete geçtik. “Deprem bölgesine acilen kan bağışı lazım” dedik, “Ailesine ulaşmayan arkadaşlarımız var ise her türlü desteğe hazırız” dedik, rektörlüğün yardım malzemelerini afet alanına götürmek için araç kaldıracağı duyurusuyla “Rektörlüğe teslim etmek üzere acilen kadın pedi, çocuk bezi, battaniye, ısıtıcı gibi ürünleri sendika odasında toplayalım” dedik. Çok miktarda malzeme toplandı, dayanışmayla acımızı hafifletmeye çalışsak da her geçen dakika felaketin büyüklüğünü yeniden yeniden izliyorduk.

OKUL ÇOCUKLARINA KİM BAKACAK?

Sonra başka bir haber geldi. Türkiye geneli 13 Şubat’a kadar tüm okullar tatil, son dakika! Şimdi yandık, dedik, bizim okul çocuklarına kim bakacak? Üç yıldır pandemiyle başlayan okul tatilleri, uzaktan dersler derken zaten eğitim diye bir dertleri kalmadığını da anladık.

Çocuklara bakmak için izin isteyenlere cevaben resmi bir duyuru yayınlandı: “Hizmet aksamaması doğrultusunda 10 yaş altı çocuğu bulunan arkadaşlar kuruma başvuru yapılabilir.” “Hizmet aksamaması doğrultusu” dendiği an olumsuz yanıt alacağımız aşikârdır zaten.

Yıkılan on binlerce bina, geç kalınan arama kurtarma çalışmaları, soğuktan donarak ölen insanlar, bulunamayan çocuklar, ölü bedenleri çıkarılan canlar varken dilimiz demeye varmıyor ama mağduruz işte, çocukların başında duracak kimse yok ki… Senelik izinler de durduruldu.

Devlet yine yönetemediği bir krizde, bizleri üzüntülerimizle, yoksulluklarımızla, acılarımızla, olanaksızlıklarımızla aciz bırakıyor. Diyorlar ki “Suriyeliler hırsızlık yapıyor.” 99 depreminde enkaz altından görünen parmaklarından yüzükleri çalanlar da mı mülteciydi? Bizim aklımızla oynamasınlar, aptal yerine koymasınlar. Özellikle Hatay’da kaç çeşit millet var kim bilir, enkaz onları ayırdı mı ki biz ayıralım?

GÜVENSİZLİK VE ÖFKE

“Allah'ın dediği olurmuş, kader planıymış” diyorlar, neden afet planı diye bir şey var o zaman? “Bu başımızdakiler var ya enkazdakileri çıkarmayıp onlara oy da kullandırır” diyen var. Olur mu olur! Depremin ardından hepimizin hissettiği duygu ÖFKE! Güvensizlik…

İzmir depremini yaşayan biz kadınlar bu dayanışmayı en iyi anlar, anlatır deyip dayanışmanın sürekli ve organize şekilde olması için ne yapmalı onu tartışıyoruz. Çocuklara sadece temel ihtiyaçlarını değil, oyuncaklarını ve şeker çikolata da yollayalım diyoruz. Çocuklar şeker de yiyebilsinler diye.

Birbirimize nasıl güç oluruz, taleplerimizi nasıl görünür kılarız konuşuyoruz, çalışmalar yürütüyoruz. Birbirimizden başka çaremiz yok biliyoruz.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül