İşçi kadınlar depremzede kadınların yaralarını sarıyor: ‘Dayanışma için fabrikada iş bölümü bile yaptık’
‘İlk gün sendikamızdan bekledik, ama ilk çağrı gelmeyince bir gün önce aldığım maaşımdan kalan 300 TL ile alışveriş yapıp kadın derneğine koştum…’

Depremin üzerinden günler değil, haftalar kendini geride bıraktı. Tek geçen ise takvim yapraklardan yırtılan yapraklar... Onun dışında devletin yapmasını beklediğimiz her şey bizim için bir umuttan daha öteye geçmedi, geçirilmiyor. Öyle bir yerdeyiz ki kaybettiğimiz canlardan, hayatta kalanlarımıza, yaralarımızı sarmak için hep birlikte kurduğumuz dayanışma ağlarına kadar enkaz altında bırakılmaya devam ediliyoruz. Bizi ayakta tutan tek şey ise dayanışma ile kurduğumuz köprülerimiz...

BU KÖPRÜYÜ YIKMAK İSTEYENLER!

Depreme fabrikasında yakalanan ve hayatta kalan işçiler, sevdiklerinin yanlarına koşmak için bant başından, tezgahlarındaki stop düğmesine basmaya kalktıklarında usta başının, vardiya amirinin, fabrika patronunun “Adımını çalışma alanının bir adım ötesine atarsan, yarın bu fabrikanın kapısından giremezsin” emriyle karşı karşıya kaldılar. Fabrika dışında depreme yakalanan işçilere fabrika yönetiminin attığı mesajlarda “Yarın vardiyanızda işe gelmezseniz işten çıkarılırsınız” tehditleri vardı. Hamile kadınların zorla işe çağrılmasıyla, bu patron sisteminin en çürümüş yüzüyle karşı karşıya kaldık. Deprem bölgesine koşup giden işçiler döndüklerinde işten atıldılar. Disiplin cezalarıyla karşı karşıya kaldılar. Dönen çarkların dişlisinde, insan canının ne kadar değersiz olduğunu bir tokat gibi yüzümüze bir kez daha çarptılar.

Diğer taraftan depremin olmadığı bölgelerde yaşayan ama depremin tüm acılarını kalbinde hisseden bizler, gündüzleri çocuklarını evde yalnız bırakıp çalışmak zorunda olanlar, kıyamet de kopsa yine de üretimin başından ayrılmayanlar, “Ya ben işteyken evim çocuğumun üzerine yıkılırsa” endişesindeki işçi kadınlar... Ama şimdi dayanışma zamanıydı ve tüm dertleri bir kenara bırakıp insanların yaralarını sarmak lazımdı.

BEKLEDİK AMA GELMEDİ

“İlk gün sendikamızdan bekledik, ama ilk çağrı gelmeyince bir gün önce aldığım maaşımdan kalan 300 TL ile alışveriş yapıp kadın derneğine koştum” diyor Zeliha. Daha depremin ilk saatlerinde kadınlar tırlar dolusu eşya toplayıp, en hızlı nereye ulaştırabilirse ulaştırdı. Fakat bu yetmez. Çünkü deprem anında bile işçileri çalıştıran patronlara ve bunun karşısında ses çıkarmayan sendikalara sözümüz var. Hem asrın felaketi diyeceksin hem de işçilere çalışmaya devam diyeceksin. Bu kadarı fazla.

SENDİKALAR NEREDE?

Bir grup tekstil işçisiyle sohbetimizde soruyor işçi kadınlar: “Ya tamam bu patronlar böyle. Depremde, yangında, felakette sadece ceplerine girecek paraya ve karlarına bakıyorlar. Ya biz işçileri temsil eden sendikalar nerede? Deprem bölgesinde hamile kadının işe çağrılmasına nasıl bir şey denilmez? Üye sayıları 100 binleri aşan koca sendikalar bir açıklamada mı yapamazlar? İşçiler bu kadar mı sahipsiz, bu kadar mı çaresiz? Halbuki değil. Hepimiz tek yürek olduk, büyük bir dayanışma sağladık. Bizim fabrikada aramızda iş bölümü bile yaptık. Her birimiz bir şey alarak ulaştırmaya çalıştık desteğimizi.”

“Bir Fadime ablamız var en yoksulumuz. 3 çocuğuna tek bir maaşla bakmaya çalışıyor. Onun bile elindeki son parasını verdiğine ve küçük oğlunun tek oyuncağını başka bir depremzede çocuk için verdiğine tanık oldum” diyor aynı fabrikada çalışan arkadaşı.

SAYFALARA SIĞMAZ ÖRNEKLER

Saymakla bitiremeyeceğim sayısız dayanışma örnekleri var ki sayfalara sığmaz. Ama işçi kadınlar en önemli olanın sorgulamak olduğunu ifade ediyorlar. Günlerdir el ele yürüttüğümüz bu dayanışmanın büyümesi ve enkazı kaldırabilmemiz için biz kadın işçilerin birlikte kuracağı kız kardeşlik köprüsü burada bizler için çok önemli bir yerde durmaktadır.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül