Gülsüm Kuyar, hayatta kalabilmek için tüm yolları deneyen, ancak sesini yargıya, kolluğa ve devlete duyuramayan kadınlardan sadece biri... Hayatının her anı mücadele ile geçen Gülsüm’ün hikayesini ne yazık ki boşanma aşamasında olduğu ve uzaklaştırma kararı aldırdığı eşi tarafından öldürüldükten sonra öğreniyoruz. Gülsüm’ü karakoldan “Eşin seni seviyor. Sana bir şey yapmaz” diye yollayan polisler ve Gülsüm ile arkadaşlarının her seferinde arkasına sığındıkları “devlet” kadınların güvenliğini sağlama ve koruma görevini çoktan başka bir erkeğin insafına bırakmış. Şu bilgiyi de eklemek gerek, Gülsüm Kuyar öldürüldükten bir gün sonra katiline zorlama hapsi verildi. Yani koruma kararını ihlal etmenin bir suç olduğu Gülsüm öldürüldükten sonra yargının aklına geldi.
‘GÜLSÜM’Ü YAŞATAMADIK ÇÜNKÜ DEVLET KORUMADI’
Güya Mehmet Kuyar, artık yaşadıklarına dayanamayıp boşanmak isteyen Gülsüm’ü seviyordu! O kadar seviyordu ki 12 yılın sonunda hayatın bütün yükünü, çocukların bakımını, evin geçimini “sevdiği” kadının sırtına yük etmişti.
Gülsüm, çalıştığı okuldan çıktıktan sonra evin kirasına, faturasına, çocukların eğitim ve bakımına yetişmek için ek iş yapıyordu. Çünkü o kimseye muhtaç olmak, hele de şiddet gördüğü eşine katlanmak zorunda kalmak istemiyordu. Bir arkadaşı duruşma salonunda Gülsüm’ü “Biz kardeşten öteydik. Üç kadın arkadaştık her şeyimizi birlikte yapardık ama artık kardeşimiz yok” diye anlatmıştı. Mahkeme salonunda gözünü diktiği bir yazı olan “adalet” geç gelse de kardeşten öte üç kadının arasına koca bir yokluk dolmuştu.
Gülsüm’ün arkadaşı, ismini vermedi ama bir çırpıda yaşadıklarını, tanık olduklarını ve düşüncelerini “İsmim duyulmasın, devlete güvenmiyorum ama her şeyi anlatacağım” diyerek paylaştı: “Eğer devlet, biz kadınların yanında olsaydı Gülsüm şimdi hayatta olurdu. Gülsüm uzaklaştırma kararı aldırdığından beri biz hiç onu yalnız bırakmadık. Her yere birlikte gidip geldik ki, tek başına kalmasın başına bir şey gelmesin. Evini geçindirmek için iş çıkışı pet şişe topluyordu, biz de destek olmak için etraftakileri ve elimize geçenleri biriktirip ona veriyorduk. Okul müdürü dahi Gülsüm’ü korumaya çalıştı ama biz ne yaparsak yapalım Gülsüm’ü yaşatamadık. Çünkü devlet korumadı. Soruyorum size, bu durumdaki bir kadını devlet de korumayacaksa kim koruyacak? Benim başıma yarın bir şey gelirse ben nasıl gidip karakolun savcılığın kapısını çalacağım, şikayette bulunacağım? Gülsüm korku içinde yaşamaya çalışırken Mehmet, onu hep izliyordu. Şikayet etmesine rağmen kimse de ‘Sen bu kadını neden takip ediyorsun? Uzaklaştırma kararın var ve suç işliyorsun’ demedi. Anladım ki, her gün öldürüldüğünü duyduğumuz kadınlar bir anda öldürülmüyor! Mehmet ceza alsa bile Gülsüm geri gelmeyecek. İki çocuğu, ailesi ve biz bir daha asla eskisi gibi olmayacağız. Devlet bunları telefi edebilecek mi?”
Bugün ihmalleri sıralarken ismini vermeye çekinen ancak sözlerini sakınmayan, devleti ve tüm kurumlarını eleştiren Gülsüm’ün arkadaşı, Batı Adliyesinde “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasaydı belki bu kadar rahat davranmayacaklardı” derken şiddet faillerinin katillere nasıl dönüştüğünü de bir kez daha anlatmış oldu.
ANNE ACAR FATMA: ‘SADECE KIZIMI ÖLDÜREN BU KATİL Mİ SUÇLU’
Gülsüm’ün anne babasıyla ettiğimiz sohbete de benzer cümlelerin yanında aynı ihmallerle yolu açılan kadın cinayetlerini ve adaletin kime göre olduğunu dinledik. Gülsüm’ün babası Hüseyin Acar, “Buraya o katili getirirken onlarca polisi etrafına dikiyorlar ama benim kızıma bir tanesini vermediler” dedi. Anne Fatma Acar ise “Kızımın da kaderi aynı oldu. Aslında kader değil bu, cinayeti. Kızım, Özgecan Aslan’ın okuldan arkadaşıydı. O zaman da içimize ateş düşmüştü şimdi de aynı ateş içinde yandık kavrulduk. Bizim yok oluşumuzu izleyenler de kadınlara bu hayatı reva görenlerdir. Şimdi soruyorum size sadece kızımı öldüren bu katil mi suçlu?” dedi.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.