Eğitimciyi köle zanneden patrona karşı işte böyle kazandık
Özel eğitim kurumlarında çalışan genç bir eğitim emekçisi, okulun ek zam vermek yerine öğretmenleri işten çıkarmakla tehdit etmesine karşı iş bırakma ve sendikalaşma deneyimlerini paylaşıyor.

Ben Ümraniye’de özel bir okulda çalışan bir eğitim emekçisiyim. Çok büyük bir heves ve heyecan ile girdiğim bu okulda şimdi eğitimciliği, öğretmenliği tamamen bırakma evresine geldim. Haftada en iyi ihtimalle otuz saat ders, iki gün nöbet, hafta sonları bitmek bilmez toplantılar, seminerler, etütler, sınav görevlendirmeleri, veli toplantıları... Ve bunların hiçbiri ek ücrete tabii değil.

ÇOK MUTLU EDECEK ZAM, ZAMCIK ÇIKTI

İşe girdiğim vakit asgari ücret 2 bin 250 lira idi ve benim anlaştığım daha doğrusu bana dayatılan maaş ise 4 bin 250 lira oldu. Daha sonra asgarî ücretin 4 bin 250 olması ile beraber ek zam tartışmaları da başladı hâliyle. Yönetim ve okulun CEO’su bizlere sürekli “çok mutlu olacağımız, diğer tüm kurumları kıskandıracak yüksek oranda bir zam” yapılacağından söz edip durdu ve ocak ayını aynı maaş ile bitirdik. O süre zarfında yapılan her toplantıda ne kadar zam alacağımızı sorduk, bir ay boyunca ne kadar maaşa çalıştığımızı bilmeden mutsuz ve öfkeli bir şekilde çalıştırıldık.

Ve büyük gün gelip çattı. Maaşlar yattı ve maaşlar ile beraber öfke, direniş, kavga da başladı. Yapılan zam(cık) yüzde 7 ile 13 arasında idi. Bir ay boyunca beklentileri arşa çıkarıp sadaka verir gibi öğretmenlere bu sefalet zammını reva görmeleri bardağı taşıran son damla oldu. Tüm öğretmenler anında dersi bırakıp soluğu aşağıda -tüm yöneticilerin, koordinatörün, muhasebenin olduğu ana lobide- aldık. Çok öfkeliydik ve hesap sorduk. Kimimiz sinirden ağlayarak, kimimiz sesi titreyerek. Aldığımız yanıtlar o kadar can sıkıcıydı ve o kadar muhatap dahi alınmıyorduk ki öfke nöbeti geçirenler bile oldu aramızdan.

JEST YAPMIŞLAR

Ne yanıt mı verdiler? Yapılan, bir zam değil iyi niyet göstergesi, jestmiş. Esasında kurum bunu bile yapmak zorunda değilmiş. Dönem başında 12 aylık sözleşme imzaladığımız için de hiçbir hak talebinde bulunamazmışız ve önümüzdeki sene için bir iyileştirme yapılacakmış. Aşağıya sitem için değil teşekkür için inmeliymişiz!

Tabii biz de karşılarında el pençe divan durup susmadık, biz de en az onlar kadar sert ve net bir şekilde taleplerimizi ve derdimizi anlattık. Sözleşmeyi imzaladığımızdan bugüne doların 17-18’lere tırmandığını, euronun 16’ya sabitlendiğini, enflasyon oranının yüzde 70’leri bulduğunu söyledik. İş yükümüz çok çok fazla, motive olmak, çalışabilmek ve insanca geçinebilmek için ek sözleşme ve ek zam talep ediyorduk.

Verdikleri yanıt ise ekonominin bu halinden okulun sahibinin sorumlu olmadığıydı. Evet evet, doğru, ülkede yaşanan açlığın, krizin, savaşın her şeyin faturası anında bizlere kesildi. Teşvik üstüne teşvik alan, devlet desteğini her sıkıştığında arkasında bulan TÜSİAD üyesi patronumuz değil bizdik bu krizin sorumlusu. Aman ha, onların sermayesine el uzatmaya, hak talep etmeye nasıl olur da cüret ederiz.

Kaldı ki kurum batıyormuş, hiç iyi vaziyette değilmiş. Bu kurum Türkiye’nin en zengin ilk 500 kurumundan biri. Dönem başında okullara 500 milyon dolar yatırım yapılmış, başka başka şehirlere okul üzerine okul açıyorlar ve batıyorlar (!)

KAPIYI GÖSTERENE KAPIYI GÖSTERECEĞİZ!

Sonuçta bize kapıyı gösterdiler, isteyen istifa edip gidebilir; öyle ya günde on öğretmen CV bırakıyormuş. Yakın zamanda ülkenin Cumhurbaşkanı da doktorlara aynısını yaptı ya, “Gidiyorlarsa gitsinler.” Bu kapıyı gösterme sevdası nerden geliyor hiç bilmiyorum ama bir yandan da kapının yerini her seferinde gösterecek kadar iyi bilmeleri güzel bir şey zira gün gelecek ve o kapıdan sürüne sürüne kendileri gidecekler!

O günün sonunda hiç kimse derse girmedi ve çıkışta bir toplantı alıp bir sonraki gün de derse girmeme kararı aldık. Kararımızı ve taleplerimizi, yazdığımız imzalı dilekçelerimizi yönetime sunup çıktık. İki gün boyunca ders işlemedik. Velilere de durumu izah ettik. Çıkışta öğrenci-veli destekli, alkışlı protestolar yaptık. Tek bir kişinin bile işten çıkarılması durumunda toplu rapor alıp okula gelmeyeceğimizi söyledik. Yaşananları basına bildirip, haber olmasını sağladık, sendikalı olduk ve sendika aracılığıyla diğer il ve şehirlerdeki okullara da ulaşıp, birbirimize dayanak olup, örgütlendik. Çıkan haberler kurumun prestijini zedeledi tabii; kesinleşen kayıtlar birden askıya alındı, velilerden yana müthiş bir baskı oluştu.

Bizi birbirimize düşürmeye çalıştılar, tek tek odalarına çağırıp sözleşme, tutanak, yasal yollara başvurmakla tehdit ettiler, hatta çocuğu okulda eğitim alan öğretmenleri çocukların faydalandığı indirim ile tehdit edecek kadar çirkinleştiler. Çocukların bir günahı yokmuş, onlara haksızlık ediyormuşuz, hangi doktor hastasını masada bırakırmış, yaptığımız ne doğru ne de etikmiş. Neyse ki etik-ahlaki değerleri, eğitimcilik prensiplerini bir ticarethane olarak eğitim kurumu işleten patronlardan öğrenecek değiliz.

KADIN ÖĞRETMENLER GREV ÖRGÜTLEDİ

İlk günden kurduğumuz WhatsApp grubumuzdaki katılımcılara bakarken yeniden gördük ki hepimiz kadındık. Öncüler hep kadındı. Yapılan tüm psikolojik baskıya, şiddete, manipülasyona, tehdide rağmen asla geri adım atmadık, taviz vermedik. Sesimizi duyuran basının gücü, velilerin baskısı ile ek zamma tamam demek zorunda kaldılar. Şimdi ise bu ay yapılacak ek zam oranını bekliyoruz. Gerekirse tekrardan direneceğiz ve hakkımızı söke söke alacağız. Tüm bu süreçte kazanımlarımız da büyük oldu. Sendikalı olduk ve sendikal haklarımızı öğrendik, aslında ne kadar haklı olduğumuzu ve okulların hemen hemen her yaptığının usulsüz, yasadışı, yasak olduğunu gördük, her şeyi kılıfına öyle bir uyduruyorlar ki aksi akıllara dahi gelmiyor. Müthiş bir dayanışma ağı kurduk aramızda, kız kardeşliğin ne denli güçlü ve şart olduğunu tecrübe ile sabitledik.

OKULLARDA ÇÜRÜYEN SİSTEMİN KÜF KOKUSU VAR
Okullar birer şirket, holding, fabrika; veliler müşteri, öğretmenler de işçi değil, olmamalı! Söz konusu eğitim ise şiar “eğitimde kalite” değil “eğitimde nitelik, bilimsellik, eşitlik, laiklik” olmak zorunda. Ama artık okullara korkunç bir küf kokusu hâkim. Sistem çürüyor. Bu koku çürüyen zihniyetlerin, kurdukları sistemin altındaki pisliğin kokusu. Bizlerden naftalin olmamızı ve bu yoz sistemi kamufle edip, kokuyu bastırmamızı istiyorlar.
Yapmayacağız, asla susmayacağız, kabul etmeyeceğiz ve her zaman tüm gücümüzle gerçekleri haykıracağız. Eğitimi bir avuç sermayedarın, elitin tekeline bırakmayacağız. Dayanışma ile örgütlülük ile elbet kazanacağız.

Görsel: Freepik

İlgili haberler
Kadın öğretmenlerin sıkıştığı üçgen:Ders-çocuk bak...

‘Maalesef toplum bu süreçte öğretmenlere evde oturarak para kazanan kişiler damgasını vurdu. Oysa du...

Kısırın da tadı kaçtı!

Nerede o eski kısır günleri? Şimdi hadi toplaşalım bir kısır yapalım desek, yediğimiz lokma boğazımı...

Masa da masaymış ha!

İdealleri olan birkaç genç kadın öğretmenin olduğu bir masa, ülkenin özel sektör eğitim kurumlarında...