‘Barınamamayı da normalleştirmeyelim’
‘Üç kuruş paraya idareten bir ömür tüketeceğimiz değil, çocuğumuza sağlıklı bir hayatı kuracağımız, bir ayakkabı almak için kredi mi çeksem demeyeceğimiz bir hayatı istemiyor muyuz?’

Asgari ücrete yapılacak ya da yapılmayacak zamlar konuşuladursun kadınlar bir yandan barınamama sorununun tedirginliğini yaşıyor. Mamak'ta farklı özel sektör iş kollarında asgari ücretli çalışan kadınların bir kesişim kümesi de beklenen kira zamlarının tedirginliği.

Asgari ücretin belirlenmesine aylar kala başlayan yüzde 25 zam tartışmaları, neredeyse herkesi çok düşük zam olacağı düşüncesinde ortaklaştırmış diyebiliriz. Konuşulan rakamlar ile hayatı sürdürmenin mümkün olmadığı, bu paranın hiçbir şeye yetmeyeceği sözleri dillere pelesenk olmuş durumda. Ama “O zaman ne yapacağız?” sorusu karşısında verilen cevapların; bireysel çözüm önerileri, bazı iş yerleri bakımından lokal zam talepleri (ki bu da sözde kalıyor) dışında ana ağırlığı “nasip, kısmet, bulacağız bir yol” oluyor. En büyük tedirginliğin kira zamları olduğu çıkarımını da bu eğilimin ortaya çıktığı sohbetlerden yapabiliyoruz.

“Gazı kapar battaniyeyle otururum, daha az ışık yakarım, üst baş almam, ucuz gıda ürünlerini tercih etmek zorunda kalırım, çocuğun okul ihtiyaçlarına da artık olduğu kadar falan diyeyim. Hadi hepsine tamam diyeyim de asgari ücret 22-23 bin lira olursa? Benim kira zaten yılbaşından sonra en az 14-15 bin olacak. Başımızın üzerinde bir çatı olmamasını da normalleştirecek halimiz yok ya!” Bu ifadelere bu yazının özeti diyebiliriz. 

‘YOKSULLUK ŞİDDETİ ARTTIRIYOR’

Mamak uzun yıllar boyunca Ankara'nın kira bakımından görece uygun evlerinin olduğu bir ilçeydi. Bu sebeple yoğun olarak yoksul işçi ve emekçi ailelerine, öğrencilere, göçmenlere, depremzedelere ev sahipliği yapıyor. Ama bugün gelinen noktada yeri beton, cam çerçevesi ahşap, tuvaleti ve banyosu kullanılmaz durumda evlere bile 9-10 bin lira kiraların söyleniyor. Bunlara bir de diğer masraflar, çocukların beslenme ve okul masrafları eklendiğinde mecburiyetten sürdürülen evlilikler, şiddete göz yumulan aile evleri 25 Kasım haftasında yapılan sohbetlerde gün yüzüne yeniden çıkıyor. “Yoksulluk şiddeti artıyor” söyleminin kanıtı gibi yaşanmak zorunda kalınan hayatlar kadınları her geçen gün zorlamaya devam ediyor. 

ÜCRET KONUSUNDA DAHA UMUTSUZ

Kadınlar şiddetin önlenmesi, yasaların uygulanması, çocuk istismarının sonlanması, çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verilmesi için sokaklara çıkmaktan, kapı kapı gezmekten, bir araya gelmekten geri durmuyor. Fakat asgari ücretin belirlenmesi tartışmalarında kendilerini bir taraf olarak görmek, verileni değil yoksulluk sınırının üzerinde bir ücret istemek için yan yana olmak konusunda daha umutsuz durumdalar. Elbette bunda farklı farklı iş yerlerinde, daha küçük işletmelerde, 3-4 kişinin olduğu ofislerde çalışıyor olmanın ve toplu sözleşmelere, sendikalara vb. yabancı olmanın etkisi de var. Kira zamlarının durdurulması, zamlara bir sınır getirilmesi gibi talepler için bir araya gelme noktasında da benzer bir eğilim var.

YAŞAMAK AMA İNSANCA YAŞAMAK

Yine son aylarda yaşanan iş yeri grevlerinde, sendikaların yaptığı “Geçinemiyoruz” eylemlerinde kadınların anlatılarından gördük ki örgütlü ve bir arada duruş, bazen kısmi de olsa kazanım getiriyor. Tam bu noktada asgari ücretli çalışan kadınlardan birinin şu sözlerini hatırlamakta fayda var: “Biz iktidardan hayatımızı istiyoruz demiyor muyuz? Sadece ölmemek, yaşamak değil ki bu. Yaşamak ama insanca yaşamak. Çalıştığımız işlerde hakkımız olanı da almak. Üç kuruş paraya idareten bir ömür tüketeceğimiz değil; çocuğumuza sağlıklı bir hayatı kuracağımız, bir ayakkabı almak için kredi mi çeksem demeyeceğimiz bir hayatı istemiyor muyuz? Şiddete karşı nasıl yan yana durarak güçleniyorsak aynı şekilde; farklı iş yerlerinde, farklı iş kollarında aynı sesi çıkarıp aynı talebi dile getirerek güç olabiliriz.”

Fotoğraf: DHA