AKP iktidarı boyunca kadınların güven içinde yaşamadığı gerçeği günlük yaşamın her alanına yansıdı. Yoksulluk, şiddet, istismar kadınların 20 yılda korkulu rüyası oldu...
2008 krizi ve sonrasında “Kadınlar çalıştıkları için işsizlik var” dediler. Sanki işsizliğin sebebi kadınlarmış gibi… Bu söylem sonrasında kadınlar çalışırken daha kolay ayrımcılığa uğramaya başladılar.
Bununla bitmedi 2008 krizi ve sonrasında artık iki yakası bir araya gelmeyen kadınlar yoksullukla başa çıkmak için evlerini, kaynana kayınbaba ile birleştirdiler. Bir evde bir arada oturmak kadınların hatta bütün ailenin huzurunu kaçırırken kadına yönelik şiddet olaylarının da artmasına sebep oldu.
Bu iktidar döneminde kadınlar en çok, şiddet gördüğü için ayrılmak ya da boşanmak üzere harekete geçtiğinde mağdur edildi. Yasaların tam işlememesi yüzünden yüzlerce kadın çantalarında koruma kararları olduğu halde ya boşandığı eşi ya da boşanma davaları devam ederken katledildi. Verilere göre 2022 yılında 334 kadın uzaklaştırma ve koruma karaları olmasına rağmen öldürüldü. Güler Karslı, tam 30 yıl boyunca sistematik olarak şiddet görmüştü ve sonunda koruma kararına rağmen öldürüldü. Deniz Özarslan, Hanife Çakıcı, Ezgi Zerkin, Alev Yıldırım uzaklaştırma ve koruma kararı olduğu halde öldürülen yüzlerce kadından sadece birkaçı.
MAHKEME KAPISI
Kadınların aylarca hatta yıllarca süren boşanma davalarında mahkeme kapılarında neler yaşadığına hem takip ettiğimiz boşanma davalarından hem de kadın derneklerine, kadın örgütlerine yapılan başvurulardan tanığız. Kadınlar sırf rahatça boşanabilmek için nafaka haklarından vazgeçmek durumunda kalıyor.
Her fırsatta “aileyi koruma, kadına yönelik şiddeti önleme” diyerek başladıkları sözler artık ne kadınlar için ne de aile için bir şey ifade etmiyor. Çünkü o çok kutsadıkları aile içinde kadınlar şiddete uğruyor ve çoğu zaman çözüm bulamadıkları için, yalnızlaştırıldıkları için o evlerde kalmaya devam ediyorlar.
İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edildiği ama tam anlamıyla uygulanmadığı halde kadınlara güç verdiği zamanlarda aile içi şiddet amirlikleri kuruldu. Ama sözleşmenin feshiyle birlikte aile içi şiddeti önleme bürolarında kadınlar mağdur edilmeye başlandı. Kolluk güçleri tarafından şikâyetçi olmamaları yönünde ikna edilip evlerine gönderildiler.
SALGINDA DEPREMDE ÖNLEM ALINMADI, ŞİDDETİN ÖNÜ AÇILDI
Pandemi ile birlikte şiddetin daha can yakıcı örneklerine şahit olduk. Kapanma dönemlerinde kadınlar türlü bahanelerle şiddet gördü ama hiçbir devlet mekanizması işlemedi. Karakola başvurduklarında ya ifadeleri alınmadı ya da sığınma talepleri geri çevrildi. Zöhre, ütü yaparken müzik dinlediği için dayak yedi, sığınma talep etti ama “Yer yok” dediler. 40’lı yaşlarındaki başka bir kadın kuşlara ekmek kırıntısı attığı için bıçaklanmaktan son dakikada kurtuldu, polise başvurdu, uzaklaştırma kararı talep etti ama o da “Mahkemeler kapalı” denilerek evine gönderildi. Benzer bir durum depremde de yaşandı. Deprem bölgesi dışındaki illerde de kadınlar yaşadıkları şiddete dair mekanizmaları kullanmaktan geri bırakıldılar. Hayatın “olağan akışının” değiştiği her an kadınların şiddete daha açık hale getirildiğini sadece bu örneklerden bile görüyoruz.
İSTİHDAM DIŞI, KOCAYA, BABAYA BAĞIMLI
Boşandıktan sonra çocukların velayeti kadınlarda olduğu ve bırakacakları ücretsiz kreşler olmadığı için istihdamın dışında kalıyorlar ve böylece yardımlara muhtaç hale getiriliyorlar. Kadınlar da mecburen belediyelere veya sosyal hizmetlere başvuruyor. Sosyal Hizmetler tarafından başlatılan incelemede kadının evine gitmeden önce konu komşuya “Bu kadın ihtiyaç sahibi mi?” diye soruluyor. Artık istenen bilgilere tek bir tuşa basarak ulaşmak mümkünken zaten boşanmış olduğu için mahalle baskısını iliklerine kadar yaşayan, zar zor bir ev kiralayan kadınlar bir de bu yolla komşulara teşhir ediliyor. Tabi bu başvurular herkes için olumlu sonuçlanmıyor.
Aile içine sıkıştırılan kadınlara birincil görevi çocuğunun bakımını sağlamak olduğu her fırsatta telkin ediliyor. Bu baskının yanı sıra çocuğunu verebileceği ücretsiz bir kreş, bakım evi de olmayınca kadınlar istihdamdan çekilmek durumunda kalıyor. Okulların online olduğu pandemi döneminde istihdamdan en çok çekilenlerin kadınlar olması tesadüf değildi. Bu da kadınları ailelerine, eşlerine daha bağımlı hale getiriyor.
Kadınların yaşadıklarına çokça örnek verebiliriz tabi ama özetleyecek olursak; Recep Tayyip Erdoğan’ın; çıraklık, kalfalık, ustalık ve mücadele dönemi diye ayırdığı AKP iktidarları döneminde kadınlara yaşatmadığı dert kalmadı.
NE YAPILMALI?
Tek adam rejiminden derhal kurtulmalıyız. Çünkü AKP iktidarının ve Erdoğan’ın kadın düşmanı politikaları yüzünden tek bir canımızı bile kaybetmeye tahammülümüz kalmadı.
Ama tek adamın gitmesi yetmez. Kadınlar olarak kendi taleplerimiz etrafında örgütlenmemiz ve başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere kazanılmış tüm haklarımızı geri almak üzere mücadele etmemiz gerekiyor.
▪️ Emekçi kadınların güvenceli, şiddetten uzak, eşitlikçi bir yaşam sürdürebilmesini,
▪️ Şiddet gören kadınların en acil sorunlarından biri olan barınma sorununun ücretsiz olarak derhal çözülmesini,
▪️ Kadınların istihdama ve sosyal yaşama özgür ve eşit katılabilmesini sağlayacak yaygınlıkta, başta işyerlerinde ve mahallelerde 7/24 işleyen kreşler, özel çocuk bakım merkezleri kurulmasını,
▪️ Yargıya intikal eden boşanma taleplerinin hızla karara bağlanmasını, kadınların nafaka hakkı da dahil ekonomik haklarının hayata geçirilmesini,
▪️ Sığınma talep eden kadınların önüne konan (ALO 183, KADES vb.) bürokrasinin ortadan kaldırılmasını, kadınlar için kolay ve erişilebilir destek mekanizmalarının işletilmesini,
▪️ 6284 Sayılı Kanun’a yönelik saldırılara son verilmesini, yasaların gereğinin yerine getirilmesini ve görevini ihmal eden yetkililere cezai yaptırım uygulanmasını istiyoruz.
Bunlar gökten zembille inmeyecek. Bunun örgütlü mücadelemizle mümkün olabileceğini biliyoruz.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.