Umuda tutunarak direniyoruz
'Bütün haksızlıklara, içimde hissettiğim bütün öfke ve üzüntüye rağmen o umut hissine tutunuyorum çünkü o umut hissi beni harekete geçiriyor. O umut kendime duyduğum umut. Sana duyduğum umut...'

Başka bir ülkede yaşamak nasıl bir şey bilmiyorum ama Türkiye’de yaşamaya az çok hakimim. Türkiye’de yaşamak, her sabah yeni bir haberle, yeni bir olayla uyanmaktı. Ama bazı sabahlar daha büyük haberlerle, daha büyük olaylarla uyanmak demekti. O sabahlardan birinde, zaten üniversite mezunu olmanın hiçbir değeri olmadığı ülkemizde, diplomaların bile bir anda yok olabildiğini öğrendik. Var olan bir şey, diğer gün yok olabiliyordu bu ülkede. Bu sabahı sindirmek için çok fazla zaman yoktu önümüzde çünkü birkaç sabah sonra daha büyük bir haber öğrenecektik. Herhangi birimiz, herhangi bir “gizli” tanık sebebiyle sabah 6’da polisler tarafından ziyaret edilebilirdik. Hadi biz “sıradan” vatandaş zaten güvensizlik içinde yaşıyor, neyin suç neyin olmadığıyla ilgili o ince sınırda yaşamaya alışıyorduk. Ama o sabah öğrendik ki seçilmiş bir belediye başkanı olsak, bir sonraki seçimde cumhurbaşkanı adayı olsak bile gece huzur içinde uyuyamazdık.

Bir şeyler oluyor, biz susuyorduk ama sustukça bir şeyler büyüyerek olmaya devam ediyordu. Her sustuğumuz, isyan etmediğimiz olay “onay” olarak kabul ediliyordu adeta. Dolayısıyla bir sonraki adıma çok kolay geçilebiliyordu. Ama bu o “son nokta”lardan biriydi. Adeta bam telimize basılıyordu. Konu kişisel veya herhangi bir siyasi partinin çok ötesine taşınmış, güç zehirlenmesi hükümetin gözünü kör etmişti. Artık sokaklara dökülmek zorundaydık.

Ne yalan söyleyeyim içime hemen o bildiğim “umut” hissi doldu. Bir şeylerin değişeceğine ve o değişimi halkın yapacağına dair bu hissi en son bu kadar güçlü 2013 yılında hissetmiştim.

Burada yaşamak böyle çelişkileri de size yaşatabiliyor. Korkunç bir haksızlığın yaşanması karşısında bir an çaresiz hissedip sonra hemen umut dolabiliyorsunuz. Çünkü biz hala o “umut” için yaşıyoruz. O “umut” bizi eyleme geçiriyor.

Yine itiraf etmem gerekiyor ki, direnen arkadaşlarım sağ olsun uzun süre sonra bu ülkede “genç” olmaktan gurur duydum. Hiçbir şeye layık görülmeyen, hiçbir yere sığdırılamayan ülkenin gençleri kendine bir yer oluşturuyordu. İsyan ediyorduk çünkü kaybedecek bir şeyimiz yoktu. Haklarımız, neşemiz, imkanlarımız, eğitimimiz, güvenliğimiz hepsi bizden çalınmıştı. Geçmişimiz bizden çalınmıştı. Biz geleceğimiz için savaşıyorduk.

İktidar her zaman olduğu gibi isyan edenlerden, hakları için savaşanlardan korktu. Bildikleri yollarla bunu engellemeye çalıştılar: etkisiz hale getirmek, şiddet, kısıtlama, hapsetme. Biz devam ettik. Çok çeşitliydik. Öğrenciler, işçiler, siyasiler hatta ünlüler bile… Kaybedecekleri şeyleri olanlar bile kendilerince destek oldular. Tabii, biz sıradan vatandaşlara göre, en çok da onlar konuşuldular.

Arkadaşlarımız özgür değiller, işkence ve tacizlerle dolu bir gözaltı süreci hâlâ devam ediyor. Ne zaman özgür kalacaklar bilmiyoruz. Belediye başkanı hâlâ içeride. Ve bu yüzden biz dışarıda olanlar, “dışarıda” olmalıyız. Yürüyüş yapmak, boykot yapmak, örgütlü olarak yapılan her eyleme katılmak zorundayız. O “umut” hissine tutunmak zorundayız. Bütün haksızlıklara, içimde hissettiğim bütün öfke ve üzüntüye rağmen o umut hissine tutunuyorum çünkü o umut hissi beni harekete geçiriyor. O umut kendime duyduğum umut. Sana duyduğum umut. Bize duyduğum umut. Kazanacağımıza dair umut.

Görsel: Canva Pro yapay zeka görsel oluşturma 

İlgili haberler
Kadınların öfkesi Maltepe'de birleşti

Maltepe'de kadınlar, adalet ve demokrasi için meydanlardaydı. Şimdi asıl mesele: Direnişi nasıl sürd...

İstanbul Barosu raporu: Kadınlara gözaltı ve tutuk...

İstanbul Barosu, 19-29 Mart 2025 protestolarında gözaltına alınan kadınların fiziksel, cinsel ve psi...

Tutuklu öğrenci Esila Ayık’tan mektup: Halkımıza e...

İstanbul’da protesto eylemlerinde tutuklanan öğrenci Esila Ayık yazdığı mektupta, sağlık durumunun k...