İstanbul Barosu raporu: Kadınlara gözaltı ve tutukluluk sürecinde sistematik şiddet ve hak ihlalleri
İstanbul Barosu, 19-29 Mart 2025 protestolarında gözaltına alınan kadınların fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete maruz kaldığını; temel ihtiyaçlarının karşılanmadığını belgeledi.

İstanbul Barosu, 19-29 Mart 2025 tarihleri arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonlar sonrası başlayan protestolarda yaşanan gözaltı ve hukuki süreçlerdeki hak ihlallerini yayımladığı raporla belgeledi. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezinin, gözaltı ve cezaevi süreçlerinde toplumsal cinsiyet temelli şiddet örneklerine dikkat çekilen raporu, avukatların ifade alma süreçlerindeki gözlemleri, hapishanede tutulan kadınlar ile yapılan görüşmeler, kriz masasına gelen başvurular ve bildirimlere dayanarak hazırlandı. Yaşları 18 ile 35 arasında değişen, 46’sı tutuklu, 1’i ev hapsinde bulunan toplam 47 kadınla 28 ve 30 Mart 2025 tarihlerinde yapılan yüz yüze görüşmelerde; yakalama anından tutukluluk sürecine kadar yaşanan hak ihlalleri, fiziksel ve psikolojik durumları, tedavi ihtiyaçları ile talepleri kayıt altına alınarak rapora yansıtıldı.

Rapor, kadınların gözaltı ve tutukluluk süreçlerinde yaşadıkları hak ihlallerinin yalnızca fiziksel kötü muamele ile sınırlı kalmadığını, çıplak arama, cinsel taciz, cinsel saldırı ve aşağılayıcı muamele ile de derinleştiğine dikkat çekiliyor, kadınların özgül ihtiyaçlarının karşılanmadığı da ifade ediliyor.

ORANTISIZ GÜÇ VE FİZİKSEL ŞİDDET: GÖZALTI ANINDAN İTİBAREN SİSTEMATİK İHLALLER

Görüşülen kadınların neredeyse tamamı, gözaltı sırasında kolluk kuvvetleri tarafından orantısız güç kullanıldığını ve fiziksel şiddete maruz kaldıklarını ifade etti. Kadınların bir kısmı fiziksel şiddetin gözaltı araçlarında da devam ettiğini ifade etmişlerdir. Bazı kadınlar, şiddetin gözaltı araçlarında da devam ettiğini belirtti. Kadınların bedenlerinde görünür işkence izlerine rastlandığı da raporda aktarıldı. Bir kadın, erkek polislerin yalnızca kadın polis geldiğinde şiddete ara verdiğini söyledi.

Görüşülen kadınların bir kısmı saçlarından sürüklenerek gözaltına alındıklarını bildirmiş ve kadınların bir kısmında  gözle görülebilir saç kopuklukları olduğu tespit edildiği belirtildi. Kadın bedeni üzerindeki bu sert temasın, yalnızca “zor kullanma” niteliği taşımakla kalmadığı; aynı zamanda kadını kamusal alanda değersizleştiren, cinsiyet temelli bir tahakküm mesajı içerdiği vurgulandı. Bir kadın Saraçhane’den Kemer’e kadar saçlarından tutularak gözaltı aracına sürüklendiğini ve durumu muayene sırasında doktora anlatmasına rağmen rapora geçirilmediğini söyledi.

Ters kelepçe uygulamasına da dikkat çekilen raporda, kadınların neredeyse tamamının bu işkenceye maruz kaldığı belirtildi. 36 saati aşan gözaltı sürecinde, kadınların 8-9 saat boyunca ters kelepçeyle bekletildikleri ve bu uygulamanın kolluk kuvvetleri tarafından “rutin” olarak tanımlandığı aktarıldı.  23 Mart 2025’te bir ilçe emniyet müdürlüğünde, bu uygulamaya itiraz eden kadın avukatlara yönelik polis tarafından “Nasıl kontrol edeceğimi düşünürsem öyle kelepçelerim” şeklinde keyfi ifadeler kullanıldığı, bu durumun tutanak altına alındığı belirtildi.

DOKTOR MUAYENESİNDE MAHREMİYET İHLALİ: KÖTÜ MUAMELENİN ÜSTÜ ÖRTÜLÜYOR

Doktor kontrolü sırasında polislerin muayene odasından ayrılmadığını ifade eden kadınlar olduğuna da dikkat çekildi. Bu durumun, maruz kalınan işkence ve kötü muamelenin belgelenmesini engellediği ifade edildi.

CİNSİYETÇİ HAKARET, TEHDİT VE KÜFÜR

Kadınlar, gözaltı süresince yoğun psikolojik baskıya da maruz kaldıklarını, bu baskının hakaret, tehdit ve cinsiyetçi küfürlerle sürdüğünü aktardı. Hem erkek hem kadın kolluk görevlileri tarafından bu tür şiddete maruz kaldıklarını belirten kadınlar, kadın polislerin sarf ettiği sözlerin daha ağır travmalara yol açtığını ifade etti.

Rapora göre kadınların çoğunluğu özellikle erkek kolluk görevlilerinin kendilerine yönelik cinsiyetçi küfür ve hakaret içerikli sözler kullandığını, tehdit edildiklerini belirtti.  Psikolojik şiddet nedeniyle panik atak geçiren bir kadının ilaçlarına ulaşamadığı da raporda yer aldı.

GÖZALTINDA CİNSEL ŞİDDET

Rapora göre, kadınların bir kısmının yakalama anından itibaren cinsel tacize, cinsel saldırıya ve çıplak aramaya maruz bırakılması gözaltı süreçlerindeki en ağır ihlallerinden biri olarak tespit edildi. Bazı kadınların, herhangi bir özel alan sağlanmaksızın toplu veya aleni ortamlarda çıplak aramaya maruz bırakıldığını belirttikleri, bir kadının İlçe Emniyet Müdürlüğünde 12 kadınla birlikte çıplak aramaya maruz bırakıldığını ifade ettiği, bir başka kadının ise başka bir emniyet müdürlüğünde depoya benzer bir yerde başka bir kadınla çıplak aramaya maruz bırakıldığını söylediği raporda yer aldı. Tüm tehdit ve baskılara rağmen bazı kadınların bu durumu ifadelerinde dile getirerek şikâyetçi olduğu belirtildi. Baro, hiçbir güvenlik prosedürünün, kadının bedenine yönelik aşağılayıcı ve nesneleştirici müdahaleyi meşrulaştıramayacağını raporda vurguladı.

KADINLARIN TEMEL İHTİYAÇLARI GÖZ ARDI EDİLDİ

Kadınların büyük bir kısmı, gözaltı süresince su, yemek ve tuvalet ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını, hijyen malzemelerine erişemediklerini, ilaçlarına ulaşamadıklarını ve özel alanların sağlanmadığını ifade etti. Regl döneminde olan kadınların ped taleplerinin reddedildiği, hamilelik riski olan bir kadının ise tahlil sonuçları beklenmeden hastaneden götürüldüğü belirtildi.

SAVUNMAYA YÖNELİK CİNSİYETÇİ SALDIRI: KADIN AVUKATLARIN HEDEF GÖSTERİLMESİ

Raporda ayrıca, gözaltına alınanların haklarını savunmak için yoğun mesai yapan kadın avukatların, rızaları dışında fotoğraflarının eskort sitelerinde paylaşıldığı bilgisine yer verildi. Bu durum, yalnızca kişisel hakların ihlali değil; aynı zamanda dijital ortamda gerçekleşen ciddi bir cinsel şiddet vakası olarak değerlendirildi.

GÖZALTINDAKİ ÇOCUKLARA HAK İHLALLERİ
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi ise Çocuk Hak İhlalleri Raporuyla, 19 Mart’ın ardından İstanbul’da gözaltına alınan çocukların maruz kaldığı hak ihlallerini gözler önüne serdi. 22–28 Mart 2025 tarihleri arasında İstanbul ilinde İstanbul Barosu tarafından tespit edilen 2’si kız çocuğu 24’ü erkek çocuğu olan 3’ü 12-15 yaş aralığında, 22’si 16-18 yaş aralığındaki, 11’i yaşı bilinmeyen 26 çocuk ile yapılan görüşmelere ve avukatların gözlemlerine dayanan raporda, özellikle fiziksel şiddet, kelepçe kullanımı, gözaltı süresi, müdafiye erişim, ifade alma usulleri ve serbest bırakılma biçimlerine dair hak ihlalleri öne çıktı.
Çocukların resmi tutanaklara yansıyan beyanları da dahil olmak üzere çeşitli belgelerde yer alan bilgilerin, gözaltı sürecinde sistematik bir biçimde ters kelepçe uygulandığını ve bazı çocukların birkaç saatten uzun süre bu şekilde tutulduğunu ortaya koyduğu ifade edildi.
Yakalama ve gözaltı sırasında çocuklara yönelik fiziksel şiddet, kötü muamele ve işkencenin hem ulusal hem de uluslararası hukukta açıkça yasaklandığı hatırlatılan raporda, 12 çocuğun şiddete maruz kaldığını bildirdiği, fiziksel şiddete maruz kalan çocukların tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyacağı yaralanmalar yaşandığı belirtildi. Raporda bazı çocukların yakalama ve gözaltı sırasında maruz kaldıkları şiddet nedeniyle yoğun şekilde fiziksel acı yaşamalarına rağmen ters kelepçeli şekilde uzun süre tutulduklarını ve yardım taleplerinin sert şekilde reddedildiğini ifade ettiğine de yer verildi. Bazı çocukların yakalama sonrasında polis otobüsünde fiziksel müdahalelerin yanı sıra şiddetin sözlü olarak devam ettiğini; yaşlarının küçük olduğunu kolluk görevlilerine belirtmelerine rağmen kendilerine olan yaklaşımın değişmediği de belirtildi. Çocukların bir kısmının, kolluk görevlilerinin kişisel eşyalarına, görünüşlerine veya ailevi değerlerine yönelik alaycı, cinsiyetçi ve küçümseyici söylemlerde bulunduğu da ifade edildi.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve ulusal mevzuat, çocukların özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları durumlarda yaşlarına uygun ve yetişkinlerden ayrılmış ortamlarda tutulmalarını şart koşarken, izleme çalışmalarında bu kuralların ihlal edildiği belirlendi.
Tespitlere göre, 18 çocuk gözaltı sürecinde yetişkinlerle birlikte araç içinde, emniyet binasında veya otoparkta uzun süre bekletildi. Yalnızca 7 çocuğun ayrı tutulduğu, 1 çocuğa dair ise bilgiye ulaşılamadığı bildirildi.
Bazı çocukların, yakalamanın ardından çocuk şubeye ancak 12 saat sonra götürüldüğü, bu süre boyunca yetişkinlerle birlikte araçta bekletildikleri tespit edildi.
Nezarethane defterleri ve 28 Mart’ta olay yerindeki gözlemci avukatların hazırladığı tutanaklar, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 93. ve Çocuk Koruma Kanunu’nun 16. maddelerine aykırı şekilde çocukların uygun olmayan koşullarda tutulduğunu ortaya koydu. Avukatların müdahalelerine rağmen çocukların ayrı bir ortama alınmadığı bildirildi.
Rapora göre, 19 çocuk araçta uzun süre bekletildi, 6 çocuk için bu sürenin kısa olduğu, 1 çocukla ilgili ise bilgiye ulaşılamadığı belirtildi.
Çocukların çocuk şubeye sevkleri geciktirilirken, bu süre boyunca birçok çocuğa su ve yiyecek temin edilmediği, verilen gıdaların ise yetersiz ve düzensiz olduğu belirlendi.
Bazı çocukların beslenme talepleri karşısında sözlü ve fiziksel kötü muameleye maruz kaldıkları ve bu durumun resmi tutanaklara yansıdığı ifade edildi. Gözaltındaki çocukların beslenme ihtiyaçlarının büyük ölçüde aile bireyleri, diğer çocukların yakınları ve İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi üyeleri tarafından karşılandığı bildirildi.
Yalnızca 7 çocuğa yiyecek ve içecek sağlanırken, 15 çocuğa bu imkân sunulmadı. 4 çocukla ilgili ise bilgiye ulaşılamadı.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 37. ve 3. maddelerine atıf yapılan raporda, çocukların özgürlüklerinden yalnızca son çare olarak ve en kısa süreyle yoksun bırakılması gerektiği, ayrıca tüm süreçlerde çocuğun üstün yararının gözetilmesi zorunluluğu vurgulandı. İstanbul’da toplam 17 çocuğa gözaltı uygulanırken, 9 çocuk hakkında gözaltı işlemi yapılmadı.
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 34/A maddesi uyarınca bu tür eylemler nedeniyle çocuklara terör suçlaması yöneltilemeyeceği açıkça düzenlenmesine rağmen, ifadeleri alınan 14 çocuğun işlemlerinin, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında görev yapan çocuk savcısı tarafından yürütüldüğü belirtildi.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel