Genç kadınlar hakları ve hayatları için mücadeleyi büyütüyor
ODTÜ'den Ece ve Hicran, 19 Mart'tan beri gerçekleşen eylemlere genç kadınların katılımına ve süren mücadeleye dair yazdılar.

19 Mart’tan beri ülke genelinde gerçekleştirilen eylemlerde, AKP iktidarının yıllardır uyguladığı baskı, hak ve hukuk gaspları, cezasızlık politikalarına, ekonomik kriz ve geleceksizliğe karşı büyüyen öfke ve tepki ön plandaydı. İktidarın bu politikalarının içerisinde yıllardır talepleri ve sesleri bastırılmaya çalışılan, hukuki kazanımları da dahil olmak üzere mücadele ile elde ettikleri hakları ellerinden alınmak istenen, “aile yılı” adı altında toplumsal hayattan uzaklaştırmak ve iş hayatında sömürülmelerine dair kapsamlı planlar çıkarılan kadınlar, eylemlerde öne çıkarak hem taleplerini hem de kendi hayatlarına dair seslerini yükselttiler.

AKP iktidarı boyunca binlerce kadın tacize, şiddete, tecavüze, ayrımcılığa uğradı, diri diri yakıldı. Kadınlar tüm bu işkenceye hem aile içi hem aile dışı hatta müracaat ettiği ilgili devlet mertebelerinde dahi maruz kaldı. Kadınlar haykırdı: Öldürülmek istemiyoruz! üm bunlar, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ne imza atmasına rağmen yaşandı. Kadınların yıllar süren mücadelesiyle kazanılan bu hukuki anlaşma, iktidarın çıkarlarıyla çeliştiği gerekçesiyle uygulanmamakta ısrar edildi. Üstelik imzanın üzerinden on yıl bile geçmeden anlaşmadan çıkıldı.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının yarattığı güvencesizlik; artan kadın cinayetleri, ev içi şiddet, cezasızlık ve cezada indirim politikalarıyla birlikte kadınların eve kapatılmasının önünü açmıştı.

Öte yandan sosyal yaşamın yanı sıra esnek çalışma koşulları adı altında düşük ücret ve uzaktan çalışma modelleriyle toplumsal eşitsizliği körüklüyor. Bunu yaparken “kutsal aile” ve annelik güzellemeleriyle kadınlara yarım gün ücret vererek hem çocuğuna bakabilme hem de çalışabilme “fırsatı” sundukları iddia ediliyor. Tüm bu sömürü koşullarının kapitalist sistem lehine devam etmesi için kadınlar bulundukları her alanda baskılanmaya devam ediyor.
Buna karşın kadınlar üniversitelerde, sokaklarda, okullarda ve iş yerlerinde bir araya gelerek bu koşulların karşısında eşitlik, özgürlük; şiddet ve tacizi önleyici mekanizmalar ve caydırıcı ceza taleplerini yükseltmeye devam etmişlerdir. Özellikle son dönemdeki eylemliliklerde kadınların ön planda olmasının sebeplerinden biri hem bu koşullara karşı biriken öfke hem de kadınların hep ikincil konuma sürüklenmeye çalışılırken biriktirdiği birliktelik ve mücadele deneyimidir.
Birçok genç kadın, hem eyleme gitmeden önce hem de eylem sırası ve sonrasında yaşadıklarını sosyal medya üzerinden aktararak kadınların toplumsal yaşamdaki sorunlara dair ses çıkarırken dahi kadın olarak karşılaştıkları zorlukları gözler önüne serdi. Bu yaşananlar, bizlere polis gücünün yalnızca iktidar aracılığıyla sistemin çıkarlarına hizmet eden, kadınlığı bir zayıflık olarak gören ve onlara karşı güç kullanmaktan çekinmeyen, burjuvazinin ve onun savunucularının korku, şiddet ve düzen sağlayıcısı olarak kullanıldığını bir kez daha göstermiştir.

Protesto ve eylemlere katılmak isteyen kadınlar aile baskısı, güvensizlik, fişlenme, yurda alınmama gibi baskılar ile engellenmeye çalışırken, gösteri alanında ise birçok kadın provokatör ve polislerce tehdite maruz kaldığını anlatıyor. Gözaltına alınan genç kadınlar, çıplak arama, taciz ve tehditlerle yıldırılmaya çalışıldıklarını ifade ediyorlar. Evlerinde, fabrikalarda, yurtlarda tutamadıkları kadınlara eylem alanında en sert müdahaleleri göstermekle kalmıyor, gözaltı sırasında yapılan insanlık dışı muamelelerle kadınları toplumsal mücadelenin dışında tutmak için devletin tüm gücünü kullanmaktan çekinmiyorlar.

Son dönemdeki yaygın eylemlilikler de gösteriyor ki hiçbir toplumsal mücadele kadının dahiliyeti olmadan kurtuluşa eremeyecektir. Bu bağlamda alanlarda yalnızca üniversiteli ve liseli genç kadınların ön planda bulunması ve mücadele etmesi değil; evlerinde bulunan, fabrikalarda ve iş yerlerinde çalışan işçi ve emekçi kadınların bir diğer deyişle tüm kadınların sistemin karşısında mücadele etmesi, kendi alanlarındaki direnişin bir parçası olarak “genel grev genel direniş” çağrılarında bulunması ve sahiplenmesi topyekun bir mücadelenin örülmesi için elzem. Kadınların da bugün maruz kaldığı tüm bu koşullar, sermaye lehine çalışan sistemin çarkları kırılmadan ortadan kalkmayacak. Bu nedenle genç, yaşlı, işçi, emekçi tüm kadınların içerisinde bulunduğu sermaye karşıtı bir mücadelenin gereksinimi daha açık bir şekilde görülüyor.

Bu nedenle kadınlar bugün, uzaklaştırılmaya çalışıldıkları tüm alanlarda seslerini yükseltmeye devam ediyor. Kız kardeşleri öldürülürken çağrılara yanıt vermeyen polislere, failleri cezalandırmayan hukuka, aile baskısına, şiddete, kampüslerde taciz ve şiddeti önleyici mekanizmaları işletmeyen veya kurulmasını engelleyen atanmış rektörlere, emek sömürüsünü yapan patronlara karşı mücadelelerini büyütüyorlar.  Sokaklarda, iş yerlerinde, okullarda, direnişte ve siyasette, yani toplumsal hayatın her bir parçasında emekleri ve söz hakları olduğunu biliyorlar ve savunmaktan geri durmuyorlar.

Bugün kadınların tüm bu saldırı ve baskıların üzerinden gelmesinin tek yolunun birlikteliklerini güçlendirmek, yan yana gelecekleri alanları çoğaltmak ve büyütmek, talepler belirleyerek seslerini yükseltmeleri elzem. İçerisinde bulunduğumuz alanlarda var olan her bir kız kardeşimizi mücadelemizin içine dahil ederek birlikte hareket etmek bugün kadınların tek çıkış noktası.  Sistemin dört bir yandan etrafımızı sarmaya çalıştığı baskı ve sömürünün karanlığını bizlerin yükselen sesi ve mücadelesi aşacak.

Fotoğraf: Evrensel