
Biz işçiler, emeğimizin, alın terimizin değeri olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Ne yazık ki sömürüye uğrayan, sağlığını kaybeden, sefalet ücretleriyle çalıştırılan hep bizleriz. Dünyayı kollarımızla döndüren bizleriz ama ne yazık ki bu dünyayı döndürenler, aynı dünyada hayatlarını sürdürebilmek için her gün daha fazla mücadele etmek zorunda kalan yine bizleriz.
Patronlar rahatlık içinde yaşarken, bizler barınmak için 40-50 yılımızı harcamak zorunda kalıyoruz. Bizler insanca yaşamak, onurumuzla bir yaşam sürmek için mücadele ederken, onlar daha fazla zenginleşiyor. İşçilerin haklarını alabilmesi, bu bozuk düzene “dur” diyebilmesi için bir araya gelmesi ve örgütlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu düzen değişmez.
1 Mayıs’a giderken taleplerim şunlardır: İnsanca yaşamak, insan onuruna yakışır ücretler almak, insanların yarın kaygılarından kurtulması, gençlerin ve çocukların geleceğinin iyileştirilmesi, iş cinayetlerinin son bulması… Ama bir şey daha eklemek istiyorum: İşçiler, korkmadan, yılmadan haklarını talep etmelidir. Alanları doldurmalı, seslerini duyurmalıdırlar.
Dayanışma; bir topluluğun bir araya gelip, birbirine güç katması, yardımlaşmasıdır. Dayanışmayı en çok işçi direnişlerinde hissettim. Bütün sivil toplum örgütleri, kurumlar ve siyasi partiler birleşip bir güç oluşturdu ve bu, hepimize onur veren bir şeydir.
Ama şunu da unutmamalıyız: İşçilerin örgütlenmesi ve haklarını savunması için korkularının üstesinden gelmesi gerekiyor. Çünkü işçiler anayasal haklarını kullandıklarında, patronların ve iktidarın baskısıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bu yüzden 1 Mayıs’ta bütün siyasi partiler, kurumlar, çiftçiler, işçiler ve emekliler bir araya gelip seslerini duyurmalı, bu büyük insan topluluğunu büyütmelidir.
İşçiler birleşmeli, sokakları doldurmalı ve bu bozuk düzene karşı durmalıdır. Birlikte sesimiz daha güçlü olur, birlikte haklarımızı alırız. Çünkü başka çaremiz yok.
Görsel: Canva Pro Dream Lab
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.