
Türkiye’nin son dönemdeki en dikkat çekici yerli yapımlarından biri olan Magarsus, sadece bir bölge hikâyesi değil; aynı zamanda bir ekonomik savaş, aile çatışması ve sınıfsal gerilim öyküsü. Adana’nın sıcak ve bereketli topraklarında geçen bu dizi, narenciye tarlalarının gölgesinde yaşanan karanlık ilişkiler ağını ve bu ağın küçük üreticilere, emekçilere, kadınlara, göçmenlere nasıl dokunduğunu anlatıyor.
Magarsus, ismini aldığı hayali bir kasabada geçiyor. Bölge halkının geçim kaynağı olan narenciye ticareti zamanla küresel sermaye gruplarının, yerli işbirlikçilerin ve mafyavari yapıların çıkar çatışmasına sahne oluyor. Hikâye, bölgenin güçlü ailelerinden Kurak ailesi etrafında dönüyor. Aile üyeleri, narenciye işini büyütmek ve bölgenin söz sahibi tüccarı olmak için hem birbirleriyle hem de dış güçlerle mücadele ediyor. Fakat mesele sadece ticaret değil. Dizide aynı zamanda topraklarını, ürünlerini ve alın terlerini korumaya çalışan köylülerin öyküsü; yoksulluk ve kimliksizlik içinde sömürülen göçmen işçilerin dramı; bürokrasiyle iç içe geçmiş rant ilişkileri ve kadınların sistemin iki kat ezdiği yapılar içindeki mücadeleleri de yer alıyor.
"Tarafsız hakem değil, sermaye adına aktif bir oyuncu"
Dizi alt metinlerinde oldukça güçlü bir politik okuma barındırıyor. Bu noktada devletin tarafsız bir hakem değil, sermaye adına hareket eden aktif bir oyuncu olduğunu görüyoruz. Bu ilişkileri bir mafya anlatısıyla değil, sistematik bir düzenin iç parçası olarak kuruyor. Klasik “köy ağası” düzeninin modern bir versiyonunu gösterirken aynı zamanda emperyalist tekellerin yerli taşeronlarla birlikte Anadolu’nun bereketli topraklarını nasıl sömürdüğünü işaret ediyor. Uyuşturucu ticareti, yerel yönetimle iç içe geçen mafya ilişkileri, uluslararası şirketlerin maden sahalarıyla bölgede kurdukları hâkimiyet gibi unsurlar, Magarsus’un temel gerilim hatlarını oluşturuyor. Ayrıca göçmen emeğinin ucuz işgücü olarak kullanılması, kadınların sistemin her halkasında ezilmesi ve gençlerin çıkışsızlık içindeki savrulmaları gibi temalar, dizinin güçlü sosyal gerçekçilik yönünü perçinliyor.
Güçlü kadın patron temsili
Başrollerde yer alan Ercan Kesal, Halil Kurak rolüyle yıkılmakta olan klasik ticaret düzenine tutunmaya çalışan bir patron. Halkla arasındaki eski “ağa-maraba” ilişkisini sürdüremeyeceğini fark ediyor. Yerli patronun geleneksel tipini temsil ediyor: Yabancı sermayeyle değil ama devletle kurduğu ilişkilerle aynı sonuca hizmet ediyor. O da köylünün toprağını değil, kendi şirketinin çıkarlarını önceleyenlerden. Merve Dizdar’ın Tansu Kurak rolüyle canlandırdığı karakter, ailenin “modern” yüzü, yurt dışında eğitim almış ve klasik ticaret yöntemlerindense şirketi daha kurumsal ve modern bir yapıya ve üretime dönüştürmek için aile şirketinin başına geçen bir iş kadını. İlk bakışta güçlü kadın temsiline göz kırpıyor. Yerli sermayeyi emperyalist çıkarlarla buluşturan, topraklarını kaybeden köylüyü görmezden gelen bir temsil. Kadınların iş dünyasında ya da aile mirasında söz sahibi olmaları, kapitalist toplumda kadın özgürlüğünün bir göstergesi olarak sunulur. Ancak dizide görüyoruz ki bu güçlü kadın patron temsili, halktan yana değil; sistemi sürdüren ve üretici köylülerin emeğini sömüren bir yapının aktörleri haline gelişine dayanıyor. Sömürü sürüyor, sadece özneleri değişiyor.
"Anlatılanlar yalnızca bir kurgu değil"
Magarsus, toprak üzerindeki mülkiyetin kime ait olduğu sorusunu işlerken emeğin kim tarafından üretildiğini ve kim tarafından gasbedildiğini de sergiliyor. Köylünün tarlası gidiyor, yerine maden sahası açılıyor. Mülteci emeği ucuz ve her yasa dışı işlerde kullanılıyor, insanca bir muamele yapılmıyor. Dizide yöneticinin kim olduğu fark etmeksizin sorunun bir sistem sorunu olduğunu açık bir biçimde görüyoruz. Devlet, şirketin hakemliğini değil; yardakçılığını yapıyor. Bu düzenin kaybedeni halk, kazananı her zaman sermaye oluyor. Eğer Magarsus’a sadece bir dizi olarak değil, toplumsal yapıyı anlamaya dair bir belge olarak bakarsanız; göreceksiniz ki bu dizide anlatılanlar yalnızca kurgu değil. Madencilikten tarıma, göçmen emeğinden devlet şiddetine kadar uzanan çok katmanlı bu anlatı, bugünün Türkiye’sine dair çıplak ve sert bir yüzleşme sunuyor. İzlenmeye değer bir yapıt. Şimdiden iyi seyirler.
Görsel: Film fragmanından ekran alıntısı
İlgili haberler
'Zeytin ağaçlarına sarılacağız, topraklarımıza sah...
Köylüler zeytinlikler yasasına karşı mücadelede kararlı. “Zeytin bizim için çok önemli. İnsanların g...
Kahvaltıda zeytin mi istersiniz kömür mü?
Akbelen Ormanı’nda kömür sahasını genişletmek isteyen YK Enerji’ye karşı 462 gündür nöbet tutan köyl...
Fındık üreticisi ve işçisi kadınlar: Tarım yeniden...
Rize’nin fındıklı ilçesinde yaşayan ve yevmiyecilik yaparak geçimini sağlayan fındık işçisi Havva Ka...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.