Tina Wright, 20 senedir Birleşik Krallık’ta hastane tekstilini yüksek hijyenle temizleyen işçilerden biri. Değerleri pandemiyle birlikte daha fazla anlaşılan temel işçilerden. Ama hala bu işçilere yapılan patron baskılarına şahit oluyoruz birçok ülkede. Tina’nın asgari ücretle çalıştığı Derby’deki LMS Synergy şirketi de bu yılın başında işçilerin ücretlerine ve çalışma koşullarına saldırdı. “Yeni koşullara imza atın yoksa işten atılırsınız” dendi. Pandemiyle birlikte patronların Birleşik Krallık’ta havacılıktan sağlığa birçok sektörde yaymaya çalıştığı bu virüsün adı: “işten at-yeniden al.”
İşçilerin kazanılmış tüm haklarını bir çırpıda yok eden bu “endüstriyel illet”in yasaklanmasını isteyen ilerici milletvekilleri oldu ama Muhafazakâr Parti hükümeti kabul etmedi. 80’lerden beri parlamentodan pek de hayır görmemiş işçiler ve sınıf sendikacıları bu duruma alışık, kendi göbeklerini alanda örgütlenerek kesiyorlar zaten. Tina ve çoğu kadın ve farklı etnik kökenlerden olan iş arkadaşları da işten at-yeniden al uygulamasını durdurarak adlarını yazdılar sınıf tarihine. Örgütlenmeleri, şu an hala işten at-yeniden al uygulamasıyla savaşan birçok başka işçiye örnek bir kazanım olarak UNITE GS Sharon Graham tarafından TUC (Sendikalar Kongresi)’de de örnek gösterildi.
Biz de Ekmek ve Gül olarak, “Nasıl kazandınız?” diye sormak istedik iş yeri temsilcisi Tina’ya. Onun cevaplarını sizinle paylaşırken değindiği noktaları biraz daha açması, desteklemesi için sendikası GMB’nin örgütçüsü Mick Coppin’in gözlemlerinden de alıntılar yapacağım bu yazıda. Mick’in analizi, bu örgütlenme kampanyası sırasında, Mick’in stratejik ve taktiksel destek aldığı EPOC’un sayfasından. (EPOC: UNI Avrupa’ya bağlı Avrupa Güç ve Örgütlenme Merkezi)
‘BAZI ŞEYLERİN DEĞİŞMESİ GEREKTİĞİ AÇIKTI’
“İşten at-yeniden al” uygulamasından önce de işçileri mutsuz eden bazı sorunlar varmış. “Bazı şeylerin değişmesi gerektiği açıktı. Yönetim insanlara farklı davranıyordu, biri için geçerli bir kural diğerine uygulanmıyordu, kurallarda tutarlılık yoktu. Kişisel sorunları dile getirdiysek de bunlar dinlenmiyordu ve empati eksikliği vardı” diye anlatıyor Tina. “Her ağacın kurdu, özünden olur” misali, onu sendikaya üye yapan, üstüne bir de iş yeri temsilcisi yapan bu gündelik sorunlarmış.
İşten at-yeniden al sürecini de şöyle anlatıyor Tina:
“Karşılaştığımız ana tehditlerden biri ücret ve koşullara yapılan saldırıydı, sadece asgari ücretli olmamıza rağmen, resmî tatil ve fazla mesai ödemelerindeki oranlarda düzenlemeler yapmak istediler. Resmî tatillerde ve fazla mesailerde bir buçuk katlık ücreti kaldırıp bize yalnızca normal ücret vermeyi önerdiler ancak bu bir buçuk katlık ücret şu anda aldığımız tek ayrıcalık. Ayrıca, Synergy bu hüküm ve koşulları kabul etmediğimiz takdirde bizi işten atacağını ve yeniden işe alacağını söyledi. O halde bile, yeniden işe alınma garantisinin olmadığı tehdidinde bulunuyorlardı.”
Bu saldırıya karşı koymak için nasıl bir araya gelip toplu eylemler yaptıklarını merak ediyorum. Aylar süren örgütlenme sürecini bir çırpıda anlatıveren her işçi gibi Tina da “Müzakereler döneminde, güçlü bir birlik oluşturmak için gerçekten birbirimize bağlı kalmamız gerekiyordu” diyor. “Birbirine bağlı kalmayı” nasıl kurduklarını anlatmaktan ziyade, filmin en can alıcı kısmını anlatır gibi, sonrasında ne yaptıklarını anlatmayı seçiyor: “Yaptığımız ilk şey, hepimiz yeni şartları reddetmeye karar verdik, ancak yine de yeni sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldık. Bunu, bir 'protestolu çalışma' (2) formunu imzalayarak yapabildik, böylece (yasal hakkımız olarak) aynı fikirde olmadığımızı ortaya koyabildik. Synergy başlangıçta müzakere etmek istemeyince, sendika üyelerinin %97'si 1 günlük grev kararı aldı ve sonrasında haftalık grevlerle devam ettik.”
ÖRGÜTLENMENİN ANAHTARI
Tina’nın tek cümlede anlatıp geçtiği “bir araya gelmeyi” daha iyi anlamak için EPOC’un analizine göz atmakta fayda var. İşçilere yeni kontratı kabul etmeleri için 90 günlük süre verilmiş. Bu süreçte, örgütçü vardiya değişimlerinde saha ziyaretleri sırasında devamlı yaptığı bire bir görüşmeler yoluyla, fazla mesai takviyesinin ve yönetim baskısının ortadan kaldırılmasının işçiler arasında sıcak bir tartışma konusu olduğunu belirleyebilmiş. Analiz şunu söylüyor:
“İşten at-yeniden al” Birleşik Krallık'ta işçiler için büyük bir tehdit olarak manşetlere çıkıyor. Ancak (Synergy’de) işçileri toplu eylemlere sürükleyen bu geniş bağlam değil, daha çok işyerlerinde yaşanan günlük acil sorunlardı. (…) Kampanyanın başarısının anahtarı, kampanyayı sendikanın siyasi önceliklerinin kelime dağarcığı etrafında çerçevelemek yerine işçileri birleştiren sorunları belirlemekti. İşverenin çalışma koşullarını aşağı çekmek için kullanmaya çalıştığı araç “işten at-yeniden al” olsa da işçileri çeken asıl şey acil koşulların kendi özellikleriydi.” Analize göre, yönetim baskısı, “işten at-yeniden al”ın doğrudan bir sonucu değilmiş ama işçileri kızdırıp örgütlenmeye iten en büyük etmen buymuş. Yani, işçileri önce günlük acil sorunları etrafında “bir araya getirebilmek,” “işten at-yeniden al” gibi büyük bir tehdide karşı mücadeleye hazırlamak için toplu bir güç biriktirmenin asıl önemli adımı olmuş.
Analiz, “sağlam bir örgütlenme yaklaşımı getirildiğinde” bu farklı grupların içindeki sıkı bağların örgütlenme açısından bir güç haline geldiğini belirtiyor. Özellikle, örgütçünün bu grupların içindeki doğal işçi öncülerini belirlemesiyle ve bu gruplardaki işçilerin birbirine olan güveni ve halihazırda sahip oldukları günlük iç iletişim ağları sayesinde, işçilerin örgütlülüğünü “hızla koordine etmek ve eyleme hazır hale getirmek” kolaylaşmış. Mick Coppin’e göre “iş yerindeki gerçek öncüleri bulduğunuzda, iş onları geliştirmeye kalıyor.”
Bu işçi öncülerini belirlemedeki önemli faktörler, onların farklı gruplarda etkili olmalarının yanında, farklı bölüm ve vardiyalardan da olmalarıymış. Böylece, öncülerin etrafında kurulan komitenin, üretim hattındaki her bölüm ve vardiya ekiplerini kapsaması gerekiyormuş. Ayrıca, iş yeri temsilcilerinin sayısının 1’den 3’e yükselmesinin dışında, bu örgütlü koordinasyonu sağlayan “aktivistlerin” ağı da kurulmuş. Örneğin, iş çıkışında kendi dillerinde elleriyle yazdıkları materyallerini hazırlanmak için bir araya geliyorlarmış.
GELECEKLERİ HAKKINDA SÖZ SAHİBİ OLMALARINI SAĞLAYACAK YAPILAR
Tina, bu örgütlenme sürecinde sendikaya 80 işçinin daha katıldığını söylüyor, ki böylece iş yerindeki sendikalaşma oranı ikiye katlanmış: “Bunun, çalışanların çoğunun değişim istemesinden ve sendika içinde desteklenmiş hissetmesinden kaynaklandığına inanıyorum. Orada sesleri duyuluyordu.”
İşçilerin kendi mücadelelerini sahiplenmesinin önemini duyarız hep, analizin bu önemin altını çizdiğini söylemek yanlış olmaz. Analiz, işçilerin kendi mücadelelerinde bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi ve harekete geçirilmesinin önemine vurgu yapıyor. Ücretli bir sendikacının işçileri kurtaran bir “kahraman” misali davranmadığı, tersine işçilerin kendi somut sorunlarının somut çözümleri için aktif adımlar atması için teşvik edildiği bir örgütlenme. Sadece niceliksel değil, niteliksel de bir toplu gücün kurulma yolculuğunun başlangıcı. İşçilerin kendi koşullarını değiştirirken, kendilerinin değiştiği bir süreç.
Aylar süren alan örgütlenmesi meyvesini Ağustos ayında verdi: şirketin CEO’su “işten at-yeniden al” dayatmasından vazgeçmek, zorbalık yapan yerel yönetimi değiştirmek zorunda kaldı. İş yerinde kazanımdan sonraki değişimi soruyorum Tina’ya. “Zaferden bu yana, yöneticiler ve çalışanlar arasındaki iletişim yavaş yavaş gelişiyor. Bize karşı değillermiş, bizimle birliktelermiş gibi görünüyorlar ama bu hala tutarsız” diyor. Öncesinde yerel yönetimin ayrımcılık yaparak bölmeye çalıştığı işçiler arasındaki bağ da artmış görünüyor: Ayda bir "Derby günü" dedikleri bir etkinlikle, aralarından seçtikleri bir iş arkadaşına hediye alıyorlarmış. Pizza, kek ve hatta Asya mutfağından bir çeşit börek olan samosa yiyorlarmış.
Ayrıca, tüm işçilerin katıldığı ve “Ses” adını verdikleri aylık toplantılar yaparak “iş yeri sağlığı ve güvenliği, tatiller gibi öne çıkan sorunlarını iş yeri temsilcisi olarak dile getirebildiğini” aktarıyor Tina. Bir de, sadece sendika üyeleri için “sendika kliniği” adını verdikleri başka bir aylık buluşma gerçekleştiriyorlarmış. “Bu, üyelere ilgilendikleri herhangi bir şey hakkında tekrar konuşma şansı veriyor” diyor ve son olarak da herkesin görmesi için kantinde sergilenen bir duyuru panosu hazırladığını aktarıyor. Ayrıca, analizde, gelecekleri hakkında söz sahibi olmalarını sağlayacak ve karar almada etkili olacak bu yapıları kuran işçilerin izin ücretleri hakkında yeni bir anlaşma hazırlığı içinde olduklarından bahsediyor.
‘GÜÇLÜ VE BİRLİKTE KALIN’
Elbette değişim sadece iş yerinde değil, iş yeri temsilcisi Tina’nın hayatında da olmuş: “Bu deneyimin kişisel olarak bana daha fazla güven ve daha iyi sonuçlar için çalışanları destekleyebilmem konusunda büyük bir başarı duygusu verdiğine inanıyorum.” Tina aynı zamanda, “işten at-yeniden al” baskına maruz kalan başka iş yerlerindeki işçileri de mücadeleye teşvik ediyor: “Birbirinize bağlı kalırsanız kazanırsınız çünkü sayıca gücünüz olacaktır.”
‘PES ETMEYİN, YILMAYIN’
Ekmek ve Gül olarak, işçi sınıfı kız kardeşliğinin köprüsü olsak, okuyucularımıza nasıl bir mesajı olduğunu sorduğumda Tina’nın cevabı şöyle oluyor:
“Bizim güçlü mesajımız, pes etmeyin ve yılmayın olacaktır. Birlikte hareket ederseniz, uzun vadede çok daha faydalı olacak bir değişiklik yapabilirsiniz. Bazen işverenlere karşı gelmek korkutucu görünebilir, ancak düşünmenizi istedikleri şey bu. Korkup teslim olmanızı istiyorlar, ama korkmayın! Güçlü ve birlikte kalın, önünde sonunda oraya varacaksınız.”
Bu, Tina ve yaklaşık 210 işçinin koşullarını ve aynı zamanda kendilerini değiştirme hikayesidir ve onların bu hikâyesi henüz bitmiş değil.
ÜRETİM HATTINDAKİ ‘TIKANMA NOKTASI’ VE ‘SENDİKAL KALDIRAÇ’
EPOC’un analizinden bu örgütlenmede işçilerin kullandıkları 2 önemli unsur olduğunu öğreniyoruz. İlki, üretim hattındaki “tıkanma noktası,” ikincisi, şirketin büyüme stratejine dayanan “sendikal kaldıraç” tekniği.
Örgütçü ve işçiler üretimdeki tıkanma noktasını belirlemişler. Sadece küçük bir grup olan nakliyecilerin iş durdurmasıyla, tüm çamaşırların geliş gidişi engellenecek ve temizleme süreci herkes için duracak. “Günü geldiğinde, onların katılımı, üretim zincirini tıkadığı için kilit önemdeydi. Tüm işçiler doğal olarak eyleme katıldılar.” diye anlatılıyor grev.
Sendikal kaldıraç noktası da şirketin en önemli müşterisi olan NHS (Ulusal Sağlık Sistemi) olmuş. Analiz şöyle devam ediyor: “Burada iletişim işi devreye girdi ve iki amacı vardı: iş ilişkilerinin bozulmasıyla ilişkili riskleri vurgulayarak müşteriye kötü yönetim uygulamalarını ifşa etmek; NHS'nin gelecekteki taşeron kullanımı uygulamalarına ilişkin kararları etkilemek için siyasi baskı oluşturmak. Ulusal ve yerel politikacılar desteklerini göstermek için grev alanında işçilerle buluşmaya geldiğinde, bu mücadelenin profili daha da güçlendi.”
Kaynaklar:
(1) UNI Europa. BEATING BACK FIRE-AND-REHIRE THROUGH ORGANISING. 25.08.21.
(2) ‘protestolu çalışma’ (working under protest): Birleşik Krallık’ta patron tarafından işçilerin ücret ve koşullarının değiştirilmesine karşı işçilerin onay vermemesi ve hoşnutsuzluklarını belirterek çalışmaya devam etmesi.
(3) Britanya Havayolları’nın “işten at-yeniden al” saldırısına karşı havayolu işçilerinin mücadelesini anlatmıştı bir iş yeri temsilcisi ile yaptığımız röportaj
Fotoğraf: GMB sendikası
CLICK for English
İlgili haberler
İsviçre’de tarihi kazanım: Hemşirelerin koşulların...
İsviçre’de oy verme hakkının getirilmesinden bu yana mesleki bir kategori lehine kabul edilen ilk oy...
İsviçre tarihinin karanlık sayfası cadıların yakıl...
Avrupa'da kadınlar artık meydanlarda, diğer kadınlara ibret olsun, başkaldırıya yeltenmesinler diye...
Birleşince büyüyor umutlar, birikiyor, çoğalıyor
Ne dersek diyelim… Toplumsal hayata ufacık bir ucundan katılmak bile, bırakın herkese sağlanan bir h...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.