MESEM projesiyle işçileştirilen, patronların kucağına atılan öğrenciler, ÇEDES gibi projelerle dinselleştirileren eğitim, bir öğün ücretsiz yemeğin çok görüldüğü ülkede yoksullukla boğuşan çocuklar...
Kalabalık sınıflar, buna rağmen boşaltılan dersliklere açılan mescitler...
Her geçen gün bilimsellikten uzaklaşırken laik eğitimin kökünün kazınması... Çok yakın tarihte okulun içinde şiddet gören öğretmenler...
Öğretmenlere sorulmadan değiştirilmiş bir müfredat, kağıt üstünde kalan yapılmayan projelerle şişirilen istatistikler ve öğretmene yüklenen evraklar….
Eğitim hayatının dışında kalan binlerce çocuk...
Okul müsamerelerine konu olan Dilan Polatlar...
Kıyafeti, ayakkabısı derken velilere ekstra yük olan çocuklara bir yararı olmayan, ihtiyaçlarıyla hiç bir şekilde örtüşmeden atlatılan bir “çocuk bayramı”…
23 Nisan öncesi yapılması planlanan “Bahar Şenliği” etkinliği 150 liraydı. Bunca emekçi çocuğunun olduğu, bu kadar aç çocuğun olduğu bir okulda her bir çocuk için 150 lira az bir para değil. Nasıl olacak diye düşündük; bahçede stantlar kurulacak. Patlamış mısırlar, pamuk şekerler... Parasını veremeyen camdan bakacak mı? Hepimiz rahatsız olduk. “Hep birlikte harekete geçip iptal ettirdik” demek isterdim. Ama “maliyeti kurtarmadığından” iptal oldu etkinlik. Yani “okul idaresi” baktı ki okula para kalmayacak. Verilmeyen temizlik çalışanının parası çıkmayacak etkinlikten, iptal. Yine de vicdani bir rahatlama hissettik hep birlikte laf aralarında sevindik.
1 Mayıs’a giderken okulların tüm bileşenleri olarak öğretmen, öğrenci ve velilerle birlikte birçok temel sorunumuz var. Bir iş yeri olarak bir okulda 1 Mayıs’ı nasıl karşılayacağız, sesimizi yükselteceğimiz temel taleplerimiz ne? Bu sorunun cevabına dair okulumda 1 Mayıs gündemini açtığımda sendikamızın yollayacağı bildiriyi arkadaşlarımıza okuyup alana çağırmak dışında akıllara pek de bir şey gelmiyor doğrusu. Oysa nitelikli, bilimsel, kamusal, laik eğitim talebimiz hâlâ güncel.
Her gün her sınıfta yemek getiremeyen öğrencilerle görüyoruz yoksulluğun çocuklara yansımasını. Eriyen maaşlarımızla görüyoruz. Emekli olmaya çekinirken görüyoruz. Temel ihtiyaçlarımızı gidermek için yaptığımız ek işlerden, özel derslerden biliyoruz. Okula gelemeyen, eğitim dışında kalmış sürekli devamsızlık yapan öğrencilerimizi her gün listelerimizde görüyoruz. İletişim gruplarında her sınıfın karşısında okula ne kadar “bağış” verdiği yazan listelerde görüyoruz verilmeyen bütçeyi. Biliyoruz üzerimizdeki baskıyı. Okulda şiddet gören öğretmeni gördüğümüzde yaşadığımız kaygıyla hissediyoruz. İşin öznesi olarak değişen müfredatı sosyal medyadan öğreniyoruz. Uyuşturucunun kol gezdiği okulumuzun kapısının önünde dahi satıldığı mahallemizden biliyoruz sorunlarımızı...
Okulda rahatsız olduğumuz veya yapılmasını talep ettiğimiz şeylere dair birlikte hareket etme pratiğimiz mühim. Eğer buralarda birlikte hareket edemezsek taleplerimizi alanlarda daha sesli nasıl dillendireceğiz ki? Öyleyse taleplerimizi sıralayan kağıtların bize gelmesini beklemek, sadece bunu okumak bize ne getirir? Üstelik bugün 1 Mayıs’a giderken taleplerimizden çok alan tartışmasına sıkışmış bir hava hakimken. Bulunduğumuz alanda değiştirme gücümüz, birleşerek değiştirme pratiğimiz zayıflamışken… Hepsi birer silsile olan sorunlarımızı, taleplerimizi öğretmeni, velisi, işçisi hep birlikte bulunduğumuz alanlardan söylediğimiz taktirde sesimiz daha güçlü duyulacak!
Fotoğraf: Unsplash
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.