Herşeyi bir kenara bırakıp şöyle güzel bir film izlemeyeli, güzel bir müzik dinlemeyeli, kitap okumayalı çok olmuştur biliyorum. İnsan kendini bunca gündemin içerisinde pek de iyi hissedemiyor. Ama sanırım bunun üstesinden de ancak insanın bilhassa sanatın gücünden faydalanarak geleceğiz. Fıtratımızda mücadele etmek de var ne de olsa.
Geçtiğimiz günlerde yeni bir film vizyona girdi, belki duymuşsunuzdur. Türkçeye ‘Diren: Zamanı Geldi’ şeklinde çevrilen Sufrajet (Suffragette) filmi. Kadınların oy hakkı mücadelesinde ses getiren eylemlerin yapıldığı ve sonunda ölüm -ve zafer- ile sonuçlanan bir dönemi Sufrajetler cephesinden anlatan bir film.
OLAĞAN KOŞULLAR!
Film, bir çamaşırhanede işçi olan Maud’un Sufrajetlerin bir eyleminin ortasına düşmesi ile başlıyor. Ardından o eylemdekilerden birinin çamaşırhaneden arkadaşı Violet olduğunu anlıyor. Başlarda sıcak bulmasa da yaşadıkları, gözlemleri sonucu Maud’un gitgide bir Sufrajete dönüşüm hikayesinden yola çıkıp dönemi anlatıyor film.Maud, neredeyse hayata gözünü çamaşırhanede açan bir işçi kadın. Ustabaşı tarafından olağan şekilde defalarca tecavüze uğruyor ve o kimyasalların arasında herkes ve tıpkı annesi gibi genç yaşta öleceğini bilerek çalışıyor.
Maud’un ilk örgütlenme girişimini çalışma koşullarına olan itirazında görüyoruz. Oldukça insani talepler isterken birden büyük bir şiddetle gözaltına alınan Maud’un değişimini izliyoruz.
TANIDIK BİR HİKAYE
Hakikaten herhangi bir mücadele girişimi, sırası ve sonrasında yaşanabilecek ve halen kullanılan tüm yıldırma girişimleri uygulanıyor. “Oy hakkını verirsek dahasını isterler” zihniyeti, “Kadınlar zaten evdeki erkekler tarafından gayet iyi temsil ediliyor” tutumları ya da bir gözaltı sonucu toplumsal baskı oluşturmak amacıyla kadınların polisin “Kapılarına bırakın, icabına kocaları baksın” baskılarına uğramaları günümüz ‘modern’ dünyasına uyarlanmış haliyle halen yaşadığımız şeyler. Bu açıdan kendinizi rahatça içinde bulabileceğiniz, belki biraz nefes alabileceğiniz bir film Sufrajet. Bir kadının örgütleniş hikayesi...
HİKAYENİN “SINIF” HALİ
Ama işin bir de hikayeleştirilmemiş bir yönü var. Film her ne kadar işçi bir kadının hem korkunç çalışma koşullarına hem taciz-tecavüz baskısına karşı örgütlenme hikayesinden yola çıksa da aslında Sufrajetlerin sınıfsal olarak farklılaşan ve tam da bu nedenle sonradan ayrışan bir hareket olduğu gerçeği...
İşçi kadınlar için oy hakkı “vatandaş olarak kabul edilme”nin yanı sıra, korkunç yaşam koşullarına karşı örgütlenebilme hakkının da bir parçası olarak hayati bir yerde duruyordu. Sufrajet hareketi içinde üst sınıftan kadınlar için işçi sınıfından kadınlar, oy hakkı sağlanana kadar “küçük kız kardeş” statüsünde görülecekti (evet; hareketin genişlemeye en ihtiyaç duyduğu dönemde üst sınıftan kadınlar işçi kadınlara seslenmeleri gerektiğinde “küçük kız kardeşlerimiz” diye hitap ediyorlardı). Ancak bir dönem geldi ki “küçük” de görülse bu kız kardeşlik bağı koptu. Aleksandra Kollontai bu kopuşu “burjuva kadınlar ve 'küçük kız kardeşleri' eşitsizliklerinde eşit oldukları müddetçe, burjuva kadınlar tamamen içtenlikle kadının genel çıkarlarını savunmak için büyük çabalar ortaya koyabilirler. Fakat bariyet kalktığı ve burjuva kadınlar siyasi faaliyete erişim elde ettiği anda, 'tüm kadınların haklarının' taze savunucuları, kendi sınıflarının imtiyazlarının ateşli savunucularına dönüşürler (...) “ diye tarif ediyordu.
Bu tarifin anlamı 1. Dünya Savaşı’nın şafağında ortaya çıktı. Savaşın başında İngiltere'deki kadın oy hakkı hareketi ikiye bölündü: bir tarafta filmimizde sembolik bir yerde duran Emmeline Pankhurst’un, diğer tarafta ise yine sembolik olarak Maud’un yer aldığı iki kutup. Yani bir yanda savaşı ve gerici hükümeti tüm kalbiyle destekleyen mülk sahibi ve artık oy sahibi kadınlar, diğer yanda ise savaşın tüm dünya halkları ve emekçilere yıkım getireceğini söyleyen ve uluslar arası bir kadın barış mücadelesini örmek için karanlık savaş günlerinde canlarını dişlerine katan işçi kadınlar...
Filme bir de bu bilgiyle bakınca, izlediğinizin yalnızca ‘bir film’ olduğunu kavrıyorsunuz. Çünkü Sufrajet / Diren: Zamanı Geldi, yalnızca bir filmde olabilecek şekilde tarihi yeniden kurgulamış. Tarihin gerçeklerini, tarihi bölünmeleri anlatmamış.
Neyse, biz bu bilgi cebimizdeyken de bu filmi izleyebiliz. Tarihin yalnızca sınırlı bir yerine odaklanan, bu sınırlı yerde bile işçi kadınların mücadelesinin kazanılması için mücadelenin odağında olmazsa olmazlığını gösteren bir hikaye olarak, keyif alarak hem de!
İlgili haberler
Kadınların oy hakkı mücadelesi
Kadınların hiçbir hakkını kazanması kolay olmadı, oy hakkını da tabii ki. Kadınlar dünyanın çeşitli...
GÜNÜN BELLEĞİ: Aykırı bir kadın Mary Wollstonecraf...
Doğum gününde 18. yüzyılın aykırı kadını Mary Wollstonecraft ile tanışalım. Fransız devriminin tanık...
GÜNÜN FİLMİ: Kadının Fendi
Her biri biz olan, Rita’nın, Connie’nin; Sandra’nın hikayesi... Mücadele edip kazandıkları ile bugün...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.