Nereden geliyor Ahmet Çakarlara bu hadsiz cesaret?
‘Karşımızda tüm gücüyle üzerimize gelen bir erkek egemen iktidar var, bunca güce sahip olmasına rağmen bugün kadınlar sokakları, geceleri, meydanları, mahkemeleri bırakmıyor.’

Geçtiğimiz günlerde, MHP’li eski milletvekili Ahmet Çakar’ın oyuncu Melis Sezen’i hedef alan sözlerini gördük, dinledik. Maksadım burada bu sözleri yineleyerek vasat birinin önemsiz fikirlerini kayda değermiş gibi didiklemek değil; fakat gelin görün ki bu sözler doğrudan gündemimizle alakalı ve bir kişinin kendi başına düşünüp dile getirdiği sayıklamalar değiller.

Kadınların memeleri, dekolteleri, sütyenleri*, rujları, bakışları, kahkahaları, hamilelikleri kısacası aslında kadınların kendileri :) her daim politikanın bir parçası olarak kullanıldı. Yeri geldi hedef gösterildi yeri geldi cinselleştirildi -hatta çoğu zaman ikisi bir arada oldu. Kapitalist ataerkil sistem var olduğu sürece kadın düşmanı politikleştirme devam edecek, bunu biliyoruz fakat burada asıl mesele böylesine bir mizojininin rahatça dile getirilmesi. Özellikle son zamanlarda bunun örneklerine çok sık rastlar olduk.

Hükümetin ayrıştırıcı, hedef gösteren kadın politikalarının yansımaları olarak ortaya çıkan bu söylemler, bu hadsizlik, cesareti hükümetten ve hükümetin yargı organlarından alıyor. Melis Sezen’e söylenenler aslında klasik tabir ile ne ilk ne de son. Son olmadığı gerçeğinin yanında dozunun da gittikçe artacağı aşikâr.

TANIDIK SÖZLER

Hükümetin kadına karşı bakış açısını ve kadın politikalarını Ekmek ve Gül takipçileri az çok biliyor zaten ama yine de gelin hep birlikte bir hafızamızı yoklayalım ve bu cesaretin nereden geldiğine bakalım…

■ Sene 2011. Recep Tayyip Erdoğan henüz Başbakan. Konya mitinginde, Hopa'daki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Dilşat Aktaş’ı “O kadın, kız mıdır kadın mıdır?” cümlesi ile tanımlamıştı.

■ Sene 2013. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik bir televizyon programındaki kadın sunucunun kıyafetini “Dün bir kanaldaki yarışma programında sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz bu yani. Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez” diyerek eleştirmiş (!) ve sunucunun işten atılmasına sebep olmuştu.

■ Sene 2022. Ne tesadüf ki bu sözler bize çok tanıdık geliyor. “Bir kıyafet giymiş o kıyafet kanunen suç. Çünkü göğüs dekoltesi tamamıyla açık toplum içinde kendini gösteriyor. Yani sütyen yok, göğüs dekoltesi göbeğe kadar inmiş.” Ahmet Çakar’ın Melis Sezen için kullandığı cümleler de bu şekildeydi.

GENÇLER HEDEF GÖSTERİLDİ

■ Sene 2013 ve yine Recep Tayyip Erdoğan, bu sefer de “kızlı erkekli” kalınan öğrenci evlerini gündemine almış ve “Bazı evlerde kızlı-erkekli öğrenciler kalıyor. Konuyla ilgili komşu ihbarları var. Biz bu ihbarları bir kenara atamayız ve valiliklerimiz de emniyet teşkilatımız da bu tür ihbarları değerlendirir ve bunların üzerine gider” diyerek bu durumu kriminalize etmiş sonrasında ise birçok gencin hedef gösterilmesine neden olmuştur.

■ Sene 2014. O yıllarda Başbakan Yardımcısı olan Bülent Arınç, “Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak” demişti.

ÖRNEKLER BİTMİYOR

AKP’nin temsilcilerinin, doğal olarak partinin, kadınlara dair ayrımcı ve cinsiyetçi düşüncelerinin söylemde kendini dışa vurduğu sayısız örnek var. Dile kolay 20 yıldır bu ülkeyi yöneten bir hükümetten bahsediyoruz ve sadece söylemleriyle bile nasıl kadın düşmanı daha doğrusu “makbul olmayan kadın” düşmanı bir siyasete sahip olduklarını defalarca gördük. Üstelik bunlar yalnızca söylemde kendini gösteren örnekler, bir de tabii işin hukuki, fiili örnekleri var.

Kabaca üstünden geçmek gerekirse; Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı 2011’de kapatılmış, yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmuştu. Hoş, sonrasında bu bakanlık da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile birleştirildi. Bu hamleler ile aslında kadının kendi başına bir adının ve varlığının hükümet tarafından kabul görmeyeceğini alenen göstermişlerdi. Böylelikle, söylemde zaten sürekli kendini dayatan bu gerçeklik (kadın annedir, kutsaldır, vefakâr ve cefakârdır) resmiyette de hayata geçmişti.

GÖSTERMELİK CEZALAR

Bu süreçte artan kadın cinayetlerine verilen sembolik cezalar ve çoğu zaman uygulanan iyi hal indirimlerinin örneklerini saymama gerek yok zaten. Bu ülkenin yargısı 18 yaşında bir genç kıza tecavüz eden Musa Orhan’a ceza vermeyip, Musa Orhan’a hakaret ettiği gerekçesi ile Ezgi Mola’ya kamu davası açılmasına olanak sağlamıştır. Yargının bu ikiyüzlü ve kadınların yanında değil karşısında duran tutumuna örnekler saymakla bitmez. Yazının bir bütünlüğe kavuşması amacı ile burada spesifik birkaç örnek saymak durumunda kalıyorum. Belki de bizi en çok yaralayan hamle “değerlerimize uymadığı” gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması oldu. Tam da burada bahsedilen değerler ile konuşmuştu MHP’li Ahmet Çakar.

TELEVİZYON EKRANLARINDA DEĞİŞENLER

Hükümetin hassas değer yargıları kendini her alanda dayatmaya devam etti, mesela televizyonlarda izlediklerimiz dönüşüme uğradı. Yılbaşı programlarının vazgeçilmezi olan dansözleri göremez olduk, yılların Huysuz Virjin’ine ekran yasağı geldi, ekranlarda içkiler sansürlendi. Diğer taraftan, saat 22.00’den sonra içki satışı yasağı getirildi…

MÜZİK YASAKLARI
Her geçen gün iktidarın dinci gerici politikaları ile kuşatılıyor ve özgürlüklerimiz kısıtlanıyor. Örneğin festivaller iptal ediliyor ayrıca valilik kararıyla müzik festivalinin yasaklandığı Eskişehir’de, LGBTİ’lerin katledilmesi çağrılarını yapan broşürler dağıtılabiliyor. Bir yandan sebepsizce müzik kısıtlamaları devam ediyor diğer taraftan kadın sanatçılara sistematik saldırılar sürüyor (Gülşen ve Aleyna Tilki “cesur” sahne kıyafetleri vesilesiyle oldukça gündem olan iki örnek.-). Öte yandan Düzce’de Ece Seçkin’in, Batman’da Hande Yener’in ve son olarak da Kocaeli’de Aynur Doğan’ın konserleri “uygun” olmadığı gerekçesiyle iptal edildi (Aynur Doğan örneği tabii ki çok daha özel çünkü ırkçı, milliyetçi sebepleri de içinde barındırıyor). Elle tutulur bir gerekçesi yok tamamen keyfiyetten alınmış kararlardan bahsediyoruz.
Hükümetin antidemokratik uygulamalarını saymakla bitiremeyiz tabii ama hepsinin beslendiği ve nihayetinde ortaya koyduğu tablo gösteriyor ki taviz verildikçe misliyle üzerimize gelinen ve elimizde kalan son özgürlük kırıntılarını da kaybedeceğimiz bir ortam inşa ediliyor. Bu süreçte kadınların yaşadıkları, örneklerden de anlaşılacağı üzere, çok daha özel ve çetrefilli. Bugün bir erkeğin televizyona çıkıp rahatça bir kadının bedenine, kıyafetine dil uzatabiliyor olmasını başka türlü açıklayamayız herhalde. Düşünsenize nasıl bir arsız özgüven ki bu, “Acaba bu önemsiz fikirlerimi söylersem ne olur” korkusu yaşamadan ortalığa saçılabiliyor. Bu bir akıl tutulması değil yani tam tersine akılları tam da böyle işliyor. Bunu dile getirebilecekleri ortamı inşa ettiler adım adım ve şimdi ise “makbul olmayan her kadın” için laf söyleme hakkını kendilerinde görebiliyorlar.
Hükümetin özel olarak kadın ve LGBTİ+ politikalarını genel olarak ise tüm dinci, muhafazakâr dönüşüm politikalarını birbirinden ayrı ele alamayacağımız gibi bugün Melis Sezen’e edilen sözleri de bunlardan ayrı düşünemeyiz. Biz biliyoruz ki, Ahmet Çakar’ın zihniyeti AKP’nin zihniyeti ile birdir ve amaçları kadının özgür, eşit ve güçlü bir birey olarak kendini var etmemesidir. Yazının bunca uzamasının sebebi aslında bu bağı kurmaya çalışma çabasındandı. Karışık anlatım için affola.
PEKİ ŞİMDİ NE Mİ YAPACAĞIZ?

Son olarak, mevcut durumu ve öncesini az buçuk anlattığımıza göre “Peki şimdi ne yapacağız?”ı sormanın ve bunun için adımlar atmanın zamanı. Tüm tabloya bakınca umutsuz görünebilecek şeylerden bahsetmiş olabilirim ama bir yandan da tüm tabloya bakınca umutsuz olmamamız gerektiği çıkarımını da yapabiliriz :) Yani, siz apansızca saldırdınız onca sene ama biz öyle kolay yılmadık, yılmayacağız diyebiliriz. Karşımızda tüm gücüyle üzerimize gelen bir erkek egemen iktidar var, bunca güce sahip olmasına rağmen bugün kadınlar sokakları, geceleri, meydanları ve en son İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için görülen davada olduğu gibi, mahkemeleri bırakmıyor. Biz kadınların birlikte hareket etmekten; üniversitelerde, fabrikalarda, hastanelerde her neredeysek orada örgütlenmekten ve birbirini kollayan, geliştiren, dönüştüren yapıları kurmaktan başka çaresi yok. Eşit, özgür, adil bir dünyayı biz kadınlar kuracağız.

“Biz kadınlar çok güçlüyüz, her zaman her yerde muhteşem işler başarmaya, ışıl ışıl parlamaya devam edeceğiz. Ruhumuz nasıl isterse öyle. Bu ışığın herkesin yüreğini doldurması ve aydınlatması dileğiyle…” diye not düşmüştü Melis Sezen, o muhteşem elbisesinin olduğu fotoğrafın altına. Minik eklemeler yapmak gerekirse, güçlü olmadığımız/ hissetmediğimiz zamanların olduğunu ve olacağını kabul ederek ve güçlü olmak zorunda kalmayacağımız bir dünya dileğiyle.

*Sütyen diye kullandığım için çok değerli entelektüel şair Murathan Mungan’ı incitmiş olabilirim :) Doğrusunun sutyen olduğu söylense de kullanım rahatlığı açısından sütyeni tercih etmiş bulundum.

Görsel: Ekran görüntüsü, Kanal D'nin youtube hesabından alınmıştır

İlgili haberler
GÜNÜN DİKKATİ: Cinsiyetçi ‘atasözlerine’ hayır

Hazırladıkları bir video ile Almanya’daki cinsiyetçi atasözlerini derleyen Gçömen kadınlar Birliği g...

‘Uzunçorap Pippi’ 75 yaşında

Yazarı Astrid Lindgren olan ‘Pippi Langstrumpf’ (Uzunçorap Pippi) karakterinin yaradılışı üzerinden...

GÜNÜN DİKKATİ: Ders kitaplarında kadınlar edilgen...

Eğitim İzleme Raporu 2019 verilerine göre, özellikle ders kitapları toplumsal cinsiyet eşitliği açıs...