25 Kasım’da dünyada, Türkiye’de kadınlar eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşam için sokakta olacak!
Selma Gürkan: ‘Emek Partisi olarak kadınları tekelci kapitalizmin saldırganlığına, ataerkil tahakküme, ezilmişliğe ve şiddete karşı mücadeleyi daha da büyütmeye çağırıyoruz.’

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, 25 Kasım’a giderken dünyada ve Türkiye’de yaşanan politik, ekonomik gelişmelerin kadınlara yansımasını, kadınların mücadele dinamiklerini ve bu yılın 25 Kasım’ının özgün yönlerini anlattığı bir analiz yazısı kaleme aldı. Emek Partisi tüm kadınlara, dünyada ve Türkiye’de yükselen baskıcı, gerici, otoriter rejimlere ve kadınları denetim altına alarak kendi iktidarını güçlendirmeye çalışan burjuva kliklere karşı 25 Kasım’a kadar her yerde mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı.


***

Dünya ekonomisi bir durgunluk dönemine doğru gidiyor.

Ukrayna Savaşı’yla birlikte emperyalist rekabet kızışmakta.

Nükleer tehditler devrede.

Azami kâr ve pazar için kapitalist tekeller arası egemenlik yarışının yarattığı çatışma ve savaşlar ölüm getiriyor, sömürü, açlık ve kitlesel göçlere yol açıyor. Çatışma bölgelerinden göçün aktığı ülkelerde, göçmenleri hedef göstererek imhaya teşvik eden milliyetçilik ile kadın ve çocukları adeta kölece alıp satan ataerkil riyakarlık kol kola yürüyor.

İnsanlığı felakete sürükleyenlerin insanlık adına konuştuğu barbar bir dönem içerisindeyiz!

Bu barbarlık faşist tehditlere de daha fazla kapı aralıyor. Dünyada burjuva diktatörlüğü yönetilen 195 ülkeden 71’inde sağ, faşist, gerici partiler iktidarda.

Tekelci burjuvazi, dünya proletaryası üzerindeki sınıf egemenliğini yitirmemek için en terörcü yöntemleri devreye sokmaktan kaçınmayacağının ipuçlarını gösteriyor. En gerici biçimini Macaristan, Polonya, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerde kararnamelerle yöneten bir lider sultası etrafında örgütlendiğini gördüğümüz faşizm, kuzeyinden güneyine Avrupa’da da güç kazanıyor. Özellikle pandemi sonrası “yaşam maliyeti krizi” adını taktıkları kapitalist sömürü karşısında emekçilerin hoşnutsuzluğu faşist propagandayla mas edilmeye çalışılıyor.

Dünya genelinde artı değerin yarattığı zenginlik bir avuç kapitalist tekelin elinde toplansın diye emekçiler, artan enflasyon ve ekonomilerdeki daralmanın da etkisiyle, derin bir yoksulluk, işsizlik ve dizginsiz sömürüyle karşı karşıya. Bu tabloda kadınlar ucuz, güvencesiz işlerde kuralsız çalışma biçimleriyle daha çok baskı ve sömürüye maruz kalırken, neoliberal politikalarla kamusal alandan çekilen devletin yapması gereken tüm işler, ev içinde angarya olarak kadının sırtına yıkılıyor.

Tekelci burjuvazi hiç olmadığı kadar ataerkil aileye muhtaç! İşte bu yüzden aşırı sağ parti ve hareketler kılığında “kutsal aile” kurumunu koruması için kadınlara sesleniyor. Kadınlar arasında yükselen hoşnutsuzlukları gerici politikalarına yedekleme girişimleri sürüyor. Ancak kadınların eşitlik haklarına yönelik saldırılar “sivil toplum” alanında faaliyet yürüten gerici odakların girişimleriyle sınırlı kalmıyor, bu saldırıların doğrudan devlet politikası halini aldığı bir süreç yaşanıyor.




DÜNYANIN HER YERİNDE EMEKÇİ KADINLAR İLE KAPİTALİST DEVLET KARŞI KARŞIYA!

Başta kürtaj hakkı olmak üzere tüm üreme hakları, medeni haklar, eğitim ve sağlığa erişim hakkı ve tüm bu haklardan faydalanabilmenin yegâne koşulu olan örgütlenme hakkı, “kutsal annelik”, “geleneksel aile”, “manevi değerler” adı altında kadınların elinden alınmak isteniyor. Pek çok ülkede İstanbul Sözleşmesi, “Aile değerlerine saldırılıyor” gerekçesiyle değiştirilmek ve iptal edilmek üzere tartışma konusu.

Son örneğini İtalya’da gördük; tekelci kapitalizmin yönetme biçimlerinden biri olan faşizmin kadın düşmanı politikalarını bir kadın liderliğinde uygulamaya kalkışabileceğini tüm dünyaya gösterdi. Erkek Kardeşler isimli faşist partinin genel başkanı ve ülkenin ilk kadın başbakanı unvanına sahip Georgia Meloni, İtalya’daki tarihsel faşizmden devraldıkları “Tanrı, Aile, Anavatan” sloganıyla birlikte “anne, baba, çocuktan oluşan normal aile” propagandası ile LGBTİ düşmanlığını körüklüyor.

Türkiye’de de durum farklı değil. 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP yönetimi ve onun son biçimi olan tek adam rejimi, ülkenin tüm kaynaklarını mevduat garantili fonlar, hazine garantili krediler yoluyla sermayeye peşkeş çekiyor.

Artan enflasyon, gıda ve temel tüketim maddelerine yapılan zamlar, açlık tehdidiyle yüz yüze kalan emekçileri kendinden koparmasın diye dinci, gerici, milliyetçi şoven hamleleri daha çok devreye sokuyor. Kimi zaman “dini değerlere, geleneksel aileye” saldırı diye sunulan LGBTİ’lere yönelik nefret söylemi ya da nefret mitingleri şeklinde, kimi zaman “PKK’lılar 10’ar 15’er doğuruyorlar onlara karşı en az üç çocuk yapmanız lazım” şeklinde Kürt düşmanlığı şeklinde ortaya çıkıyor. Kimi zaman da cumhuriyet karşıtı daha düşük rütbeli söylemlerde karşımıza çıkıyor. Kadın bedeni, faşist bir devlet örgütlenmesi için savaş aleti gibi görülüyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, 6284 sayılı yasanın ve çocuk istismarına karşı uluslararası nitelik taşıyan Lanzarote Sözleşmesi’nin hedefe konması, boşanmaya arabuluculuk getirilmesi, din görevlilerinin boşanma sürecinde danışman haline getirilmesi, nafaka hakkının kısıtlanmak istenmesi, kadınların çocukları üzerindeki velayet hakkının kısıtlanması girişimleri… Kadınların hak ve özgürlükleri adına ne varsa hedef alınırken, gerici politikalar kurumsallaşma yolunda önemli adımlar atılan faşist rejimin de temel dayanağı yapılıyor. Tüm bu politik ve ekonomik atmosferde kadına yönelik şiddet sistematik olarak katlanarak artıyor ve giderek vahşi bir biçim alıyor.

Muhalefet kabiliyetini giderek politik belirleyiciliği azalan parlamento seçimleriyle kısıtlayan “ana muhalefet” ise emekçi sınıfların değil, tekelci burjuvazinin bir diğer siyasi alternatifi olduğunu her fırsatta kanıtlıyor. Emekçilerin, emekçi kadınların siyaseten alternatifsiz olduğu yalanı burjuva muhalefet üzerinden örgütleniyor ve dolaşıma sokuluyor.

NE İKTİDARIN ÜMMETÇİ SÖYLEMLERİ NE DE ANA MUHALEFETİN PARLAMENTARİZM VAATLERİ!

Millet ya da Cumhur ittifakı, hangi burjuva klik tarafından yönetilirse yönetilsin devletin kapitalistlerin devleti olduğu gerçeğini gölgelemek istiyor.

Oysa devletin hangi sınıfın devleti olduğuyla en önde emekçi kadınlar yüzleşiyor! Karadeniz’de kurutulmak istenen deresinin önünde, Ege’de biçilmek istenen zeytininin önünde, ETF’de, Marlboro’da patron tarafından çalınan hakkı için fabrika önünde direnen kadınlar, karşılarına dizilen jandarma ve polis barikatında devletin gözlerinin içine bakıyor. Her bir kadın cinayeti sonrası, katiller ceza alabilsin diye mahkeme kapılarında nöbete duran kadınlar, bu devleti herkesten iyi tanıyor. Amasra’da madende öldürülen eşinin ardından “Maden patlayacaktı, biliyorlardı. Önlem almadılar. Siz yayınlayın, sansürlerler” diyen kadınlar, bu devlet kimin devleti çok iyi biliyor!



DÜNYANIN HER YERİNDE KADINLAR, TEKELCİ BURJUVAZİNİN BOYUNDURUĞUNA VE GERİCİLİĞİNE KARŞI ÖZGÜRLÜK İÇİN MÜCADELE EDİYOR!

Arjantin’de 25 yıllık kürtaj hakkı mücadelesinde kadınlar kazanımlarını kutluyor. Hindistan’da yüz milyonlarca emekçinin katıldığı grevlerde kadınlar eşitlik talebiyle en önde yer alıyor. Bırakın örgütlenme ve ifade özgürlüklerini, tek başına sokağa çıkma hakkından bile yoksun Afganistanlı kadınlar, Taliban şiddetine rağmen "iş, ekmek, özgürlük" için hayatları pahasına şeriat uygulamalarına karşı mücadele etmekten geri durmuyor.

Ve İran’da… Molla rejiminin ahlak polisi tarafından öldürülen Mahsa Amini’nin ardından sokağa çıkan yüzbinlerce kadının çaktığı kıvılcımla alevlenen kitlesel halk hareketi, kadınların istikrarlı özgürlük mücadelesinin işçi sınıfı ve gençlik mücadelesiyle birleştiğinde neler olabileceğinin örneğini sunuyor. Kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerinin sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir gündemi olmak zorunda olduğu bir kez daha deneyimleniyor. Baskı ve katliamlara rağmen, işçiler, işçi gibi, sınıf silahlarıyla, grevlerle mücadeleyi örgütlüyor. Gençler protesto ve boykotlarla bu mücadelenin bir parçası olduklarını gösteriyor. Emekçi kadınlar, genç kadınlar, sömürünün ve zorbalığın simgesi haline gelen zorunlu örtülerini aydınlığın önündeki peçeyi yırtarcasına atarak en önde yürüyor.

Tıpkı 25 Kasım 1960’ta, egemen sınıfların Dominik’teki faşist diktatörlüğüne karşı mücadele ettikleri için devlet tarafından tecavüz edilerek öldürülen Mirabal kardeşlerin ardından onlarca yıldır yürüdükleri gibi.

Emek Partisi olarak, fabrikada, tarlada, atölyede, ofiste, laboratuvarda, okullarda, hastanelerde yaşam mücadelesi veren tüm kadınları, her sabah gelecek kaygısıyla uyandığı halde umudunu yitirmemek için direnen genç kadınları tekelci kapitalizmin saldırganlığına, onun her gün yeniden ürettiği ataerkil tahakküme, ezilmişliğe ve şiddete karşı mücadeleyi daha da büyütmeye çağırıyoruz. Bu mücadeleyi sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya kurma mücadelesiyle birleştirmeye ve bunun için partimizde örgütlenmeye davet ediyoruz.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde
Eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşam için
Türkiye’de, dünyada kadınlar ayakta!
İlgili haberler
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ: Lafta eşitlik, anayasada ayrı...

Başörtüsü tartışmalarının ardından Erdoğan’ın gündeme getirdiği anayasa değişikliğinin içeriği ortay...

İran’da şeker fabrikası işçisi kadınlardan açıklam...

İran’da 27 gündür devam eden rejim karşıtı protestolar farklı fabrikalarda işçilerin iş bırakmasıyla...

Polonya’da büyük tepkilere neden olan kürtaj yasas...

Polonya’da Kasım ayında bir kadının doğum sırasında ölümü ülkede kürtaj tartışmaları yeniden alevlen...

Arjantin'de tarihi karar: Kürtaj hakkı yasallaştı

Nüfusun çoğunluğu Katolik olan Arjantin'de, kilisenin baskısına rağmen kürtaj hakkı konusunda tarihi...

Macaristan Parlamentosu LGBTİ karşıtı yasayı kabul...

Macaristan Parlamentosu, LGBTİ karşıtı yasa tasarısını kabul etti. Oylama öncesi tasarıya tepki göst...

İranlı Aida: 'Ayakta durmazsak çok şey kaybederiz'

13 yıl önce İran'dan Türkiye'ye gelen Aida ile İran'da süren halk ayaklanmasına dair konuştuk.

Afganistan’da kadınlar “İş, ekmek, özgürlük” sloga...

Afganistan'ın Taliban tarafından işgal edilmesinin birinci yıldönümü arifesinde Kadınlar Kabil'de so...

Sınırların ötesinde: Kadınlar hakları için ayakta

Türkiye’de olduğu gibi dünyanın pek çok ülkesinden de kadınlar çalışma ve yaşam koşulları, sağlıklı...

Sınırların ötesinde kadın işçiler nasıl örgütleniy...

1 Mayıs’a kadar sürecek olan 9 farklı ülkeden kadın emekçinin örgütlenme deneyimlerini anlattığı dos...