DERGİMİZDEN
Müfredat gereği öğrencilerimden çocuk hakları ile ilgili düşüncelerini yazmalarını istedim. Türkiye’deki çocuk hak ihlalleri ile ilgili tabloyu onların gözünden aktarmak istiyorum:
Büşra Sanay’ın oldukça başarılı bir gazetecilik çalışmasıyla Türkiye’de ensest gerçeğini tüm yönleriyle gözler önüne serdiği “Kardeşini Doğurmak” kitabına birkaç not...
Kimisi partizan olan, kimisi şehir ve köylerde yaşamını sürdüren İtalyan kadınlar, savaş sona erene kadar fabrikalarda, ofislerde grevler örgütledi, faşist birlikleri engellemek için barikatlar kurdu.
Nafaka gerçekten de adaletsiz bir uygulama mıdır? Kadınların elinden alınmak istenen nedir tam olarak? Gelin kafamızdaki sorulara yanıt arayalım...
‘Boşanma aşamasındayız. Nafaka gibi taleplerim olmamasına rağmen hala tacizlere maruz kalıyorum. Şimdi bu kararım için geç bile kaldığımı düşünüyorum. Çünkü hayat bir eş ve evlilikten ibaret değil.’
Yaşadığı bir rahatsızlık nedeniyle gözlerini kaybeden Çiğdem’in yaşamı ve talepleri bunlar... Çiğdem’in karanlık dünyasına ışık olabilmek için yapabileceğimiz şeyler var.
Bir işçi kadının tüp bebek yapabilmek için sağlık sistemiyle, fabrika yönetimiyle, iş arkadaşlarıyla verdiği maddi ve manevi mücadelesi...
Yıllardır süren şiddet cenderesinden uzun bir mücadelenin sonucunda kurtulabilen Nazlı tüm kadınlara sesleniyor: Asla pes etmeyin
Markette çalışan bir işçi kadın, çalışma koşullarını ve hamileliğinde yaşadıklarını anlatıyor ve diyor ki: ‘Hakkımızı savunmazsak ömür boyu eziliriz’.
Çocuğunun ders kitaplarında yer alan anlatımlardan endişelenen bir anne sesini duyurmaya çalışıyor: ‘Tek başına çığlık atsam sesim duyulmaz. Çocuklarımız için birlikte bir şeyler yapalım.’
Zeytin ağaçlarının kesilmesine karşı sergiledikleri direnişle dünyanın tanıdığı Yırcalı kadınlar, o günden bu güne zorlukları aşa aşa üretmenin ve kendi ayaklarının üzerinde durmanın sembolü oldular.
Bize ‘dokunmayanı’ bize uzak sanıyoruz. Boko Haram gerçeği ve onun özelinde cihatçı örgütlerin kadınlara bakış açısını bu yüzden okumalıyız.
Ekmek ve Gül’ün nisan sayısında 8 Mart’tan 1 Mayıs’a kapılar açan, aralarında kurdukları, hayatla kurdukları köprüden geçen kadınlar, heybelerinde neler taşıdıklarını anlatıyor.
Mahkûm edildiğimiz hayatın üstüne kapanan kapılara karşı, bizim de kapılarımız var. O kapılar, yaşamak istediğimiz hayata açılmanın kapıları... Birbirimize ulaşmanın kapıları...
Hükümet, patronlar, medya…8 Mart’ta hepsi eşitlikçi oldu. Gerçek olan emeği sömürülen, bedeni kuşatılan kadınların mücadeleyi sokaklara taşıdığı 8 Mart’tı. Şimdi aynı performansla 1 Mayıs’ta görüşelim
8 Mart’ta kadınların talebi; güvenceli iş, insanca yaşanacak ücret, ücretsiz kreş, çocuk istismarı ve kadın cinayetlerinde önlem alınmasıydı. 8 Mart’ta nasıl yan yana isek 1 Mayıs’ta da öyle olacağız
Migros işçisi bir kadın çalışma koşullarını anlatıyor: ‘Migros çığ gibi büyürken, biz işçilerinin yaşamı kar tanesi gibi küçülüyor. Sendika da sorunlarımızı geçiştiriyor.’
Toplantıya katıldığım günden beri düşünüyorum. Ezilen büzülen, hor görülen bir işçiyim ben. Bu ülkede emekçiler, üretenler neden hep eziliyor?
Fabrikamız yedi yirmi dört çalışıyor. Vardiya her hafta değişiyor. Sosyal yaşantımız, uyku düzenimiz yok. Evden işe işten eve... Çocuğu olan için daha zor; Çocuğu sevmeye vakit kalmıyor...
Kaynanam da öyle kolay bir insan değil, ama ne yapayım, susup oturacaktık. Bin bir emekle kurduğumuz evi kapattık, eşyaları bir depoya kilitledik. Kaynanamın gösterdiği bir odaya yerleştik.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.