"Türkiye için endişe duyuyorum. Çünkü artık ülkeyi tarikatlar yönetiyor. Bir iç savaşa doğru sürükleniyoruz. Bunu görüyorum." mesajı verirken Türkiye'nin geleceği ile ilgili, “Mübeccel Kıray, gaipten haber veren bir kâhin değil, değeri evrensel olarak kanıtlanmış bir toplumbilimcidir. 28 Şubatta açığa çıkan ve 12 Temmuz ile varlığını sürdüren “Anayasal Müdahale” sürecini yaklaşık bir yıl önce öngörmüştür.” diyor Prof. Emre Kongar. Modernizmin Türkiye’de yarattığı hızlı dönüşümü anlamaya çalışan ve bunu kavramsallaştırarak, bugün hala önemli kaynaklar arasında yer alan birçok önemli esere imza atan Mübeccel Kıray’ı anmanın en iyi yolu, arkasında bıraktığı çalışmalardan bahsetmektir. Bugün hala devam eden modernizmin sancılarını anlamak üzere; Türkiye’nin yaşadığı sancılı değişimin toplumsal analizcisini, yaşamını yitirişinin 10. senesinde anmak ve eserlerini tekrar gündeme getirmek anlamlıdır.
BİLİM KADINI MÜBECCEL...
Sosyal bilimlerin Türkiye'de yükselişi, bu alanda kendini yetiştiren bilim insanları sayesinde oldu. Bu bilim insanlarından biri de bütün toplumbilimciler gibi, içinde yaşadığı toplumun sırlarını çözerek, evrensel bilgi birikimine katkıda bulunmaya çalışan Mübeccel Belik Kıray'dır. Türkiye'de toplumsal değişimlerin yaşandığı senelerde, bu değişimleri inceleyen ve onları yorumlayan bilim kadını Mübeccel; kitapları, çözümlemeleri kadar, yetiştirdiği insanlardan oluşan 'eserleri' sayesinde de sosyolojinin yapı taşlarından oldu. Sosyolojinin kurumsallaşmasında önemli rol oynayan Mübeccel, 1923 senesinde İzmir'de doğdu. 1940'ta İzmir Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünde başladığı lisans öğrenimini 1944'te tamamladı. Buradaki öğrenim sürecinde sosyoloji bölümü önemli derecede büyük atılımlar yaşamaktadır. 1939 senesinde ABD'de eğitimlerini yapmış olan Muzaffer Şerif, Behice Boran, Niyazi ve Mediha Berkes bu bölüme gelerek yeni bir sosyoloji eğitimini başlattılar. Ayrıca DTCF’de W.Eberhart gibi bir Orta Asya uzmanı, Pertev Naili Boratav gibi bir folklor araştırmacısı, Nusret Hızır gibi bir felsefeci de bulunmaktadır.1960'ta doçent, 1966'da ise profesör olan Mübeccel, 1973-1974 seneleri arasında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Bölümü'nde öğretim üyeliği yaptı. Sekiz sene başkanı olduğu bu bölümün kurulması ve gelişmesinde önemli rol oynayan Mübeccel, ardından ODTÜ'den ayrılarak Morris Ginsberg Fellow olarak London Schools of Economics'e gitti. Türkiye'ye dönüşünde önce İTÜ'de, 1982'den sonra da Marmara Üniversitesi'nde çalıştı. Bu arada bir yıl University of Texas in Austin'de ders verdi. 1989'da emekli oldu. Çalıştığı süre içerisinde Norveç Bergen, Kahire Amerikan, ABD Berkley ve Zürih Teknik üniversitelerinde konferanslar verdi. ODTÜ Mustafa Parlar Ödülü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Fahri Doktor unvanı ve Aydınlanma Kadınları Ödülü'nü aldı. 1994'te Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) şeref üyeliğine seçildi.
*Soldan sağa: Nermin (Suley) Abadan Unat, Türkan (Özer) Erkin, Günseli Tamkoç, Perihan Perçin, Nerime Elbe ve Mübeccel (Belik) Kıray. Bozyaka Hatırası, 1939 (Olcay Akkent'in arşivinden)
DOSTLARININ BECO'SUNA SAYGIYLA...
Mübeccel Kıray'ın öğrenim sürecinde var olan kadronun elinde sosyoloji bölümü spekülatif düşüncelerin aktarıldığı bir yer olmaktan çıkıp, görgül temelli bilgilerin üretildiği bir yer haline getirilmeye çalışılıyordu. Dostlarının 'Beco' diye çağırdığı Prof. Mübeccel Kıray, toplumların evrensel değişme kurallarını bulmaya çalışan bir bilim dalının, sosyolojinin hocasıdır. Yani beyin cerrahisinde Gazi Yaşargil, müzikte İdil Biret, halterde Naim Süleymanoğlu ne ise dostlarının 'Beco' 'su da sosyolojide odur. Mübeccel, bu kadrodan çağdaş bir sosyoloji eğitimi aldı. Behice Boran'la doktorasını yaptı. Daha sonra Northwestern Üniversitesi'nde tanınmış bir antropolog olan Herskowitz'in yanında ikinci doktorasını 'Dört Farklı Kültürde Gösterişçi İstihlak Eğilimleri' konusunda yaptı. Yaşamının daha sonraki yıllarında daha çok Behice Boran'ın öğrencisi olmayı sürdürdü.Behice Boran'ın yolundan devam eden Mübeccel'in hocasından tek farkı ise karşısına çıkan engellere aldırmadan sosyolojiden kopmaması oldu. Çünkü "Behice Boran, girdiği siyasi mücadele sonrasında akademik hayattan çekilmesi-uzaklaştırılması ile Türkiye’de sosyoloji alanındaki öncü rolünü de öğrencisine bırakır."(Tayfun Kahraman-Toplumsal Değişimin Kuramcısı adlı makaleden). Kendisini gerçekleme alanı olarak sadece ve sadece sosyolojiyi gören Mübeccel, sosyolojiden ayrılmadı ve bu azmi yaşamı boyunca gururla taşıdı. Mübeccel, çok değer verdiği hocası Behice Boran'ın da etkisi ile Marxist-diyalektik ilkelere göre ampirik alan araştırmaları yapmıştır. Bu nedenle uygulamacı, pozitivist, deneyselci ya da fonksiyonalist olarak tanımlanmış ve elde ettiği bulguları diyalektik yaklaşımla yorumlayarak makro sentezlere ulaşmaya çalışmıştır. Geliştirdiği bu araştırma yöntemi ile Türkiye sosyal bilimlerinde çığır açan bir yazar-sosyolog olur. Mübeccel'in bilgi ve zekâsını azimle sarmalayarak yürüdüğü bu yaşam yolunun en az onun sosyolojisi kadar değerli olduğunu söyleyen arkadaşları, onun örnek alınması gereken bir yol olduğunu yaşamını yitirdikten sonra da hep dile getirdi.
SOSYOLOJİYE YENİ KAVRAMLAR KAZANDIRDI
Farklı yaklaşımlarla olan iletişimi sayesinde yarattığı sentez yaklaşımı ile Türkiye sosyal bilimlerinde, kuramsal varsayımlarla hareket eden ve alan çalışmalarını kendi içinde ele alan çalışmaları aşmıştır. Bunu yaparken, sadece kuramsal düşünceyi ortaya koyan varsayımları ampirik olarak test ederek, mekanda farklı gözlemler ortaya koymuş ve bu gözlemlerin sonuçlarını toplumsal temel yapılar, toplumsal değişme, tampon mekanizmalar, saçaklanma, patronaj ilişkileri gibi kavramlar ile literatüre sokmuştur.Günümüzde de devam eden modernizmin sancılarını anlamak üzere yaptığı alan araştırmalarına dayanan kır ve kent sosyolojisine ilişkin çalışmalarıyla tanınan Mübeccel, sosyolojiye 'tampon kurum' kavramını kazandırdı. Hızlı değişmenin ortaya çıkardığı geçici kurumların, aslında toplum tarafından fonksiyonel bütünlüğü sürdürmek amacıyla üretildiğini görerek yarattığı 'tampon mekanizmalar' kavramı; değişmekte olan toplumların yapısının anlaşılması yönünden dünya sosyolojisi tarihine geçen önemli bir keşif olmuştur. Özetle, eski ve yeni toplumsal formlara ait olmayan ama toplumsal yapının -geçici de olsa- bütünlüğünü sağlayan ara mekanizmalardı, tampon kurumlar. Bunlar, toplumsal değişmenin buhransız gerçekleşmesini sağlayan hem eski hem de yeni toplumsal yapı içindeki öğelerden farklı nitelikleri olan kurumlardır. Tampon mekanizma ve kurumlar, toplumsal değişmenin dengeli bir biçimde ortaya çıkmasına ve toplumun bütün düzeylerinin işlevsel bir bütünlük içinde bulunmasına neden olurlar.
Yaklaşımlarının farklı olduğu konulardan biri de, sosyo-kültürel yapıdaki değişmeleri ekonomik değişmelerle açıklamaya çalışıldığı gibi; sekülarizmi dinselliğin değişimi içinde benzer yollarla ele alması olur. Kent sosyolojisi alanında yaptığı çalışmaların dışında sekülarizm çalışmaları daha çok ön plana çıkar. "Sekülarizm yani siyasal İslam da, işte bu değişim içinde 1970'li yıllar ile birlikte hem ülke iç dinamiklerinin, hem de dış dinamiklerinin zorlaması ile yaratılmış olan tampon bir mekanizmadır. Siyasal İslam’ın güçlenmesi doğrudan doğruya tarikatların siyasal işlev yüklenmesine bağlıdır. Türkiye'deki köylünün topraktan koptuğu zaman, devletle ve toplumun öteki kesimleri ile bütünleşmesini sağlayan toprak ağası işlevlerini, yani patronaj ilişkisini sendikalar ve STÖ'ler yeterince gelişmediği için, siyasal partiler yüklenir. Fakat 27 Mayıs 1960'dan sonra bu siyasi yapılar kapatılmıştır ve aynı işlevi il ve ilçe örgütlenmeleri yüklenmiştir. Buna karşın 12 Eylül'den sonra siyasal partiler yine kapatılınca, bu işlev, tarikatlar ve cemaatler tarafından yerine getirilmeye başlanmıştır. İnsanlar, devletle ilişkilerinde ve toplumsal işlevlerinin yerine getirilmesinde, siyasal partiler yerine, tarikatlara ve cemaatlere sığınmaya başlamıştır." (Tayfun Kahraman-Toplumsal Değişimin Kuramcısı adlı makaleden). Yeni patronaj ilişkileri bu çerçevede gelişerek siyasal İslam’ın güçlenmesini ve tarikatların bir tampon mekanizması olarak siyasal işlev üstlenmesini sağlamıştır. Mübeccel, toplumsal yapı çalışmalarında kurumları odak noktası olarak kabul ettiğinden, sekülarizmi de bir kurum olarak ele alır. Pozitivist bakış açısı içinde tek yönlü sebep-sonuç ilişkilerini tespit etmeye çalıştığından ve bu kurumların yani tampon mekanizmaların geçici durumları tanımladığını söylediğinden; sekülarizmin de uzun erimli değişim süreci içinde aşama aşama kaybolacağını-kaybolması gerektiğini belirtir.
"HAYATIMDA HİÇ ARKAYA BAKMADIM."
Mübeccel’in yaşamı boyunca ortaya koyduğu bakış açısı, öğrencileri için toplumu anlama çabasında kritik bir yer ve öneme sahip oldu. Dünya ve Türkiye’de yaşananların genel olarak ortaya çıkardığı eğilimlerden biri olan, olup bitenleri anlama çabasının bütünsellikten uzak, parçalanmış olmasıdır. Mübeccel’in şablonlara takılıp kalmayan bütünsel bakış açısını, kendi yaşam öyküsünü anlatırken görmek mümkündür. Sosyolojinin mihenk taşlarından biri olan Mübeccel’in anılarını içeren “Hayatımda Hiç Arkaya Bakmadım” adlı kitapta kendisinin hiçbir zaman geriye bakan bir insan olmadığını işaret ederek, yaşamında olan her şeyi olduğu gibi kabul ettiğini, sonradan irdelemeye de uğraşmadığını söylüyordu.Günümüzde de genç sosyal bilimciler arasında efsane gibi anlatılan Mübeccel, kendi öğrencileri tarafından da sosyoloji bölümüne altın çağı yaşattığı söyleniyor. Sosyolojinin duayeni ve yapı taşı olarak kalmaya devam edecek Mübeccel, Prof. Emre Kongar’ın da dediği gibi adeta bir filozof taşı, dokunduğunu altına çevirdi, yanlışları düzeltti, hastalıkları iyileştirdi.
Mevcut güncel gelişmelere bakıldığında, sosyolojinin kıymetli ismi Mübeccel Kıray'ın dopdolu bir bilimsel yaşamını ve yarattığı büyük boşluğu anımsıyoruz. Aramızdan ayrılışının 10. senesinde dostlarının Beco'sunu saygıyla anıyoruz.
İlgili haberler
GÜNÜN PORTRELERİ: 50 ünlü ressamın resimlerinden k...
Leonardo Da Vinci’den Pablo Picasso’ya 50’ye yakın ressamın gözünden kadın portreleri 2 dakikalık bi...
GÜNÜN PORTRESİ: Türkiye’nin ilk kadın kimyageri Re...
Türkiye'nin ilk kadın kimyageri Remziye Hisar’ın öyküsü bilim alanında, bir kadın olarak hak iddia e...
GÜNÜN PORTRESİ: Türkiye’nin ilk kadın amigosu Kürd...
Kim demiş “futbol erkek işi” diye. Muazzez kimselere kaptırmıyordu tribündeki yerini, takımı da seyi...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.