Vakti geldi: Sen de anlat
Filmmor’un “Vakti Geldi: Film Endüstrisinde Cinsel Taciz” panelinde Yeşilçam’dan bugüne kadınların yaşadığı sorunlar, bu sorunların sebepleri ve olası çözüm önerileri konuşuldu.

Bu yıl 16’ncısı düzenlenen Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali 10 Mart’ta başladı. Festival çeşitli ülkelerin kadın yönetmenlerinin de filmlerinin gösterildiği festival olma özelliğini bu yıl da korudu. Kadınlarla buluşmaya devam eden Filmmor Kadın Kooperatifinin önceki gün gerçekleştirdiği “Vakti Geldi: Film Endüstrisinde Cinsel Taciz” söyleşisinde hemen hemen tüm çalışma yaşamında kadınların uğradığı ayrımcılığı, tacizi, şiddeti bu seferde bir başka alanda, sinema dünyasında konu etti.

2017’de Hollywood’un ünlü yapımcılarından Harvey Weinstein’ın çalıştığı birçok kadını taciz ettiğinin ortaya çıkmasının ardından, önce kadınların cinsel taciz ve saldırı hikayelerini anlattıkları #MeToo (#BenDe) kampanyası, ardından da aralarında Natalie Portman, Eva Longoria, Cate Blanchet ve Emma Stone gibi dünyaca ünlü kadın oyuncuların da yer aldığı 300 kişinin başlattığı Time’s Up (Vakit Doldu) kampanyaları tüm dünyada büyük tepkilere yol açtı. Filmmor Festivali kapsamında düzenlenen panelde de film setlerindeki taciz, şiddet, ayrımcılık Türkiye’deki film endüstrisi üzerinden tartışıldı.

Festival Koordinatörü Melek Özman’ın moderatörlüğünde başlayan panelde, “Film endüstrisinde cinsel taciz” ve sonrasında yaşanan kaygıları ve sonuçlarını tartıştılar. Özellikle Orta Doğu ülkelerine satılan dizilerin oluşturduğu büyük pazarın olduğu ve bu pazarın hızla büyüyen sektör olmasına rağmen, kadınlar açısından bir sıkışmışlık olarak karşımıza çıktığı konuşuldu.
Setlerde cinsel tacizler, ayrımcılıklar ve hak gaspları meselesinde çalışmalar yapan Giresun Üniversitesi İletişim Fakültesinden Prof. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, Sendika Uzmanı Sinem Derya Çetinkaya ile birlikte bugüne kadar 117 sinema filminde oynayan oyuncu Arzu Okay konuşması olarak söyleşide yer aldı.


RENKLİ DÜNYALARIN ARDINDAKİ ŞİDDET
Filmmor Koordinatörü Melek Özman, yıllar önce özel kanallarda yönetmenlik yaptığı dönemlerdeki deneyimlerini aktardığı konuşmasında, 2 yıl boyunca bir haber kanalında yönettiği programın sunucusu tarafından bir kez olsun bile adı ile hitap edilmediğini ve hatta sadece “yönetmen” diye çağrıldığını anlattığı deneyiminden pek çok örnekler vererek devam etti. Haber sonrası sunucunun odasında toplanılarak yapılan içkili kutlamalara katılmamasının kendisine nasıl bir saldırı olarak döndüğünü ve televizyon kanallarındaki o çok şaşalı görüntülerin ardındaki saldırıları da bir kez daha dile getirmiş oldu. Uzun yıllardır kadın sinemacılığı alanında çalışmalar yapan Melek Özman, aynı zamanda sinema ve dizi filmlerinde oynayan kadınların nasıl yok sayıldığını ve kimliklerini kazanabilmeleri için verdikleri savaşı da şu örnekle anlattı: “Genç bir kadın, hayran olduğu bir yönetmenin setinde çalışır. Kendisinden bir şeyler öğrenmeye çalıştığı ve hiçbir şekilde sohbet etme şansı olmadığı bu yönetmenle tesadüfen aynı gün servisten birlikte iner ve bir çay içme şansı yakalar. Bir süre sonra ‘Bu gece bana geliyorsun’ diyen yönetmene şaşkınlıkla bakan kadın arkadaşımızın şaşkınlığını görün yönetmen, ‘O zaman yarın sete gelmiyorsun’ der. Bu kadın arkadaşımız ertesi gün işe gitmeyerek işini kaybetmiş olur. Bunu açıkça konuşalım dediğimizde uzunca bir süre düşündü arkadaş. Sonrasında konuşamayacağımızı fark ettik, zaten baştan beri ailesinin itirazlarına maruz kalan arkadaşımız, bu meseleyi gündem etmiş olursa artık sinema yapamayacaktı ve sinema yapmayı tercih ettiği için susmak zorunda kaldı.”

NE KADAR DAYANIŞMA İÇİNDE OLURSAK O KADAR GÜÇLÜ OLURUZ!
Uzun saha araştırmalarını ve tacize maruz kalan kadınlarla yaptığı mülakatları anlatan, Prof. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver ise, yapılan görüşmelerden anekdotlar anlattıktan sonra, dünya örnekleri ile karşılaştırmalara yaparak Türkiye’deki setlerde çalışan set çalışanlarından tutun da oyuncuların nasıl bir eşitsizlik içinde olduklarını anlattı. Tanrıöver, “Sektörde kadınların sayısının artması ile birlikte yaşadıkları hak gaspları, varlıklarının artırması ile caydırıcı olabilir diye düşünüyorum” diyerek geçmişten günümüze genç sinemacı set işçileri, senaristler ve oyuncu sayılarının yüzde elli arttığını ifade etti.

KADIN VE ERKEKLER ARASINDAKİ DERİN EŞİTSİZLİK
10 yıldır sendikalarda işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında çalışan Sendika Uzmanı Sinem Derya Çetinkaya ise sektörde güvencesiz çalışmanın had safhada olduğuna dikkat çekti. Geçmişe göre nispeten çalışma sürelerinde kısalmalar olduğunu belirten Çetinkaya, “Geçmişte setlerde 30 saate varan çalışma süresi vardı şimdi 10 ila 20 saat arasında sürdürülüyor. Bizde bir bölüm olarak hazırlanan diziler yurt dışına üç bölüm olarak satılıyor” dedi. Ticaret Odasının 2023 planını da hatırlatan Çetinkaya odadan yapılan açıklamaya göre 300 milyon dolar hedef planı yapılmasına karşı özellikle kadın çalışanların haklarının gasbedildiğini söyledi. İşlerinden olma kaygısının kadınlarda pek çok şeyin de görmezlikten gelinmesine ya da kendi koruma yöntemlerini geliştirerek tacizlerin önüne geçilmeye çalışıldığını sözlerine ekleyen Çetinkaya, “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği elbette bu sektörü pas geçmiyor. Kamera önü repliklerin yüzde yetmişi erkeklerde, kalan otuzu ise kadınlarda. Ekran önünde nitelikli denebilir pek çok rol yine erkelere veriliyor, doktor savcı gibi pek çok mesleki rol erkeklere veriliyor. Kamera arkası çalışan kadınların ise erkeklerle rekabet etme şansı neredeyse çok az, istihdam edilen işler erkekler yönetmen, yapımcı, senarist. Fakat kadınlar ise daha çok kostüm, sanat erkek yönetmenlerin asistanı şeklinde beliriyor. Örneğin ben hiç ışıkçı bir kadın görmedim setlerde; post prodüksiyonlar sürekli erkeklerde” dedi. “Vakti geliyor mu?” diyerek panelin adına atıfta bulunan Çetinkaya, erkek kıyafetleri giyinen kadınların yine memelerini saklamak için sıkı iç çamaşırı, sutyenler giyindiklerini tek tek görüştükleri set işçilerinin dile getirdiğini aktardı. Set işçisi kadınların tekstil işçisi kadınlarla ortak sorunlar yaşadığını ifade eden Çetinkaya; tuvalete gitmemek için sıvı tüketmemek gibi önlemler aldıklarını söyledi.

PARİS'TE SON TANGO’DAN GÜNÜMÜZE BİTMEYEN ŞİDDET
“117 sinema filminde oynadım 24 tanesi erotik filmdi; diğerleri ise dönem filmleriydi. Kovboy filmlerinde ata bindim, gerektiğinde köylü kızı oldum, erkek oyuncuların yanına renk oldum. Fakat buradaki insanların da pek çoğu beni tanımaz çünkü 40 yıl önce sinemayı bırakmış; son 2 yıldır yeniden başlamış bir oyuncuyum” diyerek sözlerine başlayan Arzu Okay, 15 yaşında başladığı sinema hayatını 23 yaşında, erotik film yıldızı olarak anılmak istemediği için bıraktığını söyledi. “Çalıştığım yıllarda hatırladığım taciz olayı, erkek oyuncu arkadaşımın bana birlikte olma teklifiydi, kabul etmeyince oynadığım filmden atıldım ve yerime başka bir oyuncu getirildi, çok sonra öğreniyorum ki, yerime alınan oyuncu kız da taciz edilmişti. Oyunculuk yaptığım yıllarda tacize ses çıkarmak o kadar da kolay değildi” dedi. 1972 yılında İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci’nin Paris’te Son Tango filminin son sahnesindeki tecavüz sahnesine atıfta bulunarak şiddetin o yıllarda nasıl göz ardı edildiğini Fransız oyuncu Maria Schneider’in o filimden sonra nasıl hızla bir porno yıldızına dönüştüğünü anlattı. Erkek oyuncu Marlon Brando’nun ününe ün kattığını, ancak son beş dakikada öğrendiği rolünü oynamak istemediğinde Schneider’in nasıl psikolojik baskıya maruz kaldığını anlatırken kimsenin ona inanamadığını anlatan Okay, bugün Amerika’daki setlerde çıkan kadın seslerinin ise artık güçlü kadın kimliklerine kavuşulmuş olmasında bağladı.

İlgili haberler
Bir taciz hikayesi: Suçlu olan ben değilim!

Esenyalı'da kimliği belirsiz bir erkek kadınları taciz ediyor. Otobüste ya da durakta adres sorma ba...

#METOO EYLEMLERİ: Şimdi sözden eyleme geçme zamanı

Birçok ülkede #Metoo (bende) etiketiyle cinsel tacize karşı kadınların eylemleri sürerken, Finlandiy...

Filmmor Kadın Filmleri Festivali başlıyor

16. Filmmor Kadın Filmleri Festivali bu yıl: “Ne Söz Biter, Ne Yol, Ne de Düş” diyecek. 10 Mart’ta İ...