2024 yılının yalnızca Eylül ayında 34 kadın öldürüldü. 2024 yılının ilk 9 ayında ise 295 kadın öldürüldü. 4 Ekim’de İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’in vahşice öldürülmesi, cinayetlerin ve şiddetin geldiği boyutu görmek istemeyenlerin, görmezden gelenlerin yüzüne de sertçe çarptı. Kadınlar, 6284 Sayılı Kanun ve tek gecede çıkılan İstanbul Sözleşmesi'nin hayatları için ne kadar önemli olduğunu bu tartışmalarda yeniden gündem etmeye çalıştı. Geçtiğimiz günlerde de Oğuzhan Uğur’un Mevzular Açık Mikrofon programında “6284 Özel” başlıklı bir bölüm yayınlandı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, UCİM Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği, SEBUKA (Sen Bu Kadınların Avukatı Mısın?), Mor Çatı Vakfı gibi kurumların yanı sıra Zeliha Burtek, Özlem Gürses, Hazal Kaya, Ezgi Mola gibi isimler de programın konuğu oldu. Daha nice ünlü ismin de seyirci koltuklarından programa eşlik etti. Program 6284 Sayılı Kanun'un ve İstanbul Sözleşmesi’nin önemine değinmek ve zamanlama açısından iyi bir başlık sunuyordu.
Programın başında söz alan Erkekleri Koruma Derneği Başkanı sahnede olmayı hak ettiğini dile getiriyor ancak gereken cevabı alıyor. Ancak seyirciden çok az söz duyabiliyoruz program boyunca. Alınan sözler içerik olarak kadınların kendi deneyimleri üzerinden şekillense de bu sorunların çözümüne dair konuşmayı hep sahnedekiler yapıyor.
ADETA AKP’NİN ADI GEÇMEDİ
İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 Sayılı Kanun’un öneminin, içeriğinin bilinmesi gerektiği vurgulanıyor. Programda İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin oluşturduğu sonuçlardan ve acilen tekrar sözleşmeye imzacı olunması gerektiğinden bahsedilmesi elbet olumlu ancak “İstanbul Sözleşmesi’nden neden çekildi Türkiye?” sorusunun yanıtı boş bırakılıyor. Programda, “Devlet büyüklerimiz muhakkak izleyecekler bu programı” bu sebeple de “kimseyi kızdırmamak, incitmemek (!) gerekir" düşüncesiyle yasaların uygulanması gerektiği vurgulanıp, arka planda neden politik olarak hükümetin yasaları uygulamadığına dair yanıtlar verilmiyor.
“Kadınlar dava süreçlerini nasıl yürütmeli, gizliliği nasıl sağlarlar, 6284 Sayılı Kanun’un uygulanması için nasıl bir hakime denk gelmeliler?” Bunlar elbette ki konuşulması gereken şeyler. Fakat kadın cinayetlerinin bu denli arttığı, kadınların en önemli talebinin yaşamak olduğu bu günlerde sorunun çıkış noktasına bakmak, oraya dair talepleri öne çıkartmak gerekiyor. AKP’nin muhatap olarak işaret edilmeye çekinildiği bir programda bunu yapmak ne kadar mümkün, tartışılmalı elbette.
KADIN CİNAYETLERİ POLİTİK MİDİR?
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilenin AKP iktidarı olduğunun, AKP’nin aileyi neden kutsal gördüğünün, neden kadın cinayetlerine ses çıkarmadığının açıklanmadığı bir çerçevede bu ifadeler "AKP kadınlardan nefret ediyor" gibi yüzeysel bir düşünce bırakabiliyor kafalarda. Kadın cinayetlerinin münferit olmadığını, kadın cinayetlerinin politik olduğunu sıklıkla dile getirdiğimiz bu süreçte, yalnızca yasalar ve kanunlar üzerinden bir tartışma sürdürürsek toplumsal ve sınıfsal ilişkilerden soyut bir tartışma sürdürmüş ve "kadın cinayetleri politiktir" sloganının altını doldurmamış oluruz.
Örneğin, aile devamlılığının; üretimin devamlılığının önemli bir parçasını olduğunu ve AKP’nin “en az 3 çocuk” politikasının da kadınların şiddet gördükleri erkeklerden boşanmalarını güçleştirmesinin de burayla ilintili olduğunu açıklamadığımız sürece sadece “yasalar uygulanırsa her şey çözülür” gibi eksik bir analiz ortaya çıkar.
KADIN, YAŞAM, ÖZGÜRLÜK
Mevzular Açık Mikrofon’da mikrofonun kime, ne kadar açık olduğu uzun süredir sorguladığımız bir durum. Örneğin yıllardır Türkiye’de ve dünyanın farklı ülkelerinde kadınların yaşamları, hakları için sokaklarda haykırılan “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı sosyal medyada ve alanlarda terörize edilmeye çalışılıyor. Kadınlar eylemlerde her dilde “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganıyla haklarını bağırırken farklı tartışmalar Türkiye’deki kadın mücadelesinin öznelerinden biri olan Kürt kadınlar terörize ediliyor.
Bu tartışmanın bir yansımasını programda da görüyoruz. Seyircilerden biri protestoya, eyleme gittiğinde atılan sloganların kendisinin de terörist yaftası yemesine sebep olacağını söylüyor ve ekliyor “Oğuzhan, sen beni anlamışsındır.” Evet, bu sözleri muhtemelen o sahnede bulunanlardan en çok Oğuzhan anlamıştır. Kadınların attıkları sloganlara dahi müdahale eden, sloganları belirlemek isteyenler; sırtlarını devlete dayayıp bunu yapıyorlar. Fakat belirtmek gerekiyor ki Türkiye’de yıllardır Türk ve Kürt kadınlar kadın mücadelesini beraber büyütmüşlerdir. Bu yüzden de her alanda, her eylemde; her dilde attığımız “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganını büyütmek gerekiyor.
Fotoğraf: Programdan ekran görüntüsü
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.